BAŞYAZI

DEVLET VAR HÜKÜMET YOK

Covit-19 salgının yarattığı toplumsal endişe yerini ekonomik buhran korkusuna bırakmaya başladı.

UBP-HP Hükümetinin açıkladığı “Ekonomik Önlem Paketi” ekonomik krize dair endişeleri ve korkuları gidermediği hatta artmasına da neden olduğunu söylemek iddialı bir yorum olmaz.

Toplumu oluşturan tüm kesimlerin neredeyse tamamı “Ekonomik Önlem Paketi”ne kuşku ile bakmakta.

UBP-HP hükümetinin açıkladığı ekonomik tedbirlere dair yol haritasından kimseciklerin memnun olmadığı ortada.

“Ekonomik Önlem Paketi”nin, Covit-19 salgını sonrasında beklenen ve ayak sesleri duyulmaya başlanan ekonomik krize merhem ve çare olmadığı da ortada.

Siyasi tarihi içerisinde, Hükümetlerin olmadığı ancak Devletin tüm ağırlığı ile varlığını hissettirdiği olağan zamanlara yabancı olmayan Kıbrıs Türk toplumu, yaşanan olağanüstü süreç içerisinde çaresizliğe doğru itilmekte.

UBP-HP Hükümetinin “çaresizlik psikolojisi” ile hareket etme eğilimi içerisinde olması, bu olgunun en büyük ve belki tek nedeni.

Kıbrıs kuzeyinde bugün, Devlet var ancak Hükümet yok.

Kabine üyelerinden bazıları dışında neredeyse tamamına yakını ortada yok.

Ve “Devlet adamı” duruşu ortaya koyarak Devlet çarklarını çalıştırmak için çabalayan siyasi kanaat önderleri bir elin parmaklarını geçmemekte.

UBP-HP Hükümetinin yarattığı, siyasi irade ve rasyonel karar alma boşluğu da  Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya yaratılan bir zemin olarak ortada durmakta.

Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Hükümetin yarattığı boşluğu doğru ve stratejik siyasi hamleler ile doldurarak yoluna devam etmekte.

Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın Türkiye’ye destek çağrısında bulunması ülkenin içerisinden geçtiği dönemin “dikensiz gül bahçesi” olmadığının da bir göstergesi olmaktan öte UBP-HP Hükümetinin karar almada noktasındaki kısırlığının bir sonucu.

Tehlike çanları, çok yakınımızda olmanın da ötesinde.

Eski Başbakan ana muhalefet partisi CTP Başkanı Tufan Erhürman ve eski Maliye Bakanı Serdar Denktaş’ın ise Devlet adamlığı duruşu ile popülizm arasında gidip gelen çözüm önerileri, uyarıları ve yardım talepleri de soruna dair yol haritasından ziyade olası yeni hükümet modellerine ilişkin bir koltuk kapma oyunu kokmakta.

Ve yaşanan süreçte Ankara ve Lefkoşa arasında yaşananların da tüm çıplaklığı ile analiz edilmesi gerekmekte.

Ankara ile “iyi ilişkiler imajı” üzerinden kaynak akışı başlıyor söylemi üzerinden umut siyaseti yapmanın ötesinde ortaya bir icraat koyamayan, vizyon sahibi olmak yerine misyon sahibi olma güdüsü ile hareket eden, siyasi kadroların ve zihniyetin sonuçlarından biri bugün yaşanan ve yaşatılan, çaresizlik.

Ankara ve Lefkoşa arasında siyasi diyalog ile iletişimin olmadığı ortada.

Ve bu olgunun da Lefkoşa’dan kaynaklandığı gün gibi ortada.

Ve Lefkoşa bugün, Ankara’dan çekinen bir Hükümet izlenimi vermekte.

Daha açık bir ifade ile, UBP-HP Hükümeti, sorunların çözümünde Türkiye Cumhuriyeti mevkidaşları ve yetkilileri ile mesafeli bir duruş içerisinde olmayı tercih etmeleri, toplum nazarında anlaşılabilir bir durum olmaktan çıkmakta.

Hükümetler ile zaman zaman görüş ayrılıkları olması siyasetin doğası gereği olduğu ortada ancak Türkiye Cumhuriyeti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kıbrıslı Türk’ün Devletinin ve toplumunun sorunlarına mesafeli duracağına inanmak ise “çaresizlikten” öte vizyonsuzluğun, tarihi ve Devlet geleneğini de bilmemenin göstergesi değil de nedir?

“Siyasi çaresizlik” içerisinde çırpınmak UBP-HP Hükümetinin siyasi intiharından öte Kıbrıs Türk toplumunu felakete sürüklemekten daha vahim sonuçları da beraberinde getireceği ortada.

Devlet çarklarını çalıştırabilmenin de her baba yiğidin harcı olmadığı da ortada.

Ve bugün, Kıbrıs Türk’ü daha iyi anlıyor, Hükümet olmanın Devlet olmak olmadığını.