Her sevincin bir anlamı her anlamın da bir sebebi vardır. Bu günkü köşe yazımın konusunu  oğlumun Tıp Doktoru olarak mezuniyetine ayırdım. Bir kez daha Korona denen virüs salgınının sebep olduğu ayrılık ve yalnızlığın yol açtığı olumsuz nedenlerle nice ailelerin ayrı düştüğü gerçeğini bir kez daha düşündüm. Her anne deyişine geliyoruz annem deyip kendimizi İstanbul’a attığımız ne kadar çok seferimiz oldu hiç saymadık. Ama bu sefer bu zoraki ayrılıktaki manevi baskı ailecek hepimizi yaraladı. İlkokul,ortaokul,lise diplomalarını çocuklarım alırken hep yanlarında olduk. Üniversiteye giriş, geçen altı yıl, sınav dönemlerinde ve İstanbul’da geçen yıllarımız. Yorulduk mu? Yorulduk. Mali yönden sarsıntılar geçirdik mi geçirdik. Ancak en büyük yatırımın eğitime yapılması gerektiğini bilenler olarak bizlere de ailemizin yaptığı katkıları yeterince çocuklarımızdan esirgemedik. Daha Mart ayı içerisinde kızımın tıp fakültesinin ilk yılında önlük giyme töreni için kestiğimiz uçuş biletlerimizin tedbirler neticesinde kullanamadığımız günleri de geride bırakmadık mı bıraktık . Oğlumun mezuniyet yılı olduğu için adaya gelişi olmadı, yasakların engelinde yalnız bir süreçte bizlerden uzak mezuniyet sınavlarına girdi. Cübbesini ve kepini taktığını  fotoğraflarından sosyal medya aracılığı ile gördüğüm zaman kendimi sevinçle karışık gözyaşlarımı silerken, buruk bir heyecanı yaşadım. Şükrettim çünkü oğlum Doktor ünvanını  bu diploması ile adının önüne yazdırdı. Şükrettim oğlum ülkemize dönüş yapacak ve bizlerle çekilen hasreti sona erecek, şükrettim ki! bu günleri tanrım bize gösterdi diye...

Ve bugün benim oğlum da üniversiteden mezun oldu. Altı yıllık uzun bir eğitim yılından sonra “Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden “ doktor olarak mezun oldu ve bu en mutlu günümüzde biz ailesi olarak yanında olamadık. Arkadaşlarıyla, öğretmenleriyle ve komşularıyla bu mutluluğu paylaştı. Bir de aklıma benim üniversiteye gidişim ve mezun oluşum geldi. Beni de ailem İzmir'e götürmüş bir hafta birlikte gezdikten sonra beni yurda bırakıp gitmişlerdi. Annemin beni yurt kapisinda bırakıp  giderken nasıl ağladığını hiç unutamam. Her gün arayıp sesimi duymazsa rahat etmezdi. Dört yıl boyunca her gün aradı  hatta bazen sesim ona iyi gelmezse tekrar arardı ta ki sesimi iyi duyana kadar. O zaman cep telefonları yoktu yurdu arardı ve yurt telefonlarını düşürmek çok zordu. Ama annelik böyle birşey. Sonra annemle babam mezuniyetime gelip beni aldılar ve hep birlikte döndük. Şu an onların duygularını, neler hissettiklerini daha iyi anlıyorum.

Çekirdek aile olmanın kıymetini bilelim. Çocuklarımız küçükken hep bizimle birliktedirler. Her yere beraber gider herşeyi birlikte yaparız. Evi dağıtıyorlar diye şikayet ederiz oysa zaten evimizden uçup gidecekler o zaman evimiz temiz kalacak ama şimdiki gibi canlı, neşeli olmayacak.

Üniversiteye giden her çocuk yavaş yavaş kendi yolunu çizer, kendine yeni bir hayat kurar artık sizinle eskisi gibi birlikte olamaz. Bu doğanın bir kanunudur. Her birey kendi yuvasını kurup kendi çekirdek ailesini oluşturur.

Allah herkesin çocuğuna sağlık sıhhat versin. Doğru insanlarla karşılaştırsın. Başarıyı yollarından eksik etmesin...