Dr. H. İlker İpekdal

İletişim: 0542-8529899

Bilim o kadar bonkördür ki, kendisini merak eden herkese açıktır.

Öyle bir sihirli değnektir ki, dokunduğu herhangi bir şey birdenbire değer kazanıverir.

Buna sayısız örnek vermek mümkündür.

Ancak, son yıllarda bilim sayesinde değer kazanan öyle bir şey var ki hayal bile edemezsiniz.

İnsan kakası!

Hepimizin bildiği bir atık.

Aslında, eskiden atık kategorisinde idi, şimdilerde değil.

Aklımıza ilk gelen, şehir kanalizasyon sularının arıtılıp yeniden değerlendirilmesi ya da kakaların ayrıştırılarak gübre olarak tarımda kullanılmaya başlanması gelebilir.

Evet, bunlar da var.

Ancak bilim o kadar üretken ki, kakanın sınırlarını bile zorladı.

Konuyu biraz geriden ele almakta fayda var.

Vücudumuzda bizimle birlikte yaşamını sürdüren, sayıları trilyonlarla ifade edilen kalabalık bir mikroskopik canlı topluluğu vardır. Mikrobiyota denen bu mikroorganizma topluluğunda ortalama 100 trilyon bakteri bulunuyor, toplam ağırlıkları 2-3 kg civarında. Yani vücut ağırlığımızın yaklaşık % 2-3 kadarını bu bakteriler oluşturuyor.

Vücutta 18 ayrı yerde mikrobiyota bulunur.

İşte, bağırsaklarımız da bakterilerin doğal olarak en kalabalık bulunduğu ortamdır.

Bağırsak mikrobiyotası biz ana rahminde iken gelişir.

Bizler büyüdükçe, yediklerimizden, içtiklerimizden, çevremizden, temas ettiğimiz kişilerden pek çok bakteri alırız. Alınan mikroorganizmalar kimi zaman dost, kimi zaman düşman bakteriler, bazen de ikisinin karmasıdır. Sağlıklı bir insan vücudunda esasen dost bakterilerin sayısı ağır basar. Dost/düşman mikroorganizmaların oranı yaklaşık 80/20‘dir.

Bağışıklık sistemi hücrelerimizin yüzde seksen oranında bağırsaklarımızda mikroplara karşı eğitim görüyor.

Bağırsaklarımızda bu bakteri dengesi olumsuz yönde bozulduğunda pek çok hastalığın da kapısı aralanıyor.

Hatta düşüncelerimiz bile bağırsak bakterilerimiz tarafından yönlendiriliyor diyen bilim insanları bile var!

İşte bu nedenlerle, bağırsaklarımıza ikinci beyin demeye başladık.

Günümüz modern tıbbının da kabul ettiği bir durum bu.

Bağırsak floramız ile obezite, astım, demans, Parkinson, irritabl barsak sendromu gibi hastalıklar arasında kuvvetli ilişkiler bulunuyor.

Durum böyle olunca da, sağlıklı kaka ile sağlıksız kaka da gündeme gelmiş oluyor.

Bilim bunu daha da ileriye götürdü!

Sağlıklı insanların kakalarındaki iyi bakterileri ayırıp, sağlık sorunları yaşayan insanların bağırsaklarına vererek onları iyileştirmeyi denedi.

Ve başarılı da oldu!

Kaka nakli, bağırsak florasında bozukluk olan, sürekli geçmeyen ishal ya da kabızlık sorunu, hazımsızlık, şişkinlik yaşayan ve diğer bağırsak hastalıkları ile mücadele eden hastalar için umut oldu. Ülseratif kolit, iltihaplı kolon gibi hastalıklardan şikayetçi olan hastaların tedavisinde kullanılmaya başladı.

İşte değerli okurlar…

Bilim sayesinde kaka bile değerli oldu!

Hatta, geçtiğimiz günlerde, Antalya'da, vegan beslendiği için bağırsak florası zengin olan 70 yaşındaki iş insanı Ali Bıdı’nın, özel ibir kliniğe her ay düzenli bağışladığı kakası ile, bağırsak hastalarının derdine çare olduğuna dair bir haber de yapıldı!

Karşılığında para almayan Bıdı'nın isteği üzerine, özel klinik tarafından üniversite öğrencilerine burs sağlandığı bildirildi!

Dönelim ülkemize.

‘’Para para’’, pardon ‘’bilim bilim’’ diye sayıklayıp, üniversiteler cenneti haline getirdiğimiz ülkemize!

Bilim üretiyoruz ya üniversitelerimiz sayesinde (!)

Sağlıkta, adalette, siyasette, eğitimde, ekonomide, tarım ve hayvancılıkta, hemen her konuda bilim üretiyoruz ya hani (!)

İşte o yüzdendir son halimizin görünen şekli!

Hani derler ya bazıları KKTC’ye, KaKaTC diye.

Buna bir yorum da şöyle getirilebilir belki de;

Kakanın içerisine ‘’BİLİM’’ katmayı beceremediğimiz ülkemizde,

Bilimin içerisine ‘’KaKa’’ kattığımız her halimizden belli işte!

(KKTC’nin ‘’gerçek bilime’’ kavuşması umuduyla…)