Cumhuriyet Meclisi Genel Kurulu bugünkü toplantısında ilk olarak 20 milyon 828 bin 311 TL’lik Cumhurbaşkanlığı bütçesini görüşüyor. Yapılan konuşmalarda ağırlıklı olarak Kıbrıs konusu ve müzakereler üzerinde duruluyor.

Cumhurbaşkanlığı bütçesiyle ilgili ilk sözü alan CTP Genel Başkanı Özkan Yorgancıoğlu, Cumhurbaşkanlığı’nın her şeyin şeffaf ve kamuoyunca pozitif karşılanması gereken bir makam olduğunu söyledi.

“Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun özel banka hesabındaki para ve Cumhurbaşkanlığı makamına alınan mefruşatın halka açıklanamadığını” belirten Yorgancıoğlu, “çalışanların maaşları budanırken Cumhurbaşkanlığı’na böylesi büyük harcamalar yapılmasının izah edilemeyeceğini” kaydetti.

Yorgancıoğlu, uzun yıllardır Kıbrıs sorunu müzakerelerinin sürdüğünü ve Kıbrıs Türk halkının çözüm süresi uzadığı için kimlik sorunu yaşadığını; dünyayla entegre olma, ürettiklerini satabilme adına çözüme ihtiyaç olduğunu vurguladı.

Bulunacak çözümün Kıbrıs Türk halkının çıkarlarının önde olacağı ama TC’nin çıkarlarının da gözetileceği bir konsept olması gerektiğini ifade eden CTP Genel Başkanı Özkan Yorgancıoğlu, görüşmeleri yürüten Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun seçildiği gün dediği “2. Cumhurbaşkanı Talat’ın bıraktığı yerden devam edeceğim” noktasında olmadığını savundu.

Yorgancıoğlu, Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun müzakereleri kendi anlayışına göre yürüttüğünü; halkın beklentileriyle uyuşmadığını iddia etti.

Müzakerelerde al - ver olacağı bilindiği halde “Güzelyurt verilmez” denilmesini eleştiren Özkan Yorgancıoğlu, Kıbrıs Türk halkının siyasal iradesinin Türkiye’den oluşturulduğu imajı yaratacak açıklamalardan kaçınılması gerektiğini belirtti. Kıbrıs Türk tarafının çözüm konusundaki isteklerinin samimiyetiyle ilgili tartışmaya yol açıldığını kaydeden Yorgancıoğlu, liderlerin, Genel Sekreter Ban’ın verdiği ev ödevini iyi yapmadığını söyledi.

Yorgancıoğlu, Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun en büyük hatasının Talat ile Hristofyas’ın ilerlediği konuları geri götürmek olduğunu savunarak, buna örnek olarak, 4 Ocak paketinin unsuru olan çapraz oyun masadan geri çekilmesini gösterdi.

Kıbrıs Türk halkının çözüm istemeyen taraf koltuğunda oturtulmasına neden olacak yaklaşımlardan kaçınılmasını isteyen Özkan Yorgancıoğlu, “Kıbrıslı Türklerin federal çözümde en çok önem vermesi gereken şey, merkezi hükümette sahip olacağı yetkilerdir. Ama ne acıdır ki New York’ta da güç paylaşımı konusu sanki de önemsizmiş gibi Sayın Eroğlu tarafından sunulmamıştır ve yönetim ve güç paylaşımı başlığının yönetim bölümü daha çok gündem olmuştur. Ama buna karşılık vatandaşlık bir ana başlık gibi New York’ta konu olmuştur. Bu aslında Rum tarafının önümüzdeki dönemde vatandaşlığa çok daha önem vereceği ve sorun yapacağının işaretidir” diye konuştu.

Yorgancıoğlu, nüfus sayımında 294 bin rakamının açıklanmasının da sorun çıkarmaya aday bir konu algısı yarattığını öne sürdü.

Özkan Yorgancıoğlu, Talat - Hristofyas döneminde bazı ilerlemeler kaydedilmesini sağladığını belirttiği 4 Ocak paketinin tüm unsurlarının yeniden masaya konulması gerektiğini söyledi. 

Yorgancıoğlu, bu yapılırsa çözümün kapılarının açılacağını; Cumhurbaşkanı’nın da “daha yapıcı” olması gerektiğini kaydetti.

AVCI: “SORUN BUGÜN NE YAPILMASI GEREKTİĞİ”

Cumhurbaşkanlığı bütçesiyle ilgili ikinci sözü alan ÖRP Genel Başkanı Turgay Avcı, Kıbrıs sorununun, Kıbrıslı Türkler’in Kıbrıs Cumhuriyeti’nden dışlanmasıyla başladığını; uzun yıllardır süren sorunun daha kaç yıl devam edeceğini sordu.

“Karşımızda AB üyesi yapılmış, tüm dünyanın kabul ettiği, önüne kırmızı halı serdiği Rum Yönetimi başkanı var” diyen Avcı, ana sorunun bugün ne yapılması gerektiği olduğunu söyledi.

Turgay Avcı, Rum tarafına güvenmeyen Kıbrıs Türk halkının, adada çözüm olsun diye Annan Planı’na yüzde 65’le evet dediğini kaydederek, Rum halkının ise planı reddettiğini hatırlattı.

Referandum sonrası hazırlanan BM raporunun raflarda bekletildiğini kaydeden Avcı, AB’nin ise “Rumlar tarafından aldatıldık” diyerek, Kıbrıs Türk halkı üzerindeki baskıların kalkması gerektiğini ifade ettiğini, ama Mali Yardım ve Doğrudan Ticaret tüzüklerini birlikte geçiremediğini; tüzükleri ayırdığını; sonra da Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nün rafa kalktığını anlattı.

“Nerde insan hakları, nerde adalet?” diye soran ÖRP Genel Başkanı Avcı, AB’nin Kıbrıslı Türklere karşı tutumunu eleştirdi.

Avcı, Rum Yönetimi’nin Kıbrıs Türk halkına uygulanan izolasyonlarda nasıl etkili olduğuna kendi bakanlığı döneminden çeşitli örnekler verdi.

Turgay Avcı, “Hristofyas, çözüm için masada irade koyacağına ‘Kıbrıs Türkü’nün nefes yollarını nasıl tıkarım, eğitim kurumlarını nasıl çökertirim, ekonomisini nasıl ortadan kaldırırım’ diye masadakinin yüz katı çaba harcıyor” diye konuştu.

Rum Yönetimi’nin, BM Genel Sekreteri Ban’ın adayı ziyareti sırasında Kuzey’e geçmesine bile itiraz ettiğini, birçok ülkeden gelen yetkililerin de Kuzey’e geçemediğini belirten Avcı, “Bu süreçte Rum Yönetimi çözümü arzu etseydi petrol aramazdı” dedi.

Petrol işine girmenin çözümün önünü tıkamak anlamına geldiğini kaydeden Turgay Avcı, sonuca gidecek hamleler yapmak gerektiğini söyledi.

KKTC’de karada sondajın başlaması gerektiğini, karşı tarafın hamlesine böyle karşılık vermek gerektiğini ifade eden Avcı, Meclis’ten Rum tarafına yönelik kınama kararı çıkarılamamasını da eleştirdi.

Turgay Avcı, haksız yere AB üyesi yapılan Rum Yönetimi’nin AB dönem başkanı nasıl olacağını sordu. Avcı, “Türk bayan voleybolculara saldıran, her türlü şiddeti kullanan bir anlayış, içinde İnsan Hakları Mahkemesi’ni barındıran, adalet dağıttığını söyleyen AB’nin başkanı nasıl olacak? Eğer böyle bir şiddet burada olsaydı AB gazetelerinde söylenmedik söz kalmazdı” diye konuştu.

DAÜ’nün yapacağı bir uluslararası etkinliğin Rum Yönetimi’nin baskısıyla engellendiğini belirten ve DAÜ Rektörü’nün bu konudaki açıklamasına işaret eden Avcı, Kıbrıslı Türklere uygulanan her türlü izolasyonun kaldırılacağının söylenmesi Rum Yönetimi için bir baskı unsuru olacakken tam tersinin yapıldığını belirtti. Avcı, tüm bunların doğru okunmasını istedi.

Avcı, zorlama bir çözümün olmayacağını kaydederek, Rum tarafının tutumuna eleştirilerde bulundu.

Ban Ki Moon’un bir önceki Genel Sekreter Annan’ın düştüğü pozisyona ve başarısızlığa düşmek istemediğini; bu yüzden 5. zirveyi çağırdığını kaydeden Turgay Avcı, zirvenin ardından çoklu konferans ve referandumun gündeme gelmesi gerektiğini söyledi.

“Referandum olmalı. Çözümse çözüm, çözüm olmazsa da Kıbrıs Türkü yolunu bilmelidir. Bu iş artık uzamamalı” diyen Avcı, Kıbrıs sorununun artık bir sonuca vardırılması gerektiğini kaydetti. Avcı, “Çözüm olacaksa olacak, olmayacaksa da Kıbrıs Türkü artık yolunu çizmeli. Alternatifsiz değiliz” dedi.

Avcı, üretimin önemini de vurguladı ve Türkiye’den gelecek suyun Kıbrıs Türkü’nün üreten, ayakları üzerinde duran yapıya kavuşmasını sağlayacağını kaydetti.

“Çözüm olmazsa bittik” anlayışının doğru olmadığını belirten Turgay Avcı, Kıbrıs Türkü’nün yoluna devam edeceğini söyledi. Çözüm için bir süre sınırı konulması gerektiğini belirten Turgay Avcı, Temmuz 2012’den sonra ayakları üzerinde duran bir ekonomiyle bir yol çizileceğini ifade etti.

ERTUĞRULOĞLU: “ESKİ CUMHURBAŞKANLARI İÇİN KURUMSALLAŞMIŞ BİR YAPI OLMALI”

DGP Genel Başkanı Tahsin Ertuğruloğlu, eski cumhurbaşkanları için kurumsallaşmış bir yapı olmamasını eleştirdi.

Bina, makam aracı, şoför tahsisi için yasal bir düzenleme gerektiğini kaydeden Ertuğruloğlu, “ülke yangın yerine dönmüşken” bu önerisinin yadırganabileceğini, ama devlet olmak için bu gibi düzenlemelerin şart olduğunu anlattı.

Ertuğruloğlu, gerek CTP’den gerekse iktidar partisinden bu konuda bir yasa tasarısı gelmesini beklediğini ama gelmediğini; bunu büyük bir eksiklik olarak gördüğünü kaydederek, “Görevi devreden Cumhurbaşkanı’nın bir pick up araçla ayrılması bana göre çok çirkin bir manzaraydı. O gün tahsis edilen araç olmayabilirdi ama görevi devralan cumhurbaşkanının makam aracıyla onu evine göndermesi gerekirdi. Siyasi olgunluğun, hazmetmenin gereği budur” diye konuştu.

Devlet olmanın gereklerinden birinin de görevi devreden cumhurbaşkanlarının göreviyle ilgili düzenlemeler olduğunu ifade eden Ertuğruloğlu, bunların yasal ve kurumsallaşmış bir zemine oturtulması gerektiğini vurguladı.

Tahsin Ertuğruloğlu, Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun “hem yıllarca başkanlığını yaptığı partinin içişlerine, hem de hükümete müdahale ettiğini; sürekli ayrımcılığı ve hizipleşmeyi körüklediğini” savunarak, “Bunu onaylamak asla mümkün değildir” dedi.

Ertuğruloğlu, Eroğlu’yla ilgili öngörülerinde haklı çıktığını, böyle olacağını o zaman da söylediğini savunarak, “Cumhurbaşkanı’nın sürekli UBP’nin içişlerine müdahale ettiğinin yaşanarak bilinen bir gerçek olduğunu; dolayısıyla hükümetin işleyişinde sıkıntılar yaşandığını” öne sürdü.

“Cumhurbaşkanı’na çağrım, lütfen parti işlerine karışmaktan vazgeçin. Hükümetin işleyişiyle ilgili sorumluluğunuz söz konusu olabilir eğer bunu doğru yerine getirebiliyorsanız… Hükümet bütün olmalı, bizim mevcut hükümetimizde bütünlükten söz etmek mümkün değil. Bugün tek partili bir iktidardan söz ediyoruz ama bu bir Eroğlu - Küçük hükümetinden başka bir şey değil” diyen Ertuğruloğlu, bakanların bir kısmının Başbakan’a “yakın olmaya çalışırken”, bir kısmının da Saray’dan aldıkları “talimatlarla” iş yaptığını öne sürdü.

DGP Genel Başkanı Tahsin Ertuğruloğlu, iç hesaplaşmaları olan bir hükümetin ülkeyi yönetemediğini kaydetti.

Ertuğruloğlu, “Ülkemiz, cumhurbaşkanları ile başbakanların kavgasından çok çekti, partiler bölündü, insanlar damgalandı, parçalandı, iç siyaset darmadağın oldu. Kişisel hesaplaşma adına bu ülke gereksiz yere yanlışa sürüklendi. Şimdi de Eroğlu ile Küçük arasında sıkıntılar yaşanıyor” dedi.

Kıbrıs müzakere sürecinde, müzakere edilen kişi ile “Benim elim mahkum” deyip de müzakere edilemeyeceğini dile getiren Ertuğruloğlu, “Ben Sayın Talat’ı bu yüzden eleştirdim. Rum tarafına sürekli bu mesajları veriyordu. Rum tarafının sizinle siyasi eşitliği kabul edeceğini nasıl düşünebilirdiniz” diye sordu.

2012 Temmuz ayının son tarih olarak telaffuz edildiğini kaydeden Ertuğruloğlu, “2012’de Rum tarafı sözde Kıbrıs Cumhuriyeti adı ile AB dönem başkanlığını devralacak. O günü beklemenin ne anlamı var? Bir anlaşma olup olmayacağı Ocak’tan itibaren bellidir. Siyasi açıdan 1 Temmuz diye hedef koymanın hiçbir geçerliliği yoktur” dedi.

Rum tarafının Kıbrıs sorunuyla ilgili politikalarının masa dışında uygulandığı gerçeğine dikkat çekmek istediğini söyleyen Ertuğruloğlu, dünyanın da 1960 ortaklığına rağmen bu imkanı Rum tarafına verdiğini; Kıbrıs’ın tümünü temsil etme fırsatını verdiğini anlattı. Ertuğruloğlu, kuş gribi salgını döneminde bile Rum tarafının işbirliğinden kaçındığını hatırlattı.

Rum tarafının anlaşmaya niyeti ve ihtiyacı olmadığını belirten Ertuğruloğlu, Kıbrıs Türk tarafının varılacak bir anlaşmanın egemen eşitlik temelinde oluşturulmasını istediğini vurgulayarak, yeni anlaşmanın AB’nin birincil hukuku da olması ve Anavatan’ın garantisinin kabul edilmesi gerektiğini söyledi.

Ertuğruloğlu, başkanlık sistemine geçilirse ülkede popülizmin frenlenmesine, bölgeciliğin ortadan kalkmasına, halka hizmetin ön plana çıkmasına yönelik bir şans doğacağını öne sürerek, başkanlık sistemi önerisini yineledi.

İcraatın başında olanları eleştirmenin en kolay iş olduğunu, ama öneri de ortaya koymak gerektiğini ifade eden Tahsin Ertuğruloğlu, “Ben çok net konuşuyorum. Hangi parti iktidara gelirse gelsin, milletvekilleri bakan yapıldığı sürece popülizmin önüne geçmek mümkün değildir” ifadelerini kullandı.