BAŞYAZI

BUNLAR İYİ GÜNLERİMİZ

Covit-19 salgını karşısındaki endişe yerini ekonomik paniğe bırakmış durumda.

Ekonomiye dair endişeler panik olarak büyümekte.

Panik hali her yeri işgal etmekte.

Ekonomi dünyasına egemen olan panik, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeleri etkisi altına almakta.

Hükümetin aldığı tedbirler kısa süreli bir psikolojik rahatlama sağlasa da aslında yaşadığımız günlerin “iyi günlerimiz” olduğu algısı da toplumsal düşünceye egemen olmaya devam etmekte.

Ekonomik krizlerin doğası gereği, buhran ve yıkımdan en çok etkilenen kesimler orta sınıf ve alt sınıflar olmakta.

Belediyeler eliyle yürütülen gıda yardım paketlerine karşı talep fazlalılığı, ülkedeki orta ve alt sınıfa ait nüfusun da önemli bir oranda olduğunun göstergesi.

Orta sınıf ve alt sınıflara ait toplumsal kitlelerin hayatlarını idame ettirmekte ise küçük ve orta ölçekli işletmelerin sürekliliği hayati ve stratejik öneme sahip.

Büyük marketler, küçük ve orta ölçekli işletmelerin sunduğu ürünlere de göz dikerek fırsatçılık yapması gözlerden kaçmamalı.

Hükümetin, küçük ve orta ölçekli işletmelerin yaşayacağı ekonomik buhranın etkilerini en aza indirmek için büyük marketlerde temel gıda ve temizlik malzemeleri dışında kalan tüm mal ve ürünlerin satışına yasak getirilmesini de ivedilikle tartışarak bir karar üretmesi elzem.

Yaşanan günlerin “iyi günlerimiz” olduğu apaçık ortada.

Umut tüccarlığı ile gün geçirme lüksümüz yok.

Cumhurbaşkanlığı ve  Başbakanlık, Covit-19 salgını ile mücadelede tehdidin daha da büyümemesi adına çalışmalarını ve önlemlerini artırırken, Turizm Bakanı Ünal Üstel’in bazı işletmelerin kısa bir süre sonra açılmaya başlayacağını ve Turizm sezonunun mayıs başı açılmasının hedeflendiğini açıklamasına kargalar bile gülmekte.

Üstelik Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un turizm sezonunun açılması noktasında mayıs sonunun öngörüldüğünü açıklarken Kıbrıs’ın kuzeyindeki acelecilik, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu cinsinden öte bir şey değil.

Hükümet ve kabine üyelerinin de dayanaksız ve popülist açıklamalardan uzak durma sorumluluğunda olması gereken kritik günlerden geçmekte, ülke.

Siyasiler, küçük ve orta ölçekli işletmelerin ekonomik sorunlarına dair oy avcılığı kokan popülist açıklamalara bir an önce son vermeli.

Ve gerçek durum ile yüzleşerek kalıcı çözümler ortaya koymalı, siyaset kurumu ve aktörleri.

Ve siyasilerimizin bir çoğu, ne yazık ki erzak yardımı isteyenlerin sayısının fazlalılığının ne anlama geldiğini öngörmekten uzak bir noktada.

Belediye Başkanları bir telefon uzaklarında, açıp sorsunlar ve artık düşünmeye başlasınlar.

Düşünsünler, küçük ve orta ölçekli işletmelerin büyük çoğunluğunun iflası veya kepenklerini kapatmasının ekonomik ve sosyal sonuçlarının neler olacağını.

İşsiz kalma ve geçim sıkıntısının başladığı artık aşikar.

Küçük ve orta ölçekli işletmelerin yarıya yakınının iflas etme noktasında olduğu da ortada.

Orta sınıf ve alt sınıflara ait toplumsal kitlelerin hayatlarını idame ettirmekte ise küçük ve orta ölçekli işletmelerin sürekliliği hayati ve stratejik önemi de ortada.

Hükümet, yaşanan süreçte yanlış yapmaktan öte eksik kalmakta.