Anne adaylarını bekleyen hamilelik dönemi ve doğum, yeterli derecede kaygı yaratırken, farkında olmadan maruz kaldıkları bazı olumsuzluklar kaygılarını daha da artırabiliyor. İstanbul Doğum Akademisi Hamile ve Doğum Psikoloğu Neşe Karabekir, bu durumu doğumda şiddet şeklinde ele alıp şu bilgileri veriyor.

Doğumda şiddet kavramını iki açıdan ele almak gerekiyor. Bunlardan ilki daha doğum gerçekleşmeden hamilelik sürecinde yaşanan şiddet kavramı. Kadınlar normal doğumdan hem korkuyor ve korkutuluyor hem de birbirlerini korkutuyor. Annelerden ve teyzelerden dinlenilen doğum hikayeleri, her şeyden ve herkesten daha çok etkili. Kuşaklar arası psikolojik geçişler iz bırakıcı ve hatta travmatik etkiler yaratıyor. Bu hikayelerin “Aman şunlara şunlara dikkat et” diye gayet iyi niyetli anlatılmasının ardına da bakmak lazım. Bu minik ve destekleyici görünen sohbetlerde birer şiddettir aslında.

Doğum sürecinde yaşanan ikinci daha belirgin şiddet unsuru ise anneye ve bebeğe saygılı olmayan bir doğum. Annenin ve bebeğin yeni bir hayata başlangıç yaptığı bu en özel günde merkezde anne ve bebek olması gerekirken hemşireler, doktorlar, odaya giren sağlık personelleri, arada bir gelen çiçekçi, hastane personeli, kalabalık aile mensupları anne ile bebeğin konsantrasyonunu ve o büyülü anları maalesef bozuyor.

Doğum odalarında anne ile bebek tam bir kavuşma anı yaşayamıyor, anneye hiç bir şey sormadan lavman ve benzeri uygulamalar, damar yolu açma, annenin odasına girerken izin alınmaması da kargaşayı tetikliyor. Hatta annenin doğum sırasında durmak istediği pozisyon bile dikkate alınmıyor.

Doğum veya operasyon esnasında anne bebek tüm dış uyaranlara en fazla açıkken etraftakilerin ağzından çıkan kelimeleri hesaplamaması, kadın-doğum uzmanı, ebe ve tüm sağlık personelinin en zaruri ihtiyaçlarının karşılanmaması, bize göre doğumda şiddetin en somut örnekleridir.

Planlı sezaryenin etkileri

Bebeğe ve anne- bebek ilişkisine yapılan şiddetin en önemlisinin bir sağlık sorunu olmadan yapılan planlı sezaryenlerdir. Herhangi bir komplikasyon yoksa, isteğe bağlı olarak yapılan sezaryen bebeğe uygulanan bir şiddettir. Hiç kimse daha zamanı gelmeden, doğumu başlamadan, bebeğin zamanına saygı göstermeden gerçekleşen planlı sezaryen ameliyatlarına doğum dememelidir artık. Doğum şekli doktor müdahalesi gerekmiyorsa annenin ve bebeğin kararlarına bağlı olmalıdır. Şunu unutmamak gerekir “dünyaya gelme zamanı” bebeğin kendisi için verdiği ilk karardır.

Doğumda şiddet nasıl engellenir?

Doğumda şiddet aslında kimsenin fark etmediği, dikkate almadığı ama bebeğin hayattaki ilk anlarında yaşadığı negatif diyaloglar ve davranışlar silsilesi. Belli bir yasal prosedürü yok. Çoğu hastanede uygulanan hasta haklarıyla anne adayının ve ailenin istekleri bir ölçüde imza altına alınabilir.

Bunun dışında doğuma psikolojik olarak hazırlanılmalı, anne doğumunu nasıl yaşamak istediğini önceden planlamalıdır. Anne bu süreçte bebeği ve kendisi için neyin doğru olduğuna karar veren tek merci olmalıdır. Merkezde anne vardır ve doğumu anne yönetir. Anne doğum sürecinde ve doğum anında mutlaka bir ebe desteği almalıdır. Ebe annenin doğum sürecini yönetmesinde annenin ve bebeğin en fonksiyonel yardımcısı olacaktır.

Doğumda şiddetin engellenmesi için anne-bebek dostu hastanelerin artırılması gerekmektedir. Sağlık Bakanlığı’nın bu yöndeki çalışmaları başlamıştır ve hızla devam etmektedir.

Anne-bebek dostu hastane ne demektir?

Bu kavramın unsurları 1996 yılında Coalition for Improving Maternity Services-CIMS (Doğum servislerini geliştirme koalisyonu) tarafından oluşturuldu. Amerika merkezli bu koalisyon anne dostu doğum merkezleri için “10 adımda anne dostu bakım rehberini” ortaya koydu. CIMS’ın misyonu anne-bebek ve ailelerin doğumda alacakları hizmetleri anne-bebek sağlığını olumlu şekilde değiştirecek şekilde geliştirmektir. Kanıta dayalı tıp uygulamalarının ışığında oluşturulan bu çalışmalar sayesinde doğumda anne-bebek sağlığının aşırı müdahaleler olmadan da olumlu yönde değiştirilebileceği savunulmaktadır.

Doğum anı barış için bile ilk adım

Şiddet şiddeti doğurur, bulaşıcıdır ve yayılır. Doğum esnasında bir bebeğin kendi dünyasından ayrılıp başka bir dünyaya geçtiği ilk anda oluşan, söylenen söylenmeyen her şey ilk kayıtlarına geçiverir. O yüzden tüm dünyada barısı istiyorsak cesaretle dönüp doğumlarımıza, doğum şekillerimize bakmamız lazımdır. Genel barış insanın dünyadaki ilk anında yaşadığı şiddeti yok etmekle gerçekleşebilir ancak. İlk karşılaşmanın doğum şekli ne olursa olsun nasıl bir müdahale yapılırsa yapılsın sevgi ve sonsuz bir saygıyla olması lazımdır. Şunu unutmamak gerekir “her hamilelik ve doğum biriciktir, bir daha tekrarlanmayacaktır. Bu nedenle her anne keşkelerin olmadığı “keşkesiz” bir doğum yaşamalıdır. Doğuma şahit olan herkes de bu şahitlikten onur duymalıdır.