Rauf Raif Denktaş’ın dünyaya geldiği 1924 yılından bir yıl önce Türkiye, Lozan anlaşmasıyla Kıbrıs’ın hükümranlığını Büyük Britanya’ya devretti. Bir yıl sonra ise ada Büyük Britanya’nın Taç Kolonisi ilan edildi (1925). Aynı tarihlerde, 1821 Yunan ayaklanmasından beri adayı giderek daha büyük oranda etkisi altına alan Helen milliyetçiliği Kıbrıs Rum toplumunu topluca harekete geçirmeye başladı. Kilisenin öncülüğünü yaptığı Enosis Hareketi, 1920’li yılların sonuna doğru doruk noktaya ulaştı. 1931 yılında Enosis talebiyle ayaklanan Kıbrıslı Rumlar, Vali Konağı’nı yaktılar. Adanın her yerinden yükselen Enosis talebi artık, küçük Kıbrıs Komünist Partisi hariç, Kıbrıs Rum toplumunun bütün kesimlerini kucaklıyordu. Denktaş’ın doğup büyüdüğü ortamda Kıbrıslı Türklerin en büyük sorunu adanın Yunanistan ile birleşmesini engellemekti. Kıbrıslı Türklerin gözünde Enosis yok oluşla aynı anlama geliyordu. Kıbrıslı Rumlar özgürlüklerini Yunanistan ile birleşmede görürken, Kıbrıslı Türkler bu politikayı kendileri için tam bir felaket olarak idrak ediyorlardı. Bu siyasi farklılık Kıbrıs’ta yaşanacak etnik çatışmanın da temelini oluşturacaktı. Enosis’i engelleme mücadelesi içine giren Kıbrıs Türk elitleri, Türkiye’yi Kıbrıs sorununa aktif olarak angaje etmeden bunun başarılamayacağına inanıyorlardı. Bir yandan Kıbrıs Türk liderliğinin çabaları, diğer yandan da adayı “son koloni” olarak elde tutmak isteyen Büyük Britanya’nın girişimleri sonucunda Türkiye nihayet Kıbrıs sorununa taraf oldu ve Enosis’e karşı Britanya, Türkiye ve Kıbrıslı Türklerden oluşan bir cephe kuruldu. Böyle bir ortamda sömürgeci Büyük Britanya’nın bir manevrasıyla Kıbrıs’ta yaşayan toplumların ayrı ayrı self determinasyon hakları gündeme getirildi ve bunun doğal bir sonucu olarak adanın taksimi gündeme geldi. 1957 yılına “Ya Taksim ya ölüm” sloganlarıyla girildi.


TAKSİM İÇİN TAM GAZ

Rauf Raif Denktaş, Londra’da avukatlık eğitimini tamamladıktan sonra 1947 yılında adaya döndü. Kayınpederi kendisine borç para vermeyi reddedince, ünlü Kıbrıslı Rum avukat İndianos’tan borç para alarak kendi avukatlık bürosunu açtı. Daha sonra sömürge yönetiminde başsavcı yardımcılığı ve başsavcılık görevlerine getirildi. 1957 yılına kadar Dr. Küçük ile yakın temas içinde olsa da aktif siyasetten uzak durdu. 1957 yılında Türkiye’nin Kıbrıs sorununa iyice angaje olduğu ve “Ya Taksim ya ölüm” mitinglerinin on binlerce insanı harekete geçirdiği bir dönemde siyaset sahnesine çıktı. O yılın sonunda Dr. Küçük’ün desteği ve Türkiye’nin teşvikiyle Kıbrıs Türk Kurumlar Federasyonu (KTKF) Başkanlığı’na getirildi. Aynı tarihlerde Burhan Nalbantoğlu ve Kemal Tanrısevdi ile Türk Mukavemet Teşkilatı’nı kurdu ve Özel Harp Dairesi’nin sevk ve idaresi altında Kıbrıs’ın bölünmesi ve Taksim fikrinin hayata geçirilmesi için aktif bir mücadeleye girişti. 1958 yılında uygulamaya koyduğu “Vatandaş Türkçe konuş” ve “Türk’ten Türk’e” kampanyalarının yanı sıra, yerleşim birimlerine Türkçe isimler koyma, Kıbrıslı Rumlarla her türlü işbirliğine son verme gibi girişimlerle de Taksim’in ideolojik ve maddi koşullarını oluşturmaya yöneldi. 1958 yılının mayıs ayında solcu Kıbrıslı Türk işçi önderleri silahlı saldırılara uğradı. Bazı sendikacılar katledildi ve binlerce Kıbrıslı Türk işçi Kıbrıs Rum sendikalarından istifa etmeye zorlandı. 7 Haziran 1958 tarihinde “Kıbrıs’ın 6/7 Eylül’ü” olarak bilinen olaylar gerçekleşti: Türk Enformasyon Bürosu’na atılan bir bombanın ardından Kıbrıslı Türkler Kıbrıslı Rumlara karşı saldırıya geçti. Böylece, üç ay sürecek ve geride yüzden fazla ölü bırakacak etnik çatışmalar başladı. Rauf Denktaş, yıllar sonra, 1984 yılında, bir İngiliz televizyonuna (ITN) Türk Enformasyon Bürosu’na bombayı Kıbrıslı Türklerin koyduğunu itiraf edecekti. Denktaş’ın Özel Harp Dairesi’ne bağlı olarak Taksim için tutkuyla çalıştığı ve adının “şahin politikacıya” çıktığı bir dönemde Türkiye ve Yunanistan, NATO ve ABD’nin de teşviki ile Taksim ve Enosis tezlerinden vazgeçerek bağımsız Kıbrıs devletinin kurulmasına onay verdiler. Kıbrıslı Türklerin Rumlar karşısında siyasi eşitliğinin kabul edildiği, Türkiye’nin ise garantör ülke olma hakkını elde ettiği Zürih ve Londra anlaşmalarından Denktaş’ın memnun olduğu söylenemez. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasında Taksim tezine yürekten bağlı olan Denktaş’ın maksimalist talepleri karşısında kendisini en çok destekleyen politikacılardan Fatin Rüştü Zorlu bile şaşırmıştı. Zürih ve Londra anlaşmalarının arifesinde aşırı taleplerle Zorlu’nun karşısına dikilen Rauf Denktaş’a Fatin bey öfkeyle bağırarak şöyle diyecekti: “Siz ne sanıyorsunuz... Yunanistan da bir millettir, onun da bir şerefi vardır.