Altımızı boşaltıyorlar

Avukat Barış Mamalı, İsraillilerin KKTC’den aldığı toprak sayısının her geçen gün büyüdüğüne işaret ederek, “İlginçtir vatan millet ve toprak nutukları atanlar bunlara hiç ses çıkarmıyor” dedi
Avukat Barış Mamalı, İsraillilerin KKTC’den altığı toprak sayısının her geçen gün büyüdüğüne işaret ederek, “İlginçtir vatan millet ve toprak nutukları atanlar bunlara hiç ses çıkarmıyor” dedi. Mamalı, İsraillilerin torak konusunda taleplerini ve bu konuda KKTC yetkililerinin tutumunu yeni bakış’a değerlendirdi.

“Arazileri nasıl topluyorlar?”
İsraillilerin yerli aracıların aracı olarak kullanılıp mal sahiplerine ulaştıklarından bahseden Mamalı, “Satın alınmaya müsait araziler tespit edildikten sonra bunların mal sahipleri ile irtibata geçilir. Mülk sahiplerini ürkütmemek için yerli aracılar kullanılır. Ekonomik güçlük içerisindeki toprak sahipleri ile elindeki toprağı maddi karşılık ödemeden edinmiş kişiler, en fazla tercih edilen grubu oluşturmaktadır. Elindeki toprağı devletin hediyesi olarak karşılıksız kazanmış olup aynı zamanda ekonomik açıdan darboğazda olan kişilerin mülklerini yabancılara satması ise çok daha kolay olmaktadır. Adadaki çözümsüzlüğün devam etmesi ve Rum mülklerinin geleceğinin halen belirsiz olması bu tür arazilerin elden çıkartılmasını tetikleyen bir başka unsur olmaktadır. Diğer önemli bir etken ise, özellikle Karpaz bölgesinde inşaatları sınırlandıran idari emirnamelerdir. İnşaat alanlarının ciddi şekilde sınırlandırılması ve bazı arazilere inşaat yasağı getirilmesi buradaki mülklerin değerini çok düşürmüştür. Elinde bu tür arazi tutan kişiler değerinin çok üzerinde bir teklifle karşılaştıklarında onu satmakta pek tereddüt etmemektedir. Şunu da belirtmek gerekir ki, ellerindeki mülkleri her türlü cazip teklife rağmen satmamakta direnen kişiler de bulunmaktadır” dedi.
“Konu araziler şirketler adına kaydettiriliyor”
Konu arazilerin şirketler üzerine kaydettirildiğini anlatan Mamalı, “Tespit edilen arazilerin mal sahipleri ile bizzat yabancılar değil, onların temsilcisi konumundaki kişiler, şirket direktörleri veya anlaşmalı yerli aracılar muhatap olmakta ve pazarlık yapmaktadır. Satış konusunda anlaşmaya varılıp satış bedeli ödendikten sonra ilgili tapu dairesine gidilerek konu araziler şirket adına kaydettirilir; yani anlaşmalı olarak kurulan o limited şirketin mülkiyetine geçirilir. Bazen satış bedeli karşılığında villa veya daire de verilmektedir” şeklinde konuştu.

Taşınmaz malın satın alınabilmesi için gerekli olan paranın, yurt dışından bankalar vasıtasıyla şirketin veya başka bir şahsın hesabına gönderildiğini ifade eden Mamalı, “Bu paralar şirketin görünmeyen asıl sahibi veya azınlık hissedarı gibi görülen ama gerçek sahibi tarafından gönderilmektedir. İsrailliler para gönderme işini büyük oranda HSBC Bankası ile yapmaktadırlar. Kısa süre önce ortaya çıkan soruşturma sonuçlarına göre sadece ABD’deki HSBC Bankası’ndan arazi alımları için Kuzey Kıbrıs’a 2012 yılına kadar 50.000.000 USD. havale yapılmıştır. Bunun yanına İsrail ve diğer ülkelerden yapılan para gönderilerini de hesaba kattığımızda ortaya inanılmaz rakamların çıkacağı aşikardır” ifadelerini kullandı. 


“Ne kadar toprak aldılar?”
Mamalı açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Bu sorunun net cevabını tabi ki devlet makamları söyleyebilir. Ancak bizler ulaşabildiğimiz veriler ışığında kolayca bazı tahminlerde bulunabiliriz. Yurt dışından gönderilen paralar ve kurulan şirketler vasıtasıyla bugün Kuzey Kıbrıs’ta makul ölçülerin çok çok üzerinde toprak parçası yabancılaşmıştır. Sadece 20-30 adet bu tür şirketi ele aldığımızda bile Kuzey Kıbrıs üzerinde milyonlarca metre karelik (1 dönüm=1341metrekare) toprağın İsrailli şirketlerce ele geçirildiğini rahatlıkla anlayabiliriz. Bu amaçla kurulmuş tüm şirketlerin mülkiyetine geçirdikleri toplam toprak miktarının herkesin dudaklarını uçuklatacak oranda olduğu yadsınamaz bir gerçeklik olarak ortada durmaktadır. Kaldı ki bu toprak alımları halen devam de devam etmektedir. Şunu da önemle belirtmek isteriz ki sadece iyiniyetli ticari amaç taşıyanlar konumuz dışında yer almaktadır. Devlet kurumları nezdinde yapmış olduğumuz araştırmalar yanında adanın kuzeyinde denize kıyısı olan birçok yerleşim birimine Esentepe, Bahçeli, K. Erenköy, Tatlısu, İskele’ye giderek oradaki yetkililer ve yerli halkı ile, yabancıların mülk alımları konusunda sohbet ettik” diyen Mamalı, bunların bir kısmını da röportaj şeklinde yaptıklarını ve kayda alındığını söyledi. Bölge halkının İsrailliler’in (Onların ortak söylemi ile “Yahudiler”) bölgelerinde çok fazla toprak aldıklarını ve halen de almaya devam ettiklerini söylediğinden bahseden Mamalı, “İsrail veya bir başka ülkeden adamıza gelen eski asker, kimyager, mühendis, iş adamı gibi çeşitli mesleklere sahip Yahudiler’in burada büyük çapta topraklar aldığı toplum tarafından bilinen bir realitedir.”


“Vatan–millet nutku ile yurtseverlik naraları atanlar ne yapmaktadır?”
Devlet idaresinin bu tür metodik yollarla elden çıkan topraklara karşı var olan refleksiz ve umursamaz yapısının mevcut toprak kayıplarını daha da artıracağını savunan Mamalı, “Tüm ada genelinde bilinen bir gerçeklik olmasına rağmen İsrailliler’in kuzeydeki yoğun mülk alımlarına ilişkin olarak hiçbir iktidarın siyasi reaksiyon göstermemesi çok düşündürücüdür. Yurtseverlik iddiasında olan sol cenah yanında, milliyetçiliği ve toprakların kanla sulanarak alındığını dillerinden düşürmeyen muhafazakar sağcılar, bu fütursuz toprak satışlarına karşı sanki anlaşmışçasına büyük bir sessizliğe bürünmüşlerdir. Görünen odur ki, otoritenin ve hakimiyetin kaynağı olan toprakların hızla altımızdan gitmesi yöneticiler açısından önemli bir mevzu olarak algılanmamaktadır. “Biz bu toprakları kanla aldık, kimse bizden alamaz” diyecek kadar ileri gidenlerin, dönüm dönüm satılan bu topraklar karşısında sus pus kalmalarının altında nasıl bir düşünce yatmaktadır? Peki, 1974’te terk edilmiş olan mülklerin gerçek mal sahiplerinin güneyde yaşayan Rumlar olduğunu peşinen kabul eden sol siyasetin bile bu hususta ses çıkarmamasını acaba nasıl yorumlamamız gerekir? Adada iki kesim arasında yapılacak bir barış andlaşmasının en çetrefilli konusunun mülkiyet sorunu olduğu bilinmektedir. Rum mülklerine hukuksuzca kuzey devleti tarafından el konulması ve akabinde dağıtılmasıyla bu sorun kaosa dönüşmüştür. Bu tür mülkler bugün yavaş yavaş Kıbrıslı Türkler’in elinden çıkıp İsrailliler başta olmak üzere yabancılara satılmaktadır. Rum mülklerinin hukuki yapısı korunacağı yerde daha da içinden çıkılmaz karmaşık bir şekle büründürülmektedir. Olası bir çözüm anında İsrail Devleti ortaya çıkıp “Bu mülklerin bir kısmı benim vatandaşlarımın parası ile alınmıştır. Toprak esasen parayı ödeyen kişiye aittir. Beni sizlerin insan hakları bağlamaz. Benim yurttaşlarım para ödeyip mülk aldı, onların hakkını kimse yiyemez” tarzında bir çıkış sergileyebilecektir. ABD de İsrail’e bu noktada destek olacaktır. O zaman konu çok daha içinden çıkılmaz bir hal almayacak mıdır? Yoksa buradaki statüko mülk olayı daha karmaşık hale gelip çözümlenemesin diye mi bu alımlara gözünü kapatmıştır?” diye sordu.

“Birçok devlet yetkilisi İsraillilere mal satılmasına sıcak baktı”
“Seçim meydanlarında “vatan-millet-sakarya” nutukları atan ve “KKTC’yi sonsuza dek yaşatacağız” diyen kesimlerin bu toprak kayıpları karşısında suskun kalması çok düşündürücüdür” diyen Mamalı, “Milliyetçiliği tekel altına alan, uluslararası hukuku ağzına alanları dahi hain görecek kadar aşırı olan bu çevrelerin Kuzey Kıbrıs’ta bulunan toprakları sahiplenmedeki en önemli argümanları “Kan”a bağlıydı. Yani yüzlerce şehit verilerek alınan bu toprakların hukuk yoluyla olsa bile geri verilmesini kabul etmeyen kesimlerden bahsediyoruz. Bir karış toprak vermezlerin (Kanla aldık o yüzden vermeyiz diyenlerin ) gözü önünde topraklar dönüm dönüm elden giderken bu arkadaşlar nedense sessiz kalmayı tercih etmektedirler. Ocak 2011’de Türkiye’den yayın yapan Kanal A Televizyonu’ndaki Dünden Yarına” isimli programda “Vaat Edilmiş Kıbrıs” konulu bir belgesel yayınlanmıştır. Belgeselin yönetmeni olan Cüneyt Polat bu program için KKTC’li iki bakanla röportaj yapmıştır. Dönemin sağ iktidar partisi olan UBP’nin iki bakanın bu konu hakkındaki bilgi ve görüşleri hayretliktir. Maliye Eski Bakanı Ersin Tatar:“….İsrail kökenliler bir ara bu Annan Planı sonrasında bazı yerlerde arazi kapatıp kendi insanlarına veya yabancılara villa gibi projelerle pazarlamışlardır. Başarılı da olmuşlardır. Son yıllarda azaldıklarını biliyorum. Ama ne kadar çok İsrailli yatırımcının olduğunu bilmiyorum”. Dışişleri Bakanı (Şimdi Başbakan) Hüseyin Özgürgün:“…İsrailliler’in burada mal-mülk edinmesi bana göre KKTC’nin lehinedir, aleyhine değildir… Burada egemen bir devlet vardır…ne kadar sermaye getirirlerse getirsinler…”. İki resmi makam sahibinin yukarıda yaptığı beyanlardan çıkan sonuç şudur: “İsrailliler Kuzey Kıbrıs’ta toprak almada başarılı olmuşlardır. Ne kadar aldıklarını bilmemekle birlikte toprak almaya devam etsinler. Altımızdaki kalan toprakları da alabilmek için getirebildikleri kadar parayı buraya getirsinler, hiç çekinmesinler. Neticede bu toprakların yöneticisi biziz” dedi.

Özlem ÇİMENDAL