Garantörlük, 15 yıldır AB Birincil Hukukudur

Yunanistan Başbakanı Mitsotakis “AB içinde garantörlüğün olamayacağını, garantörlüğün modasının geçtiğini” iddia etmiştir…

Aynı kafadaki Anastasiadis de hala “sıfır asker, sıfır garanti” istemektedir…

Oysa Garantörlük 15 yıldır zaten AB içinde vardır ve AB birincil hukukudur…

Üstelik bunu kendileri ve AB birlikte yapmıştır…

Dolayısıyla Rum-Yunan-AB-BM’nin, “Garantilerin, yabancı askerlerin AB Normlarına uygun olmadığını, çağ dışı olduğunu ve modasının geçtiğini” iddia etmeleri gülünçtür…

Yabancı askerler AB normlarına ters ise, Adadaki İngiliz üslerine ve askerlerine niye itiraz etmiyorlar?

Fransa’ya, ABD’ye, İsrail’e, Yunanistan’a niye deniz-hava üsleri veriyorlar?

10 binden fazla Yunan askeri Güney’de nasıl bulunuyor?

Onlar “yabancı asker” değil mi?

AB içinde garantörlük olmazsa, nasıl olur da Almanya’nın 5 garantör ülkesi var?

Nasıl olur da Almanya’da, İtalya’da, Romanya’da, Bulgaristan’da, Polonya’da, ABD üsleri ve askerleri var?

15 YILDIR VAR
Kaldı ki Garantörlük 15 yıl önce AB birincil hukuku haline gelmiştir…

Garanti Anlaşmasının modası geçseydi ve AB müktesebatına aykırı olsaydı Rum tarafı 2004’de AB’ye girerken, AB buna itiraz ederdi.

Oysa AB, Rum tarafına “Sen Garanti Anlaşması ile bağlısın, o nedenle üye olamazsın” dememiştir…

Tam aksi AB, Rum tarafını Garanti anlaşması ile birlikte yapmıştır…

Nasıl mı?

Şöyle:

AB hukukuna göre devletler üye olurken, taraf oldukları AB hukukuna ters olmayan uluslararası antlaşmaları da AB içinde devam ettirirler. Katılım anlaşması, tek tek tüm üye ülkelerin parlamentoları tarafından onaylanırken, ekinde olan uluslararası anlaşmalar da oylanır…

Bu çerçevede, “Kıbrıs’ın” AB’ye tam üye olmasıyla birlikte, Garanti Anlaşması ve Türkiye’nin bu anlaşmaya dayalı olan hakları ve sorumlulukları da tüm üye ülkelerce onaylanmış ve AB Birincil Hukuku haline getirilmiştir.

İlaveten, Rum tarafı 2004’de AB üyesi olurken yaptığı katılım antlaşması ekinde yer alan 3 numaralı protokolün giriş kısmında “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği’ne katılması, (1960) Kuruluş Antlaşması’nın taraflarının hak ve yükümlülüklerini etkilemeyecektir” denilmektedir.

1960 Kuruluş Antlaşması’nın giriş bölümünde ise açıkça Garanti Antlaşması’na gönderme yapılmaktadır.
Böylece Rum tarafının AB üyesi olmasının 1960 Kuruluş Antlaşması’nın taraflarından olan Türkiye’nin hak ve yükümlülüklerini etkilemeyeceği kayıt altına alınmıştır.

Bu gerçekler, Türkiye’nin Garantörlük Anlaşması’ndan doğan haklarının Rum tarafının AB üyeliği nedeniyle olumsuz yönde etkilenmeyeceğinin, AB Birincil Hukuku ile güvenceye alındığını göstermektedir

OLLİ REN SÖYLEMİŞTİ
Bu nedenledir ki AB’nin genişlemeden sorumlu eski üyesi Olli Rehn, 21 Ocak 2009’da AB Komisyonu adına Avrupa Parlamentosu’nun sorularına verdiği yanıtta: “AB Komisyonu, Garanti Antlaşması’nın AB’nin üzerine tesis edildiği temel ilkelere ters olduğu yönündeki düşünceye/endişeye katılmamaktadır” demiştir.
Akıncı, hükümet ve partiler, bu gerçekleri vurgulayarak Türkiye’nin garantörlüğünü savunmak zorundadırlar.

Onlara sadece garantörlüğün yaşamsal önemi, Türk-Yunan dengesinin korunması açısından gerekliliği değil, garantörlüğün kendileri tarafından 15 yıl önce AB’ye girerken Birincil Hukuk yapıldığı, bunun 15 yıldır sorun yaratmadığı ve modasının geçmediği de söylenmelidir…