Doğu Akdeniz patlamaya hazır bir bomba.

Akdeniz suları hiç bu kadar ısınmamıştı.

Dünya Devletleri arasında Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yatakları üzerinden yaşanan “Soğuk Savaş” sıcak bir çatışmaya dönme tehlikesine doğru seyir halinde.

Dananın kuyruğunun kopacağı yer ise Mısır-Yunanistan ile Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin oluşturduğu üçgen ile abluka altına alınmaya çalışılan Libya ve Kıbrıs arasında kalan anavatan Türkiye’nin uluslararası hukuka ve Navtex kurallarına göre arama yaptığı deniz sahaları.

Ve “adaların kıta sahaları olmaz” kuralına inat Yunanistan yarattığı yeni kriz ile Türkiye’yi taciz ederek yeni bir oyunun ilk sahnesini başlatmaya hazırlanıyor.

Anavatan Türkiye, mavi vatan üzerindeki Anadolu ve Kıbrıslı Türklerin haklarını koruma iradesi ile mücadelesini sürdürüyor.

Doğu Akdeniz’deki haklarımız üzerinde hiçbir oldu-bittiye müsamaha gösterilemeyeceğini ise ortaya koyduğu kararlılıkla tüm dünyaya göstermekte, anavatan Türkiye.

Üstelik Suriye ve Kuzey Irak’taki terör unsurları ve ülke güvenliğini tehdit eden güçlerle savaşını sürdürmeye devam ederken.

Doğu Akdeniz’deki satranç ve hidrokarbon yataklarını bölüşmeye yönelik ateş çemberi içerisine çekilmeye çalışılarak, gerek ekonomik gerekse askeri ve psikolojik olarak güçsüzleştirilme oyununu karşı haklı mücadelesini ortaya koyan Türkiye Cumhuriyeti’nin, Kıbrıs Türk toplumunun sesi ve kulağı olmak için KKTC Meclisine gönderilen siyaset kurumunun temsilcileri tarafından yalnız bırakılması ise tarihsel bağlara da kader birliğine de yakışmamakta.

En başta da KKTC Meclisinin 50 sandalyesini işgal eden seçilmişlere yakışmamakta.

Kıbrıs Türk siyaseti ve Meclis’i, Sarayönü’nden ötesini görebilme derinliğinden yoksun olduğunu bir kez daha sergilemekte.

Üstelik gelecek meselesi olan böylesi bir konuda, KKTC Meclisinde yer alan partilerin ortaya koydukları eylemsizliği anlamak mümkün değil.

KKTC Meclisi içerisinde Doğu Akdeniz’de oynanan oyuna göz yumulmasının veya mücadelenin başarısızlığının, Kuzey Kıbrıs’ın güvenliğini ve geleceğini de doğrudan etkileyeceğini görebilen göz sayısı acı bir gerçek de olsa ne yazık ki sayılamayacak kadar az.

“Hasip ile Nasip” * tarzı siyasetçiliğin ülke politikasına yön veren siyaset kurumunun karakteri ve ruhunu esir aldığı ise bir Kuzey Kıbrıs gerçeği.

Doğu Akdeniz fotoğrafının büyüğünü ve tamamını görebilen ve analiz edebilen yok.

Libya’da sürdürülen mücadele, Mısır-Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimini oluşturduğu Türkiye karşıtı üçgen yanında Suriye ve Kuzey Irak’ta yaşananlar ne için ve ne uğruna ortaya konulduğunu analiz edebilen de umursayan da yok.

UBP-HP Hükümet ile ülke siyasetinin diğer ayağı muhalefetin, Doğu Akdeniz’deki gelişmeler ile ilgili olduğunu veya ilgilendiğini söylemek zor.

Varsa yoksa kısır politik tartışmalar, seçim ve yeni Hükümet senaryoları ile kişilere hizmet eden ve sadece günü kurtarma işlevi olan anlık siyasi kararlar ile Devlet’i yönetmenin saygı duyulacak bir yanı yok.

Hiçbir konuda olmasa bile, anavatan ile Kuzey Kıbrıs’ın geleceğinin ve haklarının ipotek altına girmemesi için ortaya konan böylesi bir mücadelede başta Hükümet olmak üzere muhalefeti ile birlikte tüm siyaset kurumuna önemli görevler ve sorumluluklar düşmekte.

Ve böylesi bir sorumluluğun tarihe karşı bir ödev olduğunu görmekten uzak Sarayönü siyasetçilerinin ise Kıbrıs Türk’ü ile anavatan Türkiye verebilecekleri ise “Hasip ile Nasip”in yapacağından ne fazladır ne de eksik.

Doğu Akdeniz yangın yeri ve anavatan Türkiye’de yangın ile mücadele ederken, UBP-HP Hükümeti ve ülke muhalefetinin tek derdi, seçimler ve yeniden seçilmek ile yeni Hükümet senaryoları olmamalı.

*   “Hasip ile Nasip” – Yeşilçam filmi. 1976 yılında çekildi. Başroller Zeki Alasya, Metin Akpınar, Şevket Altuğ ve Güngör Bayrak.