TC Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Reuters’a verdiği mülakat Türk basınında geniş yer buldu.

Ne yazık ki, bu önemli röportajda, Sn. Cumhurbaşkanı, iki konuda resmi politikayı içermeyen ifadeler kullanmıştır…

Bu ifadelerin, yorgunluktan ve irticalen konuşmaktan kaynaklandığını, sehven kullanıldığını düşünüyorum.

Türkiye basınına yaptığım açıklamalarda da bunu belirttim.

Dolayısıyla, o ifadelere herhangi bir anlam yüklemek ve “acaba Türkiye politika mı değişti? AB’ye garantör mü yapacak?” diye düşünmek yanlıştır…

Sn. Cumhurbaşkanı, “Kıbrıs meselesinde üç garantör ülkenin yanında Avrupa Birliği’nin de misafir garantör” olduğunu söylemiştir.

Oysa ne uluslararası hukukta, ne de 1960 Garanti ve İttifak anlaşmasında “misafir garantör” diye bir statü vardır…

Esasen 1960 Anlaşmaları imzalandığında ortada AB de yoktu…

1968’den bu yana devam eden görüşme sürecinde de AB’ye garantör olması hiçbir şekilde masaya gelmemiş, müzakere edilmemiştir…

Sn. Cumhurbaşkanının bu ifadeyi kullanmasının nedeninin, 2017’de Cenevre’de garantörlüğün görüşüldüğü 5’li toplantıda, AB’nin de gözlemci olarak bulunması olduğunu düşünüyorum…

Yanlış anımsama olabilir!

İKİNCİ HATA
Sn. Erdoğan sehven, ikinci hatayı ise Akdeniz’deki kaynakların paylaşımı konusunda yapmıştır.

Erdoğan, Doğu Akdeniz’deki doğal zenginliklerin “NÜFUSA GÖRE” paylaştırılacağını, “Kıbrıs Türk halkının nüfusuna göre payını alacağını” söylemiştir…

Cumhurbaşkanının bu hatayı, bir süre önce yaptığımız “hidrokarbon konusunu yönetecek ortak komite kurulması ve gelirin adil şekilde paylaşılması” önerisi ile Anastasiadis’in yaptığı “hidro karbon gelirlerinden nüfusumuza göre pay vermesi” önerisinin etkisiyle yaptığını düşünüyorum…

Bilindiği gibi Anastasiadis’in önerisini reddettik…

Eğer birleşik federal Kıbrıs kurulsaydı, adanın MEB alanı da birleşik Kıbrıs’a ait olacaktı. Buradan çıkarılacak kaynaklardan elde edilecek gelirler de ya Anastasiadis’in önerdiği gibi nüfus oranına göre veya 1960’da kabul edilmiş olan yerleşik 70/30 oranına göre paylaşılacaktı…

Bunlar şu veya bu şekilde perde gerisinde konuşulmuş hususlardır…

Sn. Erdoğan’ın bu konuşmaların ve önerilerin etkisiyle sehven “nüfus oranına göre paylaşım”dan söz ettiğini düşünüyorum…

Kıbrıs’ta bir federasyon kurulamamıştır, kurulamayacaktır…

KKTC, bağımsız-egemen bir devlet olarak vardır, kendi Kıta Sahanlığı ve olası MEB sınırları içindeki tüm doğal kaynakların sahibidir…

İlaveten, KKTC devletinin kıyı uzunluğu Rum devletinin kıyı uzunluğundan fazladır…( Bildiğim kadarıyla %56 KKTC, % 42 Rum, %2 İngiliz egemen üsleri)

MEB alanları ve Kıta Sahanlığı sınırları ise “nüfus oranına” göre değil “kıyı uzunluğuna göre” belirlenir…

Daha geçen hafta Deniz Harp Okulu’nda MAVİ VATAN haritası önünde konuşarak Yunanistan’a, Rum tarafına, AB’ye ve tüm Dünyaya çok anlamlı bir mesaj veren Sn. Erdoğan’ın bunları bilmemesi düşünülemez…

Dolayısıyla, “nüfus oranına göre paylaşım” ifadesini de sehven kullandığı ve herhangi bir anlam yüklenmemesi gerektiği çok açıktır…

Bu bağlamda Sn. Cumhurbaşkanının konuşmalarında “Kıbrıs Türk halkı ve KKTC” yerine “Kuzey Kıbrıs halkı” ifadesini kullanmasının gereksiz olduğunu belirtmeliyim.

Anavatan yetkililerinin yaygın olarak kullandığı bu ifade yerine “KKTC halkı- Kıbrıs Türk halkı kavramlarını kullanmaları ve bu konuda terminoloji birliğinin sağlanması gerektiği açıktır