Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamında hayatlarını kaybeden şehitlerimizdenbazılarına Devlet töreni yapıl(a)maması devletin devlet gibi yönetilemediğinin tipik örneklerinden biri olarak toplum vicdanında kanayan bir yara olarak yer aldı.

Devleti “en çok seven ve en çok savunan” iddiasında olanların nasıl bir “gaflet ve dalalet” içerisinde olduklarını da bir kez daha gösterdi, tüm yaşananlar.

Ve şehitlerimizin Devlet töreni olmadan toprağa verilmesi devleti devlet gibi yönetememenin acı da olsa bir kanıtı.

Elbette şehitlerimizin maneviyatının da gerek Kıbrıs Türk sağı tarafından siyasete alet edilmemesi gerekse tarihin bulanıklaştırılması gayesi ile Kıbrıs Türk solu tarafından yok sayılmaması da olmazsa olmaz.

Devleti devlet gibi yönetme iddiasında olanların ise Devletin namusunu nasıl “yedi kocalı Hürmüze” çevirdiklerinin de utanç tablosu aslında tüm yaşananlar.

Elbette Devletin otoritesi “demir yumruk misali” demokrasi ve özgür irade için tehdit oluşturmamalı.

Ancak demokrasinin de “herkesin istediğini yapma özgürlüğü” olmadığının da topluma anlatılması Devletlerin varlığı açısından elzem.

Ve böylesi bir iradeye ilk önce sahip çıkması gereken elbette Devleti yönetme iddiasında olanlardan bir başkası değil.

Üstelik Devlete en çok sahip çıkanların “bireysel tercihler” ve “ideolojik önyargılar” karşısında Devlet olmanın esaslarını ve kuralları ile teamüllerini önemsememesinin Devleti yok sayan zihniyetten bir farkı da yok.

Çünkü Devleti yok sayanların Devletin varlığına dair ortaya koydukları tehdit kadar da tehlikeli bir olgu, Devlete en çok sahip çıkması gerekenler tarafından ortaya konulan Devlet olmanın gereğini yapmaktan kaçma eğilimi.

Devlet olmanın gereklerinden “Devleti yok sayan bir zihniyetten tepki çekmemek” güdüsü ile vazgeçilmesinin ise toplum nazarında doğuracağı olumsuz sonuçları hiç düşündünüz mü?

Siz, Devlete sahip çıkmazsanız eğer sokaktaki daha az insan Devlete sahip çıkmaya başlar.

Siz, Devlet olmanın gereğini yerine getirmezseniz eğer var mıdır hakkınız akıl ve vicdan tutulması içerisinde “Ersin Tatar benim Cumhurbaşkanım değildir” açıklamasını yapanlara kızmaya!

Ve var mıdır hakkınız “akıl ve vicdan tutulması” ile hareket edenlere “peki senin Cumhurbaşkanın kim?” diye hesap sormaya.

Kıbrıslı Türklerin var olma ve mücadele yıllarında şehit olanların “ne uğruna toprağa düştüğünü” unutturmaya çalışarak geçmişi bulanıklaştıranlardan var mıdır bir farkınız “politik çıkarlar” için Devlet geleneğini yerine getirmekten ey aciz olanlar.

Şehitlerimize karşı Devlet olarak görevimizi yerine getirmekten aciz olmanın ne demek olduğunu hiç düşündünüz mü ey efendiler.

Peki, “Müzakere masasında eşit siyasi egemenliğin” daha açık bir ifade ile Kıbrıs Türkünün Devlet olma hakkını veya Devlet kurmaktan dolayı Kıbrıs Türkünü elde ettiği hakları savunmada ne kadar inandırıcı olabileceğinizi hiç düşündünüz mü?

Ve tüm yaşananlar bir kez daha göstermiştir ki, Devlet var demek ile Devlet olunmuyor.

Ve eğer Kıbrıslı Türkler, eşit siyasi egemenliğe dayalı yeni bir ortaklık istiyorsa önce Devletine sahip çıkmalı ve Devletine gerçek anlamda sahip çıkacak politik kanaat önderlerini seçmeli.

Çünkü güçlü KKTC, sürdürülebilir olası yeni bir ortaklığın tek anahtarı ve teminatıdır.