Tıbbın temeli olarak nitelendirilebilecek bazı kabuller ve ifadeler vardır.

‘’Primum nil nocere’’ yani ‘’önce zarar verme’’ bunlardan bir tanesidir.

Hastanın şikayetlerini ve şikayetlerinin öyküsünü (anamnez) dinlemek tanıya büyük ölçüde yaklaştırır.

Hastayı görmeden, ona dokunmadan karar verilmez.

Muayene de belli bir ritüelle yapılır.

İnspeksiyon, palpasyon, oskültasyon, perküsyon.

Bu dörtlüyü çok severim.

Türkçesi, gözle, elle, dinleyerek, vurarak muayene etmek demek.

Hastayı muayene, kapıdan girişte başlar. Yüz ifadesine, ses tonuna, kollarını bacaklarını nasıl kullandığına, dengesine, seriliğine bakılır.

Sonra hastaya ‘’ellenir’’. Ele gelen bir şey var mı bakılır. Ağrıyan yeri el yordamı ile belirlenmeye çalışılır. Hareketlerin normal olup olmadığı elle anlaşılmaya çalışılır. Reflekslerine bakılır. Kısacası şikayeti ile ilgili her şey bu aşamada incelenir.

Sonra hastanın organları dinlenir. Kalbi, akciğeri, barsakları, damarları…

Sonra ise hastaya vurulur. Evet vurulur. Sesin vücuttan nasıl geri yansıdıına, vücudun nasıl titrediğine bakılır Karında sıvı varsa farklı, gaz varsa farklı duyar, hissedersiniz.

Zamanla hekimlerin doktor, hastaların ise müşteri olduğu sürece girdik ve şimdilerde de o süreci yaşıyoruz.

Yetmedi, son bir yıldır insanlığın hayatına giren pandemi ile birlikte, sanki tüm insanlık, çocukları da dahil olmak üzere, birer PCR test potansiyeli, birer aşı deneği, birer maske maymunu oldu sanki…

Eskiden muayene, hastayı görür görmez başlarken şimdilerde ise muayeneyi farklı yapar olduk.

Tıp fakültesi öğrenciliğimin beşinci sınıfında bir hocam söylemişti bunu bana:

‘’Hastayı poponuzla muayene etmeyin!’’

Demek istediği, ‘’hastaya dokunmak’’ idi.

‘’Oturduğunuz yerden kalkmaz, tanıyı masanın diğer tarafından koymaya çalışırsanız hem hastanıza hem mesleğinize zarar verirsiniz.’’ diye devam etmişti…

Geldiğimiz noktada, teknolojiden de yararlanarak, doktorlar başta olmak üzere birçok sağlık çalışanının, tıp teknolojisine çok güvendiğini görüyor, yorumların çoğunu teknolojiye devredebiliyoruz.

Ya da tetkikler bazında tanılar koyup tedaviler başlayarak hastamıza ve kendimize boşuna zaman kaybettirebiliyoruz.

Neticede hasta çıkıp: ‘’ Tüm tetkikler normal ise benim şikayetlerim neden var?’’ sorusunu sorma ihtiyacı hissedebiliyor.

Özetle, doktor hastasını iyi dinlemediğinde, muayenesi o dört temel muayenenin şartlarını yerine getirmediğinde hasta ne yazık ki çok şey kaybediyor.

Şimdi gelelim siyasilere.

Siyasiler doktor değil ama toplumu manipüle eden, aldıkları kararlarla ve uygulamalarla bireylerin hayatlarını yönlendiren kişilerdir.

Bu yönleri ile, doktor olmasalar da tıpkı bir doktor titizliği ile yaklaşmalıdırlar mesleklerine.

Yani siyasiler de halkını popoları ile, oturdukları mecliskoltuklarından muayene etmemeli.

Halkın şikayetlerini dinlemeli, halkı gözlemlemeli, halka dokunmalı, halkı hissedebilmeli.

Süreç pandemi süreci.

Üstelik bir hayli uzun sürecek bir süreç…

Doktorların da siyasilerin de hastaları ve toplum için alacakları kararlar, atacakları adımlar ne olursa olsun: ‘’Primum nil nocere’’ , ‘’önce zarar verme’’ süzgecinden geçmeli.

Yeni normalde ve yeni dünya düzeninde doktorların ve siyasetçilerin hatalarının geri dönüşümünün zor olabileceği akıllardan çıkarılmamalı…

İletişim: 0542-8529899