1960'lı, ya da benim gibi 1970'li yıllarda doğan Kıbrıslı Türkler için Rauf Denktaş'ın ölümü, bir siyasi liderin ölümü değildir.

Bizim kuşak Denktaş'ın mücadele bayrağını devraldığı Dr. Fazıl Küçük'ü okuyarak, dinleyerek öğrendi, Denktaş'ı yaşayarak. Biz doğduğumuzda da o toplumun lideriydi, 30'umuzda olduğumuzda da.

Bir dönem silahlı mücadeleyi örgütledi, yeri geldi BM'nin arabuluculuğundaki görüşme sürecinde dünyanın en çetin müzakerecilerinden biri olduğunu gösterdi.

Bazı liderler vardır, sadece belli bir siyasi görşü, belli bir seçmen kitlesini temsil etmezler, ne kadar muhalifleri olursa olsun, onlar toplum lideridirler. Denktaş da öyleydi, Yaser Arafat ya da Fidel Castro gibi. Tüm bir ömrünü, bir ülkeye, bir ülküye, bir davaya, bir mücadeleye adayan bu liderleri ne kadar eleştirirseniz eleştirin, bulundukları toplumun bayrağı oldukları gerçeğini değiştiremezsiniz.

En sert muhalifi de olsanız, kimsenin önünde eğilip bükülmeyen, doğru bildiğini, inandığını söylemekten, savunmaktan kaçınmayan, hiçbir çıkar uğruna ideallerini terketmeyen bu insanlara, bu liderlere saygı duyarsınız.

2005'te cumhurbaşkanlığından ayrılmasına günler kala hazırladığımız belgesel için röportaj verdiği Selim Sayarı'ya yarım asrı aşan siyasi yaşamını şu sözlerle özetlemişti: "Mücadele, çile, sabır, anavatana güven, bağımsızlık, kaybetme!. Kaybedersen, kaybolursun.

Hayatını Kıbrıs Türk toplumunun varolması, kaybetmemesi, kaybolmamasına adadı. Ancak 6 çocuğundan üçünü kaybetti. Bu acıya rağmen mücadelesine devam etti. Zira "bir görevi" vardı, "bir görev için yaşatıldığına" inanıyordu.

Yine aynı röportajdan:

"Sabah kahvaltı yapıyoruz, Mehmet Salih önüme bir şey koydu. Bu sırada bahçeye havan topu düştü. Mehmet Salih yaralandı. O olmasaydı, mermi benim alnıma girecekti. Sonra uçaklar geldi. bombardıman etti gitti. Bazı arkadaşlar Türk uçağı zannetti. Yerimden kalkıp onları uyardım. Geri döndüğümde benim yerime başka bir genç oturmuştu, ben de onun yanına oturdum. Uçaklar ateş açtı mitralyözle. Yanımdaki çocuk öldü. Hayat bu tesadüflerle dolu. Neden biri şehit olur gider, diğeri yaşar? Bir görev var demektir. onun için yaşatılır."

Bizim kuşak için Denktaş'ı kaybetmek, varlığınızı borçlu olduğunuz bir aile büyüğünü kaybetmek gibidir. Yeri dolmaz. "Cumhuriyet gençlere emanettir" sözleri de teselli olmaz, zira kimsenin onun kadar bir davaya kendini adamayacağını, onun gibi gerektiğinde dünyaya kafa tutamayacağını bilirsiniz. Üzüntünüz biraz da bundandır.