Hayat kavgası zor…

Havva ile Adem’den bugüne kadar sonu gelmeyen, değişen şekil ve boyutlarıyla en uzun soluklu kavga hayat kavgası…

Dünya döndükçe de sonunun geleceği yok gibi…

Hiç bitmeyen bir kısır döngü ile hayatlarımıza yön veriyor gelecek kaygısı..

En çok da gençlerimizin karamsar bir ruh hali ile yaşam kavgasına başlamasına neden oluyor…

Yaşam kavgasına en iyi başlayanda da en kötü şartlarda adım atanda da tek ortak kaygıdır, gelecek…

Geleceği tam anlamı ile belirleyememedir belki de en büyük nedeni.

Hayat bayram olmuyor her zaman…

Gelecek korkuları ile birlikte tutunmaya çalışıyor gençlerimiz bu topraklara..

Gelecek korkusunu ve kaygısını da hafifletmek için Devlet babaya sığınıyorlar, Devlet çatısı altına girebilmek için birbirleri ile acımasızca mücadele ediyorlar..

Kah bir siyasetçinin kapısında kaybedilen zamanlar ardından kah hak ederek Devlet kapısında iş sahibi olup gelecek kaygısından az da olsa kurtuluyor, gençlerimiz…

Özel şirketlere ve işverenlere güvenmiyor gençlerimiz ve Devlette istihdam edilmek tek hedefleri oluyor…

Elbette güvensizliğin her iki taraftan da kaynaklanan nedenleri vardır…

Ancak 40 kişinin alınacağı Polis sivil hizmet görevlisi münhaline 600 kişinin başvurması düşündürücüdür…

Ülke gençlerinin Devlet şemsiyesi altına girme eğilimini “gençler çalışmadan veya az çalışarak hayatlarını yaşamak istiyorlar” gibi sığ yorumlar ile açıklamak ise toplumun tam da odağına yerleşen sorunu görememek ve gençlerimizin gelecek kaygısını anlamamaktır…

Böylesi sığ yorumların zaman zaman özel sermaye sahipleri ve iş çevrelerince ifade edilmesi ilkel bir kapitalist duruştan öteye geçememektir…

Tıpkı gençlerimizin gelecek kaygısını oy potansiyeli olarak gören ilkel siyasetçiler gibi.

Çalışma yaşına gelen her genç Devlet güvencesi ve şemsiyesi altında istihdam edilebilse keşke…

Ancak ülke ekonomik şartları ve ada ekonomisi olma yanında yıllardır devam eden ambargoların yarattığı özgün yapı içerisinde yaşam kavgasına adım atacak her genç Devlet çatısı altında iş bulması ne yazık ki mümkün olmamakta.

Peki özel iş çevrelerinde tüm çalışanların özellikle de yaşam kavgasına ilk adımını atan gençlerin kaygılarını, geleceğe ve işverenlerine karşı güvensizliklerini en aza indirmek adına Devlet üzerine düşeni bugüne kadar yaptı mı?

Özel sermaye ve işveren çatısı altında da çalışanlara Devletin güvencesi altında oldukları yeteri kadar neden anlatılmadı ve bu noktada neden Devlet baba boşluk bıraktı, bırakmaya devam ediyor?

Yine mi oy kaybetme kaygısı mı bunun nedeni?

Gelecek kaygısını oy potansiyeli olarak görüp sermaye çevrelerini küstürmeme oyunu mudur yoksa tüm partiler tarafından yıllardır oynanan?

Gençlerimizin gelecek kaygısı ve bu topraklara inanmalarından daha mı önemlidir oy kaygısı?

Eğer öyleyse lanet olsun bu oyunu oynayanlara…

Geleceğe umut ile değil de kaygı ile bakan yeni kuşakların bu toprakları günü gelince vatan olarak bilmemesi sizleri rahatsız etmiyor, kaygılandırmıyor mu?

Güzel günlerin vadesini bir anlaşmaya bağlayıp elini kolunu bağlayanların da ambargoları bahane edip susup oturanların da günahı büyük…

Neden Kıbrıs Türk’ünün oy kullanma oranı her seçim düşmekte hiç merak ettiniz mi ?

Çünkü gelecek kaygısını seçilenler tarafından ortadan kaldırılacağı veya hafifletileceğine inanmıyor sokaktaki insanımız.

En çok da gençlerimiz…

Unutmayın geleceğe karamsar bakan gençler, geleceğimiz ve vatan dediğimiz bu topraklara emanettirler…

Ve bizler artık emanete ihanet etmekten vazgeçmeliyiz…