DİNLERARASI DİYALOG İHANETİ VE FETÖ

15 Temmuz darbe girişiminin Türkiye’ye faturası ağır oldu.

240 şehit, 2.195 yaralı ile sanki bir savaştan çıkmış gibi Türkiye.

Bu örgütün devlete nasıl sızdığını anlamak için şu rakamlara bakmak yeterli. 15 Temmuzdan sonra 76.597 memur açığa alındı. Toplamda 81.494 kişi kamudan tasfiye edildi. 18.756 kişi gözaltına alındı. 10.192 kişi tutuklandı.

O günden beri Basın-Yayın organları sürekli bu konuyu işliyor.

Meselenin arka yüzünü gören konuşan yok.

Ben daha ilk günlerde Fethullah Gülen ve “Mehdilik” inancını yazdım. Türkiye’de bu konu ancak daha yeni konuşulmaya başladı.

Şimdi ise konuyu bir başka açıdan ele almak istiyor, ABD’nin ve Vatikan’ın bu mesele ile ilgisine değinmek istiyorum.

Lütfen kendinize bir kahve söyleyiniz. Arkanıza yaslanarak bu yazıyı hazmederek okuyunuz.

Son yüzyıllarda Papalığın, Ortadoğu’da Hıristiyanlığı yaymak için yoğun bir misyonerlik faaliyeti içinde olduğu biliniyor. Papa 2.Paul’un Milenyum mesajı bunu çok güzel özetliyor; “Birinci bin yılda Avrupa Hıristiyanlaştı. 2. Bin yılda Amerika ve Afrika. 3. Bin yılda ise Asya Hristiyanlaşacak…” (24 Aralık 1999)

Son yarım asırda ise Misyonerlik faaliyetlerine destek olabilmek için yeni bir proje geliştirdi Kilise. Adına “Dinler Arası Diyalog” denilen bu proje ilk olarak 1962 yılında toplanan Konsil’de ele alındı.

Papa II. Paul 1991 yılında açıkladığı genelgede şöyle diyordu; “Dinlerarası Diyalog Kilisenin bütün insanları Kilise’ye döndürme misyonunun bir parçasıdır…”

Kilise, bu amaçla İslam ülkelerinde kendilerine yardımcı olabilecek kişiler aramaya başladı.

Dinlerarası Diyalog tuzağına Türkiye’den ilk düşen kişi, Fethullah Gülen olmuştu.

Bunu nerden mi anlıyoruz. Gülen’in onursal başkanı olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın yayınladığı “Küresel Barışa Doğru” kitap bunu detaylı olarak yazıyor.

Fethullah Gülen Papa’yı ziyaretinde şunları söylemişti; “Papa 6: Paul hazretleri tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog için Papalık Konseyi misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun gerçekleşmesini görmeyi arzu ediyoruz” (F. Gülen’in Papa’ya Mektubundan. Zaman Gazatesi 10.2.1998)

Peki, Dinlerarası Diyalog nasıl gerçekleşecekti. Öncelikle Müslümanlar, “İslamiyetin son din olduğu” iddiasından vazgeçecekti. Ardından Hz. Muhammed’in adını sileceklerdi. Çünkü taraflardan birisi “Benim dinim son dindir” derse, bu öbür dinlere üstünlük taslama manasına gelecekti.

Hz. Muhammed’in üzerinin silinmesi çok da zor olmadı. Fethullah Gülen bunu şöyle açıkladı; “ Kuran’ı Kerim kitap ehline (Hrsitiyan ve Yahudilere) çağrıda bulunurken (Ey Kitap Ehli! Aramızda müşterek olan bir kelimeye gelin) diyor. Nedir o Kelime? Allahtan başkasına ibadet yapmayalım…” Dikkat edin bu mesajda “Muhammedün Resulullah” cümlesi yok.” (Hoşgörü ve Diyalog İklimi. S241)

Gülen biraz daha ileri gidiyor ve bir başka kitabında şunları söylüyordu; “Herkes kelime-i tevhidi esas alarak çevresine bakışını gözden geçirmelidir. Hatta kelime-i tevhidin ikinci bölümünü yani “Muhammed Allahın resulüdür” kısmını söylemeksizin sadece ilk kısmını söyleyen kişilere rahmet ve merhametle bakmalıdır”. (Küresel Barışa Doğru. S.131)

Bu amaçla Gülen hareketi, Dinlerarası Diyalog düşüncesinin yayılması için yoğun çalışmalar içine girdi. Yüzlerce toplantı ve konferanslar düzenlendi. Kitaplar ve dergiler basıldı. Halka Hristiyanlığın gülen yüzü anlatıldı. Onların da ehli kitap olduğu ve bütün dinlerin kökeninin “İbrahimi din” olduğu propaganda edildi. Böylece misyonerlerin faaliyetleri için zemin yaratıldı.

Dinlerarası Diyalog, “Ilımlı İslam” projesine de hizmet ediyordu.

Ilımlı İslam ise ABD’nin özel olarak desteklediği ve hedeflediği bir düşünce idi. Emperyalizm, İslam dinindeki “Cihat” düşüncesinden korkuyor ve bunun emperyal düşünceleri için bir tehlike olduğuna inanıyordu. İslam dünyasını sömürürken İslam’ın “Savaşçı-Mücadeleci” gücünün temeli olan “Cihat” düşüncesi İslam’dan çıkarılmalı ve yerine “Hoşgörü” monte edilmeli idi.

Fethullah Gülen’in başını çektiği Hizmet hareketinin ve okulların, Müslüman ülkeler başta olmak üzere 150’ye ülkede faaliyet göstermesi ABD’nin desteği ile olmuştur. Yukarıda dediğimiz gibi ABD, İslam Dinini Protestanlaştırma misyonunu Fethullah Gülen hareketine vermişti.

Böylece İslam dinini, emir ve yasakları olmayan, felsefi ahlaki bir sistem haline getirerek içinin boşaltılması hedeflenmişti.

ABD, sömürgesi durumundaki ülkelerin sadece ekonomileri ve siyasal yönetimleri ile değil mesela onların dinleri ile de ilgileniyordu. Mesela Güney Kore’yi sömürgeleştirirken orada bir de dini tarikatı kurup desteklemişti. Bu tarikat Moon Tarikatı idi. Moon tarikatının da desteği ile Güney Kore’de halkın %40’ı Budizimden vazgeçip Hıristiyan olmuştu.

15 Temmuz darbe girişimi başarılı olsaydı, Protestan Müslümanlık için de gereken adımlar atılacak ve Anadolu’da Hıristiyanlığın yayılması için gereken şartlar devlet eli ile oluşturulacaktı.

Sahi siz, 15 Temmuz’a hala maceracı birkaç bin subayın kalkışması olarak mı bakıyorsunuz?