Girne Amerikan Üniversitesi (GAÜ) Eğitim Fakültesi bünyesinde eğitim veren, PDR Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şermin Külahoğlu, çocukluk ve ebeveynlik ile ilgili bir yazı yayınladı.

Prof. Dr. Şermin Külahoğlu ‘Annem Kuşağı’ olarak adlandırdığı yazısında şöyle belirtti;
 

 “Son yıllarda, birçok başka konuda olduğu gibi, çocuklarımıza hitap etme tarzımızda da göze batan bir çarpıklık yaşanıyor. İlginç biçimde 2000'li yılların başından beri anneler çocuklarına "annecim" demeye başladılar ve z kuşağı "annecim, babam, abicim, dedem…" kuşağı olarak yetişti. Onların adı yok. Bir parkta oynayan çocukları gözleyin. Nerdeyse, tüm çocuklar “annecim” diye çağrılıyor.

Giderek yaygınlaşan biçimde süregelen bu hitap şekli hakkında çok yazıldı- çizildi ama bu yanlıştan dönme yönünde bir eğilim yaratılamıyor. Bu yüzden, bir eğitimci olarak beni çok rahatsız eden bu konuyu bir kez daha ele almaya karar verdim.

Birkaç kaynaktan (büyük ölçüde ekşi sözlükten) yararlanarak derlediğim şu sahnelere bir bakalım:

En masumundan başlayacak olursak; bazı ebeveynler, erkek çocuklarına  “paşam, prensim, kahramanım, dünyanın yakışıklısı”; kız çocuklarına “prensesim, güzeller güzelim, nazlı kızım” gibi içi kof ego şişkinliği yaratacak abartılı sevgi gösterisiyle davranıyor. (Burada mesaj şöyledir: Dünya hep senin etrafında dönüyor ve dönecek. Bu çocuk neden kendini zorlasın, sorumluluk alsın, neden çabalasın, kendini kanıtlama ihtiyacı duysun, dersine çalışsın ki? Büyüdüğünde bu kızın beyaz atlı kurtarıcısını beklemesi, erkeğin, kendisine “paşalık“ hissettirilmesini istemesi şaşırtmayacaktır).

Anaokulu çıkışında anne oğluna “sevgilim, aşkım” diyerek sarılıyor. (Annesinin aşkı konumunda olan bu çocuk büyüdüğünde sevgilisinden her aşkım sözcüğünü duyduğu zaman, bilinçaltında suçluluk duygusu altında ezilecektir) Çocuğunun öğretmeniyle kızı hakkında görüşen anne: ‘dişimiz çıktı, ödevimiz var, bugün çok yorgunuz… diye anlatıp duruyor. Bu anne büyük olasılıkla eşinden de  "babamız" diye söz ediyordur. "Biz kalkalım babamız gelir şimdi",

Baba kızına: ”babacığım sakın annenin yanından bir yere kıpırdama” diye sesleniyor.

Bastonlu dede torununa “dedeciğim” diye hitap ediyor.

Abla kardeşine: "ablacım lütfen şunu yapma" diye akıl veriyor.

Kendisine “annem”  dedi diye pazarcıya kızan anne, çocuğuna “annem” diye sesleniyor.

Babaanne ile yarışma gereği anneanne, torunlarını “anneannem” diye seviyor.

Erkek yeğenine “teyzem” diyen teyzeler ve yine kız yeğenine “dayısı” diyen dayıları da bu listeye eklemek gerekiyor.

Bu mantıkla, genç gelinin, eltisinin oğluna 'eltim gel bakim yanıma sana seker vereyim' demesi de mümkündür.

Hatta daha ileri düzey akrabalık bağından bir örnekle, annenin eltisinin dayısı, küçük kıza 'ah eltimin dayısı gel bi yanak ver”' diye seslenebilir.

****

Bu durumda acaba, küçük çocuk “ben babacım mıyım, annecim miyim, teyzecik miyim…? Benim adım neydi, unuttum”, durumu yaşamıyor mudur?

 “Anne hangimiz ya, ben miyim o mu?” diye kafasında uyanan soruyu acaba nasıl yanıtlamaktadır?

 Annesine "ama ben senin annen değilim ki?" diye sorsa, acaba nasıl bir yanıt alır?

Ya da “sen annenin çocuğusun ama ona çocuğum demiyorsun. Peki, bana neden annem diyorsun?” diye sorsa, yanıt ne olur?

Ergen annesine “bana annecim, dediğin gibi, kocana da karıcım desene, bir görelim' diye isyan etse, haksız mıdır?

Karısına “kocacığım” diye hitap etmeyi aklından bile geçirmeyen baba, küçük kızına neden “babacığım” diye seslenir?

*****

Şimdi bu “neden?” sorusuna yanıt olabilecek olasılıkları gözden geçirmeye çalışalım:

Bu ne kadar bilinçli yapılıyor?

Bu tutum, büyüklerin, küçüklere yakınlık havası içinde, üst konumunu hatırlatma çabası olabilir mi? Ya da tam tersi biz eşitiz (sorumluluk almayayım) mesajları vermek isteniyor olabilir mi? 

 Kendi konumuna sahiplik eki katarak “annem” ya da “babacım” diye hitap tarzı, bir bakıma, karşı tarafa kendini hatırlatma çabası olabilir mi?  Yukarıda örneklediğimiz abla, kardeşine: "ablacım lütfen şunu yapma" derken, belki bu mantıkla, aslında, üstü kapalı olarak, "hatırlatayım, ben senin ablanım, sözüme uysan iyi edersin" mesajı mı vermektedir?

Bu hitap şekli, çocuğu daha çok sevdiğini gösterme yarışında, rakibinden (annenin babaya karşı veya tersi) bir adım daha önde olma güdüsüne ve çocuk üzerinde etki bırakma çabasına bağlanabilir mi?

Bu şekilde “sen bana aitsin, bana ait ol” çağrısı ile birine bir yere bir duruma ait olma ihtiyacı mı karşılanmaktadır?

Yoksa daha fazla kafa yormaya gerek yok. Basitçe, kendisine hitap edilmesini istediği biçimi çocuğun öğrenmesi için mi ona kendi kimliğiyle sesleniliyor?

***

Peki, sevgili anne babalar, çocuklarınıza kullandığınız bu dilin/hitap biçiminin ona benliği ve kendilik algısı konusunda nasıl bir mesaj verdiği konusunda fikriniz nedir?

Bir annenin yanıtı şöyle olmuş: “Ben çocuğuma annem diyen annelerden biriyim. Yavruma bazen "yavrum" bazen "canım" bazen de "annem" diyorum. Nedenini düşündüm, bence "canım" sözcüğünden daha sıcak, daha içten bir sözcük "annem", "yavrum" gibi.
Mantığı, nedeni yok, oğlumun aklını karıştırmıyor, bütün çocuklar gibi oğlum da sözcükleri sesleriyle, vurgulamalarıyla hissedip kavrıyor çünkü. Sözlük anlamlarıyla değil.
Büyüdüğünde hala "annem" diyecek miyim ona, bilmiyorum.(
https://eksisozluk.com) Bu annenin söylediklerine şu çok sayıda nedenle pek katılamıyorum. Çocuklara neden olmayan rolleri üzerinden hitap etmemeliyiz, bakalım:

 

Bu annenin oğlu, büyük olasılıkla aslında anne olmadığını algılıyor olmasına karşın, anne olarak adlandırılması, onda bir kafa karışıklığı yaratıyordur. Ben neden annemin annesiyim? Örneğin, ikisi de birbirlerinden bir şey isterlerken hem çocuk anneye "annecim" demekte, hem de anne çocuğa "annecim" diyor. Oysa kimin anne, kimin çocuk olduğu belli olmalıdır. Anne, annedir, çocuk da çocuk.  Çocuğun kendin güvende hissetmeye ihtiyacı vardır. Kendisinden büyük, koruyan, sevgi dolu ve güvenli bir ebeveyn görmek ister. Çocuklarımızla aynı rolde olduğumuzu ifade eden hitaplar, çocuk omuzlarına bu rolleri yüklemek olur, kim olduklarına, evdeki rollerine yönelik ciddi karmaşalar yaratabilir. “Sonuçta ben de annemin annesiyim, şimdi ne yapmam gerekir?”

Çocuğun “ben de onlar gibi olmalıyım” diyebileceği rol modellerine ihtiyacı vardır. Onlara annecim, babacım derken, çocuğun gözünde nasıl bir rol model yaratıyoruz? Aynı şekilde, bir annenin oğluna  'annem' demesinin yarattığı cinsel kimlik karmaşasına ne demeli? Belki de annesinin onun cinsiyetini inkâr ettiğini veya yalan söylediğini düşünebilir.  Sonuç olarak, Türkiye’nin toplulukçu kültür yapısına uygun biçimde, diğer odaklı kişiliği besleyen bu çocuk yetiştirme tarzının, çocuklarımızın kişiliğinde dengeli bütünleşmenin ve ayrışmış benliğin oluşumu için hiç de uygun olmadığını bilmekte yarar vardır.

Çocuklara nasıl hitap edilebilir?

Çocuğumuza, aile içi rolleri “ayrıştıracak′  nitelikteki “Canım Kızım, oğlum, kendi ismi...” gibi ifadelerle hitap etmek gerekir. Bebeklikten çocukluğa geçmeden, yani söylenileni anlamaya başladığında, en azından adını öğrenmesi, içselleştirmesi için onu adı ile çağırmak önemlidir. Kendisine ismiyle hitap edildiğinde kendisini özel ve saygın hissedecektir. “Ama bu sözler benim çocuğuma olan büyük sevgimi ifade etmeme yetmiyor” diyorsanız, bu açığı örneğin, sade bir “oğlum, oğluşum” hitabına eşlik edecek sevgi dolu bir bakış, bir öpücük, kocaman ışıldayan bir gülümseme, tüm gösterişli sıfatlardan çok daha etkili olacaktır. Ayrıca, onu motive edecek şekilde “çalışkan kızım, yardımsever oğlum...” gibi çocuğun eylemlerine, düşüncelerine uygun sıfatların uygun durumlarda kullanılması onu hayata hazırlayıcı olacaktır.

Sözümüzü bu konudaki özlü sözlerle bitirelim: Çocuklarımıza davranış biçimimiz, kendileri hakkında inandıklarını doğrudan etkiler. (Ariadne Brilt)-  Bir çocuğa, zaten olabileceği kişi gibi davranın. (Haim Ginott)-  Çocukları iyi eğitenler, onları onurlandırırlar. Çünkü onlara sadece bir hayat değil, yaşama sanatı kazandırırlar. (Aristo)- Çocuklarınız sizin olduğunuz gibi olacak; bu yüzden onların olmasını istediğiniz şey olun.