Türkiye Cumhuriyeti’nin Kıbrıs adasında Büyükelçilik açtığı yıl, 1960.

Görev yapan ilk Türk Büyükelçisi ise emekli yarbay Emin Dirvana.

Ancak anavatan Türkiye Cumhuriyetinin Kıbrıs’taki diplomatik misyonunun tarihi 1920’lerin ortalarına kadar gitmekte.

Türkiye Cumhuriyeti Londra Büyükelçiliğine bağlı olarak 1925 yılında Lefkoşa’da açılan Türkiye Başkonsolosluğu ile anavatan Türkiye’nin Kıbrıs’taki siyasi misyonu başlar.

1939 yılında Lefkoşa’ya taşındığı tarihe kadar, Larnaka’da Şehbender-Konsolos Asaf Bey, Kançılar Zühdü Bey ve Katip Mustafa Kamil Bey vasıtasıyla hizmet veren Başkonsolosluk, 1927-1928 yılları arasında dönemin Türk Hükümeti tarafından bir yıl süre ile kapatılmış.

Kıbrıs Cumhuriyetinin kurulması ile birlikte Başkonsolosluktan Büyükelçiliğe yükseltilen Kıbrıs’taki Türk diplomatik misyonu, 1960 yılından bugüne kadar kesintisiz olarak görevini icra etmekte.   

Aydan Karahan, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı tarafından farklı dönemlerde iki kez Büyükelçilik görevine getirilirken, Kıbrıs Cumhuriyeti dönemi, Kıbrıs Barış Harekatı ve KKTC’nin ilanı dönemi, KKTC’nin ilanı ile Annan Planı arası dönem ve Annan Planından günümüze kadar geçen süre olarak kabaca 4 ana dönem içerisinde yirmi (20) Türk Büyükelçisi Kıbrıs’ta görevde bulundu.

Kıbrıs Cumhuriyeti dönemini kapsayan 1960-1972 yılları arasında sırası ile Emin Dirvana, Faruk Şahinbaş, Dr. Mazhar Özkol, Özdemir Benler, Ercüment Yavuzalp, Kıbrıs Barış Harekatı ve KKTC’nin ilanı dönemini kapsayan 1972-1984 yılları arasında sırası ile Asaf İnhan, Candemir Önhon, İnal Batu, KKTC’nin ilanı ile Annan Planı arası dönemi kapsayan 1984-2004 yılları arasında sırası ile Bedrettin Tunabaş, Ertuğrul Kumcuoğlu, Cahit Bayar, Aydan Karahan, Ertuğrul Apakan, Hayati Güven, Annan Planından günümüze kadar geçen süreyi kapsayan 2004-2020 yılları arasında ise sırası ile Aydan Karahan, Türkekul Kurttekin, Şakir Fakılı, Kaya Türkmen, Halil İbrahim Akça, Derya Kanbay ve Ali Murat Başçeri, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı tarafından Lefkoşa Büyükelçiliği görevine gönderildi.

Tarih yazmaz ama bilen bilir, KKTC Hükümetleri ile Türk Devleti veya Büyükelçileri arasındaki bazı görüş ayrılıklarından dolayı yakın çalışılmadığı zamanlarda oldu.

Ancak Kıbrıs Türk siyasi tarihi ile anavatan Türkiye’nin Kıbrıs politikasında kırılma noktalarının yaşandığı dönemlerde görev yapan tüm Büyükelçiler, Kıbrıs Türk toplumuna hep yakın durmuşlar, toplumsal sorunlara dair kalıcı çözümler bulunmasında misyonlarının gereğini yerine getirmişlerdir.

Kıbrıs Türk toplumu, geçtiği olağanüstü dönemlerde her zaman Türk Büyükelçiliğinin yanında olduğunu hissetmiş, gerek dış tehdit altında geçirdiği mücadele yıllarında gerekse Devlet olma yolunda ilerlemesinde, en büyük desteği anavatanından ve Kıbrıs’taki diplomatik misyonu Büyükelçilikten gördüğü, inkar edilemeyecek bir gerçek.

Ve Covid-19 salgını mücadelesinde Kıbrıs Türk toplumu pek de alışık olmadığı bir Büyükelçilik misyonu ile karşı karşıya.

Covid-19 salgın mücadelesi ile birlikte olağanüstü dönemin başlamasından bugüne Lefkoşa Büyükelçiliğinin sesinin neredeyse hiç duyulmamasını yadırgamış durumda, Kıbrıs Türk’ü.

Elbette KKTC’nin içişlerine karışılması noktasında dengeleri büyük bir hassasiyet ile koruması gerekir, Türk Büyükelçiliğinin.

Ancak böylesi bir kaygı ve duruş, Türk Büyükelçiliği ile Kıbrıs Türk toplumunu birbirine uzak düşürmemeli, daha da kötüsü yabancılaştırmamalı.

Soruyor Kıbrıs Türk’ü, Büyükelçilik yaşanan böylesi bir olağanüstü dönemde neden suskun?

Ve merak ediyor Kıbrıs Türk’ü, Türkiye Dışişleri Bakanlığı ve diplomatik misyon Büyükelçiliğin, hem bu kadar yakın hem de bu kadar uzak durmaktan umduğu bir medet mi var?

Olağanüstü dönem ve sonrası ile ilgili toplumsal kaygılar başladığı günden bugüne Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçisi Ali Murat Başçeri’nin suskunluğu ile yaratılan boşluğun toplumsal moral ve siyaseten stratejik öneminden öte diğer bir sonucu ise en kaba tabir ile Kıbrıs’ın kuzeyi ile güneyinde Türkiye karşıtların “ekmeğine yağ ile bal sürülmesi”nden başka bir şey değil.

Koşulsuz Türkiye karşıtlığının karakterlerine yerleştiği kesimlerin, yaratılan boşluğu kara bir propagandaya dönüştürmesinin sonuçlarını, Türk Büyükelçiliği tüm yönleri ile değerlendirmesi gerek.

Covid-19 salgın mücadelesinde kullanılmak üzere Güney Kıbrıs’tan KKTC’ye gönderilen 35 bin TL’lik malzeme yardımının Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından nasıl bir propaganda ile tüm dünyaya servis edildiğini de yakından izlemeli, Türkiye Dışişleri Bakanlığı.

Lefkoşa Türk Büyükelçiliği ve yetkililerinden beklenen, anavatan Türkiye’den defalarca KKTC’ye gönderilen uçaklar dolusu tıbbi yardımı Ercan havalimanında karşılamaları ve KKTC Hükümeti veya yetkililerine resmi bir ziyaret ile teslim etmelerinden başka bir şey değildi.

Telefon diplomasisi yapıldı mı bilinmez ama Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve Başbakan Ersin Tatar’ın bir acı kahvesini içmek, bu kadar mı zor?

Kelama da gerek olunmadığı bir fotoğraf sadece, o kadar.

Ve koskocaman bir mesaj;

Türkiye, her zaman olduğu gibi Kıbrıs Türk’ünün yanı başında ve yanında.

Başta Kıbrıslı Rumlar, Türkiye karşıtları ile tüm dünyaya verilecek böylesi bir mesajın gücü, birçok şeyi değiştirirdi.

Ancak bugüne kadar olmadı.

Büyükelçilik, yaşanan süreçte, toplumsal ve siyasi yapıda önemli bir boşluk bırakmakta.

Geçmişi de “Bir”, geleceği de “Bir” olan Anadolu ile Kıbrıs’ı “hem bu kadar yakın hem de bu kadar uzak” düşürmek doğuracağı olası sonuçları ile istemeden de olsa tarih ve davaya sırt çevirmekten başka bir şey değil.

Elbette, KKTC’nin içişlerine karışmak olmaz, olmamalı.

Elbette, kendi ayakları üzerinde duran bir KKTC’yi inşa etmek için acı reçeteler ile Kıbrıs Türk’ü baş başa bırakılmalı.

Ama, maneviyatımızı erozyona uğratacak boşlukların da mimarı olmamalı, hiç kimse.

Ne Türk Dışişleri Bakanlığı ne de Lefkoşa Büyükelçiliği.