Lefke Avrupa Üniversitesi (LAÜ) Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi Bahçe Bitkileri Üretimi ve Pazarlaması Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. İbrahim Kahramanoğlu, Dünya Çiftçiler Günü dolayısıyla açıklamalarda bulunarak, özellikle son dönemde covid-19 virüsü ile birlikte sağlık ve bilimin yanı sıra üretimin ve çiftçiliğin ne denli önemli sektörler olduğuna dikkat çekti.

Sözlerine milattan yaklaşık 7.000 yıl öncelerden örnek vererek başlayan Kahramanoğlu, insanoğlunun konar göçer yaşamdan yerleşik yaşam biçimine geçişinin bundan yaklaşık 9.000 yıl önce tarımın başlaması ile mümkün olduğunu, bu sayede ilk köyler ve kasabaların kurulup, avcı-toplayıcı toplumların yerini kollektif yaşayan toplumların aldığını belirtti.

Kahramanoğlu “Dünya tarihine bakıldığı zaman, birçok imparatorluğun yükseliş ve düşüşünde tarımsal faaliyetlerin çok önemli bir yere sahip olduğunu görürüz. Bunlara örnek olarak dünyanın ilk okur-yazar toplumu olan Mezopotamya’daki Sümer İmparatorluğu verilebilir. Tarımda yaptıkları atılımlar, sulama ve buna bağlı olarak elde edilen verim artışı imparatorluğun yükselişinin en önemli nedenleri arasında yer almıştır. Fakat, aşırı sulama sonucunda toprağın su tutması ve tuzlanması sistemin bir anda çökmesine ve gıda kıtlığı yaşayan imparatorluğun komşuları Akadlar tarafından işgal edilmesine yol açmıştır”dedi.

Karamanoğlu:Bugün içinden geçmekte olduğumuz süreç bize üretimin ve çiftçinin önemini bir o kadar daha anlatıyor

“Bugün içinden geçmekte olduğumuz süreç bize üretimin ve çiftçinin önemini bir o kadar daha anlatmaktadır. Neredeyse tüm sektörler belli bir süre evlere kapanırken, tarım sektörünü kapatmak kimsenin aklına dahi gelmemiştir. Çünkü insanoğlu yaşamak için, oksijen ve sudan sonra gıdaya ihtiyaç duymaktadır”diyen Karamanoğlu,bugün dünyanın en gelişmiş ülkeleri bile, yaklaşan muhtemel gıda kıtlığı nedeniyle, ürettiklerini ve/veya üretim girdilerini (özellikle tohum) ihraç etmekden vazgeçerek, içlerine kapanarak öncelikli hedef olarak “kendi kendine yetmeyi” belirlemiş olduklarına dikkat çekti.

Dünya tarihi boyunca yaşanılan ve bugün yaşadıklarımız bize üretimin ve çiftçilerin önemini bir kez daha göstermektedir. Günde ortalama 3 kez soframızda keyifle tükettiğimiz gıdaların, yoğun bir çabanın, soğuk demeden, sıcak demeden tarlada, bahçede ve ağıllarında çalışan çiftçilerin alın terinin bir ürünü olduğuna vurgu yapan Kahramanoğlu, son 6 ayda yaşadığımız gelişmelerin yanı sıra son 50 yılda yaşanan ve göz ardı edilen başka bazı gelişmelere de vurgu yapmakda fayda olduğunu ifade etti.

“Günümüzde çok sayıda bilim insanı yakın gelecekteki en önemli küresel sorunların “gıda güvenliği” ve “gıda güvencesi” olacağı konusunda insanlığı uyarmaktadır. Şöyle ki; 2050 yılında dünya nüfusunun 9 milyarı aşacağı tahmin edilirken, gıda üretimi için gerekli doğal kaynakların (özellikle toprak ve su) azalan bir eğilime sahip olduğu bildirilmektedir”diyen Kahramanoğlu, özetle gıdaya olan talep artarken, gıda arzının azalması, insanlığın beslenmesini oldukça zorlaştıracak, muhtemelen gıda savaşlarına yol açacaktır dedi.

Bu noktada bilimin ve birlikteliğin devreye girmesi gerektiğine işaret eden Kahramanoğlu, bitkisel üretimle ilgili atılması gereken kısa vadeli bazı adımları ise şöyle sıraladı:

  • Öncelikle mevcut varlıklarımız ve ihtiyaçlarımız doğrultusunda, birincil hedefimiz gıdada kendi kendine yeterliliği sağlayacak şekilde üretim planlaması yapılmalıdır. Bu planlama çerçevesinde toprak ve doğanın yorulmasını önleyecek şekilde “araziye özgü” münavebeye de önem verilirken, aşırı su tüketen, üretimi zor ve aşırı girdi gerektiren ürünlerin üretiminden de kaçınılmalıdır.
  • Üretimdeki başlıca sorunlar olan hastalık, zararlı ve yabancı otların mücadelesinde bilimsel ve teorik gerçekler doğrultusunda entegre mücadeleye önem verilmeli, dünyadaki alternatifler düzenli olarak takip edilerek üreticiler ile paylaşılmalıdır.
  • Sulama ve gübreleme programları, araziye ve bitkiye özgü bir şekilde gerekli gözlem ve analizler doğrultusunda yapılmalı, bu sayede girdi kullanımı optimize edilmelidir.
  • Özellikle bu iki maddenin hayata geçebilmesi için, üreticiler ile ziraat mühendisleri arasındaki mesafe giderilmeli, çiftçiler ile mühendislerin birlikte hareket etmesi sağlanmalıdır. Bu bağlamda yasal düzenlemelere gidilmeli ve tarımsal danışmanlığın önü açılmalıdır. Ancak bunu yaparken üreticinin işi zorlaştırılmamalı, aksine kolaylaştırılmalıdır.
  • Hasat sonrası kayıpları azaltacak ve aynı zamanda izlenebilirliği sağlayacak şekilde gerek yasal gerekse teknik önlemler alınmalı, soğuk zincir ve ürün etiketleme altyapıları geliştirilmelidir. Bu noktada ayrıca, üreticilerin ekonomik haklarını da koruyacak şekilde yasal düzenlemeler mutlaka yapılmalıdır.
  • Üretimdeki başlıca girdilerden olan tohumun korunması, özellikle yerel çeşitlerin üretime dahil edilmesi için gerekli adımlar atılmalıdır.
  • Bilimsel çalışmalarda öncelik, yukarıda söz edilen sorunların çözümüne verilirken, bunun yanında da, birim alandan daha yüksek verimi daha az girdi ile elde etmenin yolları da araştırılmalıdır. Yine bu minvalde, doğamızda kolaylıkla yetişen, iklimimize adapte olmuş, geleneksel olarak tükettiğimiz ve sofralarımızda yer verdiğimiz bazı gıdaların üretime dahil edilmesinde de fayda vardır.
  • Dünyadaki yeni gelişmeler takip edilmeli ve ülkemiz koşullarına uygun olan, avantajlı yöntemlerin kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.
  • Pestisit kullanımı ehliyete tabi tutulmalı, üretimde kullanılan tüm girdilerin ise kayıt tutma zorunluluğu ile izlenebilirliği sağlanmalıdır.
  • Üretici eğitimleri tek yönlü bilgi aktarı şeklinden, interaktif sohbetlere dönüşmeli, buralarda gelişecek fikirler üzerine gidilmeli, problemlerin ise çözüm yolları araştırılmalıdır.

Son olarak, tüketiciler olarak da çok yakın bir zamanda tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmemiz gerekeceğine vurgu yapan Kahramanoğlu “Tarımsal üretimde sürdürülebilirliğin sağlanması dünya genelinde ana amaç haline gelmiştir. Bu tür hedeflerde başarı sektörler arası etkileşim ile mümkün olabilir. Bu nedenle de, araştırmacılar, siyasetçiler, çiftçiler, tüketici örgütleri, özel sektör, kamu ve sivil toplum kuruluşları arasında entegre ve kanıta dayalı bir yaklaşım gereklidir. Tüm bu sektörlerin karar alma ve uygulamaya dahil edilmesi, dünya genelinde uzun vadede verimliliğin artmasına ve gıda güvensizliğinin azalmasına yardımcı olacaktır”dedi.