Eşitliğe karşı garantörlükten vazgeçelimmiş!

Türkiye garantör olmasaydı, Kıbrıs bugün çoktan bir Yunan adası olacaktı.

“Siyasi eşitliğe karşı Garantilere son vermeyi kabul edersek, Kıbrıs sorununun çözüm yolu açılır” diye buyurmuş…

Hayır, yanıldınız; Anastasiadis söylemedi bunu..

Türkçe de konuşan Rum AP milletvekili Niyazi efendi, “Down Town” adlı dergiye 11 Haziran’da söyledi bunu…

Bu, artık bayatlamış olan en eski Rum talebidir.

Anastasiadis, en son Crans Montana’da, Cumhurbaşkanı Akıncı’nın izlediği yanlış müzakere taktiğini değerlendirerek benzer bir öneri yapmış, ancak Türkiye’den ağzının payını almıştı…

Bilindiği gibi mutabakatlara göre toprak ve garantörlük, diğer tüm konularda anlaşma sağlandıktan sonra görüşülecekti…

Ne ki, CB. Akıncı, Anastasiadis, siyasi eşitlik ve dönüşümlü başkanlığı kabul etmemesine karşın, elini açarak KKTC topraklarını %29.2’ye düşüren bir taviz haritasını, karşılığında bir şey almadan verdi ve garantörlüğün görüşüleceği konferansın toplanmasını istedi..

Toprak tavizini, karşılığında hiçbirşey vermeden cebine atan Anastasiadis, garantörlük konferansında rahatlıkla “ anlaşmanın imzalandığı andan itibaren, sıfır asker – sıfır garanti istediklerini” belirtti.

Türkiye buna karşı çıkınca, “siyasi eşitlik, dönüşümlü başkanlık isterseniz sıfır asker –sıfır garantiyi kabul edeceksiniz” diyerek toplantıyı terk etti.

Hala aynı noktadadır..

Nitekim, şimdi de, Rum AP milletvekili Niyazi’nin ağzından bunu dile getirmektedirler…

SİYASİ EŞİTLİK DOĞASINDA VAR
Oysa siyasi eşitlik de, garantörlük de pazarlık ve tartışma konusu değildir…

Çünkü, siyasi eşitlik her federasyonun olmazsa olmazıdır ve işin doğasında vardır…

Federal ortaklıklar siyasi eşitler arasında kurulur…Yani eşitlik istersen şundan şundan vazgeç denemez..

Eşitlik yoksa, o yapı federasyon değil, ÜNİTER DEVLET olur..

Kıbrıs Türk halkı, siyasi eşitliğini 1960 Anlaşmaları ile tescil etmiştir.

Yasama ve yürütmede ayrı oy çoğunluğu hakkımız ve Türk Cumhurbaşkan Muavinin VETO hakkı, siyasi eşitliğimizin güvencesiydi..

O nedenle siyasi eşitliğin müzakeresi, pazarlığı, al-ver içine konması söz konusu olamaz…

Aynı şekilde Garantörlük de, Lozan’da tesis edilen ve 1960 Anlaşmaları ile Kıbrıs’a da teşmil edilen Türk-Yunan dengesinin korunması için kabul edilmiştir…

Garantörlük, Türk Halkının can ve mal güvenliğini güvenceye almak, ENOSİS’i önlemek ve adanın bağımsızlığını korumak için olmazsa olmazdır…

Nitekim, Kıbrıs eğer bugün bir Yunan toprağı olmamışsa, ENOSİS gerçekleşmemişse, Kıbrıs Türk Halkı toplu bir soykırımla yok edilememişse, adada 45 yıldır barış ve huzur varsa, bu tamamıyla Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğü nedeniyledir…

Türkiye garantör olmasaydı, Kıbrıs bugün çoktan bir Yunan adası olacaktı.

Girit’tekine benzer bir toplu katliamdan kurtulabilen Türkler de Batı Trakya Türkleri gibi Türklükleri inkar edilen bir “müslüman azınlık” olarak Yunan idaresinde yaşayacaktı.

Niyazi bunları bilmiyor mu?

Biliyor.

Biliyor ama, neticede 40 yıldır Rum tarafında yaşayan, ekmeğini oradan yiyen, kendini TÜRK değil “Türkçe de konuşan bir KIBRISLI” olarak tanımlayan, Rum partisinde ve devletinde siyaset yapan, Rum oylarıyla seçilen, AP’da onları temsil eden bir kişidir…

Dolayısı ile elbette kendi Devlet Başkanı olarak gördüğü Anastasiadis’in görüşlerini savunacak ve Türk Halkına pazarlamaya çalışacaktır…
Yersek tabii…