Prof. Dr. Özataç, “Ne kadar rasyoneliz?” diye sorarak başladığı yazısında, şu ifadelere yer verdi: “Kaçınılmaz gerçek korona virüsünün (Covid-19) hayatımıza ani girişi sağlığımızı tehdit altına alırken beraberinde getirdiği ekonomik, sosyal, ruhsal ve daha nice etkileri bireylerin, toplumların ve ülkelerin başlıca gündemi olmuştur.

“Davranışsal Ekonomi ve Finans Yaklaşımları Önem Kazandı”

Hangi alana yönelirsek korona ve post–korona araştırmaları ile karşılaşmaktayız. Bu araştırmalarda Covid-19’un ilk günden itibaren ülke ekonomilerine olumsuz etkisi, gelirimizdeki daralma ve küresel ekonomik küçülme tahminleri rakamsal olarak da ifade edilmektedir. Örneğin Uluslararası para fonu (IMF) son yayınladığı raporunda dünya ekonomisinin yaklaşık 5% küçüleceğini vurgulamıştır. Kriz dönemlerinde, belirsizliklerin yüksek düzeyde olması, arz ve talep dengelerinin ekonomik teorilerle bağdaştırılması oldukça zordur. Bu nedenle Neo-liberalizm’in sonu başlıklı birçok yazı karşımıza çıkmaktadır. Bu yazılarda Covid-19 krizi 2. Dünya savaşı sonrası küresel boyutta yaşanan en büyük kriz olarak kabul edilmektedir. Bu bağlamda, kriz dönemlerinde, finansal davranışların insan psikolojisini de göz önünde bulundurarak planlama yapılmasının önemini vurgulayan Davranışsal Ekonomi ve Finans yaklaşımları oldukça önem kazanmaktadır.

“Rasyonel İnsan Bilgiyi Doğru Kullanabilen Varlıktır”

Davranışsal ekonomi insanların ekonomik kararlar alırken her zaman ‘rasyonel’ davranmadığını, pek çok sosyal, kültürel ve psikolojik etki altında karar verdiğini ve iktisadi politikaların da bu faktörler dikkate alınarak tasarlanması gerektiğini savunur. Söz konusu politikalar şirket veya birey hatta devlet veya devletlerarası politikalarda da olabilmektedir. Diğer bilim dallarında olduğu gibi ekonomistler de ekonomik modeller geliştirerek sorunları çözmeye ve irdelemeye çalışırlar. İnsanoğlu (homo economicus) davranışı konusunda standart model insanların ‘rasyonel’ olduğunu kabul eder. Rasyonel insan, her şeyi doğru yapan, kendini düşünen demek değil, ‘rasyonel’ insan, tercihlerine göre eldeki bilgiyi doğru kullanabilen varlıktır. Dahası bu tercihler, başka insanların mutluluğu, adil bir gelir dağılımı isteği ve doğanın korunması gibi hususlar içermektedir. Bu noktada, ekonomistlerin amacı uygun yapıyı eldeki bilgiler ve tercihler doğrultusunda disipline etmektir. Ancak hem iktisat hem de psikoloji yazınları, insanların rasyonel davranmadıkları, rasyonaliteden sapmaların sistematik ve tahmin edilebilir olduğu örnekleri ile doludur.

Sınırlı Rasyonellik

İnsanoğlunun belirsizlikler karşısında rasyonel davranamayacağı çeşitli çalışmalarla da ispatlanmıştır. Örneğin Keynes, özellikle bilgi eksikliği olduğu durumlarda insanoğlunun dürtüsel olarak düşünmeden harekete geçtiğini vurgulamaktadır. 1955 yılında Herber Simon (davranışsal ekonominin öncülerinden sayılan), bireylerin tam bilgi ve kısıtlı bilişsel yeteneklere sahip olan varlıklar olması neticesinde karmaşık problemlerle karşılaştıklarında hatalı adımlar atmalarının olasılığının arttığını ve ‘rasyonel birey’ kavramı yerine ‘sınırlı rasyonel birey’ kavramını öne sürer. ‘Sınırlı rasyonellik’ kavramı 2017 yılında iktisat Nobel ödülünü alan Richard Thaler tarafından da kullanılmıştır. Richard Thaler, insanların rasyonel olduklarını varsaymayıp nasıl davrandıklarını inceleyerek ve bu davranışsal veriler ışığında iktisat politikası geliştirerek davranışsal iktisat kavramını tescilletmiştir. Nudge adlı kitabında Thaler, bu araştırmalarını “dürtmek” adını verdiği, küçük davranış çerçevesi değişiklikleriyle insanların daha iyi kararlar yani refahı artıracak kararlar vermelerini sağlayacak çalışmalara dönüştürmüştür. Thaler, Knetsch ve Kahneman ile düşünmüş olduğu diktatör oyunu oldukça ilginçtir.

Kısaca bu oyundan bahsetmek isterim. Bu oyunda, birbirini tanımayan ve bir daha görmeyecek olan iki oyuncudan birine (diktatör) bir miktar para vererek bu parayı kendisi ve diğer oyuncu arasında bölüştürmesi istenmektedir. İkinci oyuncunun ise hiçbir söz hakkı yoktur. Beklenti, sadece kendini düşünen bir karar alıcının paranın hepsini alıp gitmesi yönünedir. Şaşırtıcı sonuç ise insanların büyük bir bölümünün paranın bir kısmını diğer oyuncuya vermesi, hatta birçok sayıda “diktatör” ‘ün dahi parayı eşit paylaştırıyor olmasıdır. Karşımıza çıkan sonuç, insanların davranışsal olarak bölüşüm ve adalet sorunu olduğu kendi menfaatlerine aykırı olsa da adil neticeler beklentisi içerisinde olduklarıdır.

Kriz Dönemi Etkileri

Genel olarak, bu davranışı Korona Krizi ile gelen dönemde, yöneticiler tarafından Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) kamu çalışanlarının maaş kesintilerinin oransal olarak çok gelirli ve az gelirliler arasında yapılmasının yanında, emekçiler arasında da bu anlamda herhangi bir aykırı tepki yaşanmaması adalet algısının insanlar için önemini göstermektedir. Thaler’in birçok çalışması, korona kriz dönemi etkilerinde de doğrulanmakta, insanların arz yönlü şoklar nedeniyle ortaya çıkan fiyat değişimlerini (petrol fiyatları ve döviz dalgalanmalarının etkileri) makul gördüklerini ancak talep yönlü şoklar nedeniyle artan fiyatları (kolonya ve maske fiyatlarındaki artış vs.) adil bulmayıp bunlara tepki gösterdiklerini ortaya koyuyor.

Covid-19 krizi sonucu ekonominin yeniden yapılandırılması kaçınılmazdır. Ekonominin özellikle üretim ve istihdam kaybının büyük oranda yaşandığı sektörler ayrıştırılarak ekonomik ve sosyal kayıpların azaltılması için ‘rasyonel’ olarak yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Bunun da toplumun psikolojik tepkilerini göz ardı etmeden ve davranışsal ekonomi kavramından yola çıkılarak planlanması elzemdir.”