Atun; ” İşsizliğin giderilmesi ve refah seviyemizin artırılabilmesi için ekonomik büyüme sağlanmalı ”


Ekonomi, Sanayi ve Ticaret Bakanı Sunat Atun, Sosyal Ve Ekonomik Konsey’in XXVIII. Toplantısının açılışında konuştu. Toplantının açılışında konuşan Atun, Devlet Planlama Örgütü tarafından hazırlanan, Sosyal Ekonomik Konsey toplantısında olmaktan duyduğu memnuniyeti getirdi ve 2016-2018 Orta Vadeli Ekonomik programa ilişkin değerlendirmelerini aktardı.

Bakan Atun’nun konuşmasının tam metni şöyle;

” Ülkemizin dünya ile entegrasyonu, siyasi nedenlerden dolayı sınırlıdır. Entegrasyonumuz tek boyut üzerinden, sistemin kullanmayı tercih ettiği döviz kurları, ihracat-ithalat, mal ve hizmet ticareti üzerindendir. Buna göre birtakım tespitleri yapabilmek lazımdır. Buna göre;

1-Finans piyasamızda derinlik yoktur. Borsa bulunmakta, tahvil piyasalarına erişim, vadeli işlemler gibi hacimli mali alanların noksanlığı küresel sistem içerisinde bulunamamamızın sebeplerinden biridir.

2-Bir diğer nokta ise, KKTC ekonomisi kredi derecelendirme kuruluşları tarafından ülkedeki mali, ekonomik ve siyasi gelişmeler üzerinden değerlendirilmemektedir.

Dünya ekonomisi üzerinde cereyan eden finansal makro ekonomik gelişmeleri, roman okur gibi okuyup bir kenara koymak ekonomimiz için fayda etmiyor. Küresel makro ekonomik gelişmelerin anlamlı olabilmesi, programda yazılan Çin ekonomisinde yaşanan durağanlığın ne anlama geldiğinin, FED’in faiz oranlarının belirlenmesi üzerine yürütülen varsayımların mana edebilmesi, ancak dünyaya ve dünya düzenine entegre olmaktan ve anlayışımızı da bu yönde geliştirmekten geçebilir.

KKTC olarak, bir kredi derecelendirme kuruluşuna kote olmak gerekiyor. İşte bu noktada, siyasi yönetimlerin rasyonel kararları, doğru yönetim biçimlerini oluşturması ve ekonomik politikaları pragmatik gerekçelerle belirlemesi; ülkenin ve yönetiminin başarısının ölçütlerle belirlenmesini sağlayacaktır.

Ayni şekilde, politika üretemeyen, icraat yapamayan, reform ihtiyacı duymayan, popülist, bireyci, menfaatperest, hak ve adaleti görmezlikten gelen ve tercihlerini bu yönde kullanan siyasi yapıların başarısızlığı da ölçülebilir ve tespit edilebilir olacaktır.

Dünya ile entegre olmanın odağına küresel anlayışı içselleştirmeyi koyabilmeli ve bu bağlamda gereğini yapabilmeliyiz.

İşte bu şekilde ülkemizin ekonomik anlayışa görüntüsünü hem biz, hem de yatırımcılar, iş insanları görüp ölçebilecek, yatırım yapma veya yapmama kararı alacak ve bu da ülkeyi yönetenlerin rasyonel yönetim anlayışı üzerinde belirleyici olacaktır.

Ülkemizde hak ve adalet anlayışını da bozan zümresel ayrıcalıklar, müktesep haklar artırıldığı sürece, KKTC ekonomisi yapısal bozuklukları olan sürdürülemez ve hayat boyu dış yardım bağımlısı bir ekonomi olarak kabul edilecektir.

Hak ve adaletin, performans ölçüsüne göre kazanç üzerinde doğru orantılı bir şekilde tecelli ettiği durumda ise, rasyonel bir ekonomi olarak adlandırılacağız.

Programda önemli tespitler vardır. Büyüme oranı %3 olarak belirlenmiştir. Haliyle döviz ve enflasyon oranının sabit olarak kabul edilmesi iktisat kuramı gereğidir. Ancak reel hayata baktığımız zaman, dünya çapında emtia ve petrol fiyatları ile döviz kurlarından yaşanan sık dalgalanmaların tesir ettiği enflasyon riski, belirlenen büyüme oranının negatife dönüşme tehlikesini meydana çıkarmaktadır. İç ve dış kaynak ihtiyacının sürdürülebilir bir yapıda olmadığı tespitine katılmakla birlikte, yatırım finansmanın yetersiz görünmesinin sebebi bu değildir.

Bu noktadaki ana sebep, ilgili bakanlık ve dairelerin gereken sürede proje hazırlayamaması nedeniyle tahsis edilen kaynağı kullanamamasıdır.

Makro ekonomik parametreler aralığında hedefler koyulması ve bu hedeflerin doğru kaynak tahsisatı ve ihtiyaç duyulan reformların hayata geçirilmesi ile aranması büyük önem taşımaktadır.

İşte tam bu noktada, sosyal ekonomik konseyin ilgili temsilcilerinin bir araya gelerek oluşturduğu orta vadeli programın geliştirilebilmesi için hepimize önemli görevler düşmektedir.

Vadeli programlar:

* Enflasyon,

* Yatırım projeleri

* Kamu yatırım harcamaları,

* Dış gelir artışı

* Bütçe dengesi ve gelirler üzerine hedefler ile reform programları içerir.

Gerek Anavatan Türkiye Cumhuriyeti gerekse küresel ekonomik gelişmeler, emtialar, gıda ürünleri, petrol ürünleri üzerinde meydana getirdiği tesirlerle enflasyon üzerinde belirleyici olurlar.

Enflasyon ise halkın alım gücü ve büyüme üzerinde etkide bulunur. Bu noktada hükümetler finansal enstrümanlara başvururlar. KKTC olarak biz, TL kullandığımızdan dolayı, para ve enflasyon politikası üretme imkanımız bulunmamaktadır.

Son haftalarda tartışılan Euro para birimine geçiş konusu ise, mevcut durumda ancak Kıbrıs müzakerelerin de durağanlaşan çözüm sürecini örtmekte kullanılabilen bir sansasyonel perde olabilir.

İşsizliğin giderilmesi ve refah seviyemizin artırılabilmesi için büyümenin sağlanması çok önemlidir.

Yatırım projelerinin desteklenmesi, planlanması, özel sektörün iş yapabilirliğinin daha kolay ve akışkan hale gelmesi; ucuz finansmana erişimin kolaylaştırılması ve bunun gibi konular büyümeyi artırır.

Kamu yatırım harcamaları ise katma derinliği yüksek nitelikte olan harcamalardır. Geçmiş 4,5 yıllık Ekonomi ve Enerji Bakanlığım döneminde imzalamış olduğumuz TC-KKTC 2013-2015 Ekonomik programı 3milyar+300 milyon TL kaynak tahsisatı içermekteydi. Bunun kullanımı, 2013 yılının seçim yılı olması ve devamın da gelen iki yıllık hükümetin proje üretememesi sebebiyle sığ kalmış olması üzücüdür.

Bütçe açığının düzeyi, kriz dönemlerin de önemini belli eder. Kriz dönemine az açıkla giren ülkeler, krizi en hafif tesirle atlatırlar.

Büyük açıklarla yakalanan ülkeler ise, düşen dış gelir nedeniyle azalan gelirler sebebiyle açıkları kapatabilmek ve harcamalarının finanse edebilmek için vergileri artırmak zorunda kalırlar ve bu da beraberinde fakirleşmeyi getirir. İç tüketim düşer, yatırımlar durur ve ekonomide gerileme kalıcılaşır.

Sayın Devlet Planlama Örgütü müsteşarının, mali disiplin ve mali kuralların devamlılığına atıf yapmış olması beni sevindirmiştir. Ekonomi bakanlığım döneminde hazırlanan 2010-2012 programının dokusu, mali disiplin ve kurallı döneme geçiş içermekteydi. Devamında hazırlamış olduğumuz 2013-2015 Programı da bu eksende hazırlanmıştı. Şimdi 2016-2018 OVP’ın yine genetiğinde bu anlayışın bulunması, artık rasyonel mali ekonomik anlayışın yerleştiğinin en güçlü ifadesi olmuştur.

Enerji fiyatları ekonomi için büyük öneme sahiptir. Sübvanseye edilmeden ekonomiye rekabet edilebilirlik sağlayabilecek fiyatlarda enerji sağlanabiliyorsa, o zaman başarıdan söz edebiliriz.

Bir diğer reform alanı ise, istihdam üzerindeki vergilerdir. Ülkemizde vergiye tabi ilk maaş dilimi üzerindeki gelir vergisi, sosyal sigorta ile

ihtiyat sandığı primleri %40;ları aşmış ise; bunun istihdamı zorlaştıran ve işsizliği körükleyen en temel etken olduğunu görebilmek gerekir. Bu alanda reform gözeterek, evlatlarımızın gelecekte ki refahını hedefleyip külfetini bugün biz üstlenmeliyiz. Finansmana erişim, daha kolay ve daha ucuz olmalıdır ki KOBİGEM’le bunu sağlayabildiğimize inanıyorum.

Sanayi alanında, su kaynaklarının TC-KKTC arasında tesise dilen boru hattı ile sürdürülebilir hale gelmesiyle beraber, tarımsal ürünlerin endüstriyel dönüşümünü nitelikli büyük ölçeğe taşıyabileceğiz. Bu şekilde doğru bir ihracat stratejisiyle sanayi sektörünün GSMH içerisindeki payı, mevcut %8’den potansiyeli olan %20’ler düzeyine çıkabilecektir.

Dış ticarette, özellikle Güneyle olan ilişkilerde artık daha liberal ve tabuları yıkan bir anlayışa sahip olmalıyız diye düşünüyorum.Yeşil Hat ticareti ilk günlerindeki 9 milyon Euro/yıl düzeyinden, 3 milyon Euro /yıl düzeyine inmişse, demek ki artık sığ ve stratejik hale gelmiş ve yeni bir anlayışa ihtiyaç var demektir.

Bu bağlamda, Kuzey-Güney ticareti üzerinde ki sınırları kaldırıp, mal ve hizmetlerin, sermayenin ada çapında serbest dolaşımını sağlamak için çalışmalıyız.

DPÖ’nü bu başarılı çalışmalarından dolayı kutlamak isterim. 2009-2013 UBP iktidarı döneminde Ekonomi ve Enerji bakanı olarak görev yaptığım süre içderisinde, bakanlığıma bağlı bir kuruluş olarak kendileriyle önemli çalışmalar yaptığımıza inanıyorum.

Özellikle 2013-2015 Ekonomik programını 186 Sivil Toplum Örgütlerin katılımı ile birlikte hazırlanmış olması ve bunun daha sonra TC-KKTC arası imzalanan 2013-2015 protokolünün ana omurgasını oluşturmuş olması, inanıyorum ki DPÖ’ye önemli bir tecrübe kazandırmıştır.