Daha pandeminin ilk başında, PCR Testleri ile ilgili fahiş fiyat farkını, firma müdahalelerini ortaya çıkaran, bu vesileyle Bulaşıcı Hastalıklar Yasası’nın devreye sokulması gerektiğini ilk söyleyenlerden biriydim. (https://www.kibristime.com/test-konusu-yargiya-tasinir-mi-makale,6901.html)

Ancak, geldiğim noktada yaşadığım hayal kırıklığımı saklayamam.

Yasa gereği, ülkemizdeki pandemi ile mücadele sürecinin, Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi’nin alacağı kararlar ile şekillendirilmesi gerekiyordu.

Hükümet, Komite’nin aldığı kararların bir kısmına uyuyor, bir kısmına ise uymuyordu.

Özellikle halkımızdan gelen eleştiriler ve seçim kaygısı ile, son zamanlarda Komite’nin aldığı kararları neredeyse harfiyen uygulamaya başladı.

Tüm halkımız derin bir nefes almıştı.

Koronavirüs ile mücadelede karar merci, siyasi kimliği olan Sağlık Bakanlığı değil, ‘’bağımsız’’ bir komite olacaktı.

Yasa’nın altı henüz boş da olsa, komite önemli kararların altına imzasını atıyor.

Alıyor da, nasıl alıyor biraz detaya inmek gerekiyor.

Bunlardan birisi de, Gelin, 20 Eylül 2020 tarihinde almış oldukları kararların bazılarına göz atalım:

Mesafe kurallarına uyulmadığı nedenle 01 Ekim 2020 tarihine kadar barların kapatılması yönünde karar üreten Komite, meyhane, restoran ve bet ofislerinin belediyeler tarafından daha sık ve sürekli denetlenmesi, kurallara uymayan iş yerlerinin kapatılmasına karar veriyordu.

O kadar bilimsel (!) bir karardı ki, sayelerinde özellikle meyhane ve bet ofislerindeki sosyal mesafenin barlara göre daha korunduğunu (!) da öğrenmiş olduk!

Kaldı ki, gece kulüplerinde bulaş riskinin sıfır (!) olduğunu da sayelerinde öğrendik! (Gerçi Covid-19, cinsel yolla bulaşan bir hastalık değildir (!), onlar da haklı!)

Seçim ve halkoylaması propagandaları süresince elden broşür dağıtılması bulaş riskini arttıracağı nedenle bu uygulamanın yapılmaması kararını ürettiler. Ama gelin görün ki, bu bilimsel karara tezat olarak, basılı gazetelerin elden ele dolaşmasına, kitapçılardaki raflarda kitapların herkes tarafından ellenmesine çözüm üretmiyorlar!(Oy pusulalarının sayımı topuna ise henüz girmediler!)

B grubundaki ülkelerden gelenler 7 gün süre ile C grubundaki ülkelerden gelenler ise 14 gün süre ile karantinada kalacaklardır derken, kendileri bilime uymak yerine adeta bilimin kendilerine uymasını istiyor gibiler! Zira, B grubundan gelip de 7 gün karantina süresini tamamlayan bir kişinin, 7 gün daha ev izolasyonunda bulunmasını salık vermek yerine halkın arasına karışmasına izin veriyorlar! Arada kaçabilecek vakaları belli ki görmezden geliyorlar. (Bana göre ideali, dijital takip sisteminin olduğu 15 gün ev karantinasıdır.)

Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi’nin kararlarını okuduğumda, her defasında üzerinde detaylı düşünüldüğü izleniminden uzaklaşıyorum.

Dolayısıyla, bu kararları alan Komite’nin, kaç üyesi ile bir araya gelerek kararlar ürettiğini sorgulamadan geçemiyorum.

Belki de en önemlisi, Komite bu kararlar alırken, uygulama detaylarından uzak, kısa-kestirme kararlarla hepimizin kafasını karıştırdığını düşünüyorum.

Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi’nin, sanki ‘’görev-savar’’ yaklaşımla olduğu her halinden belli, üzerinde detaylı düşünülmemiş, toplumun sağlığını ve bireylerin ekonomik kaygılarını dengelemeyen, en nihayetinde de çalakalem olduğunu adeta haykıran bu kararların altına imza atanların da imzalarını toplumla paylaşmaları gerekiyor.

Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi, aldığı kararların çalakalem değil bilimsel olduğunu, toplum sağlığını ön planda tuttuğunu iddia ediyorsa, karar sahiplerinin kimliklerini açıklaması gerekiyor!

İletişim: 0542-8529899