“Hastalık yoktur, hasta vardır” cümleciği,  Tıp fakültelerinde öğrencilere öğretilen temel prensiplerden biridir.

Kah bir insanın hayatını kurtarmak için, kah bir toplumun geleceğini kurtarmak için yol gösteren bir ışık misali.

Anlamı ve mantığı ise hayat kurtarmaya adanmış sihirli bir derinliğe sahip;

“…aynı hastalıktan muzdarip her hasta, aynı tedavi yöntemi ile iyileşemez. O nedenle hastalığı tedavi edemeyen, ya da sorunu çözemeyen metodun, inatla “tek çare” olduğuna inanır ve tüm diğer alternatifleri reddederseniz ne hasta iyileşir ne de sorun çözülür.” *

KKTC Cumhurbaşkanlığı, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in ev sahipliğinde Rum Lider Nikos Anastasiadis’in de katılımı ile “Üçlü Görüşmenin”  ay sonuna doğru Berlin’de gerçekleşeceğini açıklarken tepki ve haklı eleştiriler de hemen gelmeye başladı.

Cumhurbaşkanı Akıncı’nın 3’lü görüşme öncesi BM Genel Sekreteri’ne gönderilen rapor konusunda Hükümet ve Mecliste bulunan siyasi partiler ile istişare yapılmaması da Berlin görüşmelerine dair soru işaretlerini de beraberinde getirdi.

Yangından mal kaçırır misali Kıbrıs Türk toplumundan saklanan bir şey mi var diye kamuoyu merak içerisinde.

Başarısızlık  ve hayal kırıklığı ile sonuçlanan Crans Montana sonrası Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın açıklamaları duygusal ve manidar olmakla birlikte daha gerçekçi bir zemine kayması da Kıbrıs Türk’ünün büyük çoğunluğu arasında da memnuniyetle karşılanmış ve destek görmüştü.

Ne demişti Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, büyük umutlarla gidilen ve çöken Crans Montana süreci sonrası?

“…Kıbrıs'ta çözüm için kendi nesillerimizin son denemesidir …dünyanın sonu değildir. Biz Kıbrıs'ta hak ettiğimiz, alnımızın akıyla, onurlu bir toplum olarak yaşamanın yollarını bulacağız, bunu başaracağız.”

Soruyor, Kıbrıs Türkü ?

Berlin Görüşmeleri, Rum tarafının tutumundan dolayı başarısızlıkla sonuçlanan Crans Montana’nın devamı değil de nedir?

Ve umut yerine kaygı ile endişelerin egemen olduğu bir ruh hali ile bekliyor Kıbrıs Türk toplumu.

1968’den beri devam eden ve Kıbrıs Türk toplumuna zaman kaybettirmekten başka bir şey kazandırmayan görüşmelerde yeni bir viraja girilirken, Berlin’de gerçekleşecek görüşmelerde Rum toplumu bu toprakları eşit birer taraf olarak yönetme noktasında Kıbrıs Türk toplumunun haklarını tanıyacak mı?

Crans Montana ve diğer tüm görüşmelerde olduğu gibi “tek çare” ve çözüm modeli federasyon ısrarını sürdürerek ve federasyonu da tüm yönleri ile tartışmaktan kaçarak, kavram kargaşası yaratarak, kısır tartışmalar içerisinde yine Kıbrıs Türk toplumuna zaman kaybettirme oyununu oynayacak mı?

Peki Kıbrıs Türk toplumu adına görüşme masasına oturan Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, ne kadar daha Rum tarafı tarafından 1968’den beridir oynadığı “çözümsüzlük çözümdür” stratejisine ve Kıbrıs Türk toplumunun yine zaman kaybederek belirsizlikten kaynaklanan kaotik bir yapı içerisinde kaybolmasına izin verecek?

50 yıldır sonuçsuz devam eden Kıbrıs görüşmelerinde, Crans Montana sonrası yeni bir viraja girilirken geride bırakılan yarım asırlık görüşme maratonuna dair yaşananların çözümsüzlük sarmalında devam etmesinin nedeni değil midir,  tek bir çözüm modeli ve yönteminin tek çare olduğuna dair kör bir inanç ile diğer alternatifleri görmezden gelmek ve “tek çare” olduğuna inanılan modellerin esiri olmak.

Artık yeni şeyler söylemenin zamanı gelmedi mi?

Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın da tıpkı Kıbrıs Türk toplumunun büyük bir çoğunluğu tarafından kabul gören “uzlaşı ile bulunacak, her iki toplumun da barış içerisinde yaşayacağı bir çözüme ulaşılması…” * düşüncesinde olduğu muhakkak ancak “…hayal ettiklerimizi gerçek sanırsak, işte o zaman gerçeklikten ve çözümden uzaklaşır, sorunla yaşamaya alışır, statükonun esiri oluruz” * gerçekliğini de görüşme masasında oturanlar tarafından kabul edilmesi Kıbrıs Türkü’nün de beklentisidir.

Ve Crans Montana sonrası Berlin’de yaşanacak yeni viraj sonrası da artık yeni şeyler söylemenin zamanı gelmiştir.

Aksi halde, tek bir modelin inatla “tek çare” olduğuna inanır ve tüm diğer alternatifler tartışılmadan hemen reddedilirse ne hasta iyileşir ne de sorun çözülür.

Olan da , sadece temsil ettiğiniz, haklarını savunmak için yetki aldığınız, Kıbrıs Türk toplumuna olur.

*Alıntı : Aynı Masada Yarım Asır, Dr. Sibel Siber, Önsöz.