Sene 1970. Eylül ayının 4.ncü günü. Günlerden cuma.

Kıbrıs Cumhuriyeti yönetiminden zorla çıkarılan ve ortaklık Devleti haklarından mahrum edilen Kıbrıslı Türklerin, Anayasanın yeniden uygulanacağı güne kadar insanca yaşaması için kurulan Geçici Türk Yönetiminin ilan edilmesinin üzerinden yaklaşık 3 sene geçmiş.

Lefkoşa Sarayönü’nde bugün Ulusal Birlik Partisi (UBP) tarafından kullanılan tarihi bina Geçici Türk Yönetiminin merkezi.

Kıbrıs Türk siyasi tarihinin sessiz tanığı binada, o gün düzenlenen Meclis kapalı oturumunda Hüseyin Gültekin, Dr. Şemsi Kazım, Ümit Süleyman, İsmail Bozkurt, Mustafa Çağatay, Ekrem Avcıoğlu, Mustafa Güryel ve Talat Yurdakul’un ardından Avukat Fuat Veziroğlu söz alır :

“…Denktaş’ın verdiği izahattan yakın bir gelecekte bir anlaşma olacağı neticesini çıkarmadım. Durum uzayacağına göre, biz ya Rum’a boyun eğeceğiz, ya da direnmeye devam edeceğiz.

…İktisadi probleme hal çaresi bulmak bir para meselesidir. Parayı hep Türkiye’den bekliyoruz.

…İktisadi hareket başlarsa moral de yükselecektir. 7 yıldan beri haklarımız her gün ayaklar altında çiğnenmektedir. Bunun esas sebebi Yunan-Levantin emperyalizmdir.

… Şimdi ızdırapları paylaşıyoruz ve iktisaden ihtiyaçlı olan Anadolu’ya ağırlık olduğumuz için utanç duyuyoruz.

… Fakat Türkiye de görüşmelerin devamından yana ise yardım artırılmalıdır. Aksi takdirde moral de çökecek, göç de artacaktır. Ancak bütün yükü Türkiye’ye yüklememeliyiz.

Bizim de elimizi cebimize atmamız gerekir.” *

Sene, 2019’un sonu. Aradan 49 yıl geçmiş.

Değişen iki şey gün gibi ortada ; Kıbrıs Türk’ünün Rum’un zulmünden kurtularak kendi Devletine kavuşması ve o günün toplum temsilcilerinin aksine bugünün politikacılarının Anadolu’ya ağırlık oldukları, ekonomik atılımları yapamadıklarından ve Devlet esaslarını hala yerine getiremediklerinden dolayı utanır olmamaları.

Değişmeyen ise Türkiye’nin o günlerin de öncesinden başlayarak Kıbrıs Türkü’ne en zor zamanında bile yolladığı maddi yardımlar ve Devlet olma yolunda yaptığı diğer tüm katkılar ile birlikte ortaya koyduğu inanç ve bitmeyen sabır.

Ve ne acı ve utanç vericidir ki 1983 sonrasından bugüne kadar, Devlet olma yolunda Kıbrıs Türk siyasetinin aktörleri, hala iktisadi kalkınma ve Devletin esasları temelinde bir gelenek oluşturma, bir olgunlaşma evresine girmekte direnmeye devam ediyor.

Ekonomik ve mali işbirliği protokollerine konulan resmi imzaların gereklerine sıra gelince sağcısından solcusuna tüm partiler ile Hükümetler, ayni oyunu devreye koymakta stratejik bir ortaklık ve müttefik ruhu ile hareket ediyorlar.

Ya Hükümetler bozuluyor, ya erken seçime gidiliyor. Sendikalar hemen devreye giriyor.

Ve zaman kazanıyor bugünün seçilmişleri ama Kıbrıs Türk’üne zaman kaybettirdiklerini umursamadan çocuklarımızın geleceklerini ipotek altına almaktan da zerre kadar rahatsız olmadan.

Sol partilerin sokakta müdahale çığlıkları atarken, sağ partiler milliyetçilik ve anavatan söylemleri üzerinden imaj düzeltme oyunu oynayarak Ankara’da başka Lefkoşa’da başka konuşmaya devam ediyorlar.

Bir taraf Türkiye’yi alkışlatmak diğer taraf Türkiye’yi halka dövdürerek gününe gün ediyor, en basit ifadesi ile kasaba politikacılığı bile olmayan bir eylemle protokollere koydukları imzaları uygulamamak için tehlikeli sularda yüzmekten geri durmuyorlar.

Güçlü bir KKTC ve Devlet yapısının oluşması adına bir yol haritası olan Ekonomik ve Mali Protokollerinin uygulanması noktasında Kıbrıs Türkü’nün kaybedeceği hiç bir şey yokken statükonun bozulacak olmasından dolayı yeniden seçilememe korkusu ile bugünün politikacılarının oynadığı oyun artık tüm diplomatik ve bürokratik nezaket kurallarının dışına taşma noktasında.

Ekonomik ve Mali İşbirliği protokollerinin ruhunun Kıbrıs’ın kuzeyi ile ilgili yayınlanan AB raporlarında da yer alan reform altında yapılması gerekenlerden farklı olmadığı da ortada.

Ve Kıbrıs Türk solunun perde önünde, acı reçete uygulamaktan kaçma noktasındaki müttefik ve stratejik ortağı Kıbrıs Türk sağının da perde gerisinde alkış tuttuğu TC içişlerine müdahale ediyor, devleti dizayn ediyor gibi ucuz politikalar artık inandırıcı olmaktan uzak.

Ankara’da başka Lefkoşa’da başka oyun oynamaktan artık vazgeçmeli, Cumhuriyet Meclisi’ndeki tüm partiler ve milletvekilleri.

Protokollerin gereği acı reçeteyi uygulamaktan kaçmak için sol partiler ve sağ partilerin müttefikliği ve stratejik ortaklığı artık son bulmalı.

Ekonomik ve Mali İşbirliği Protokollerine atılan imzalar kurumadan, sözlerinden dönen politikacılar, politik hayatlarını sürdürme pahasına, çocuklarımızın geleceğini ipotek altına almakta, Rum’a muhtaç hale gelmelerinin önüne açmakta,.

Protokolde atılan imzalara sadık olmamak KKTC’nin yeni yıla sorunlarla birlikte girmesini getirecek olması, yine istikrarsız yapının sürmesi ile birlikte olası bir erken genel seçimin gündeme gelmesi, Kıbrıs Türk’ünün hak ettiği bir durum mudur?

Merak ediyoruz ; imzanın gereğinden kaçmak için yine kapalı kapılar ardından sol- sağ müttefik ve stratejik ortaklığı bir seçim kararı mı alacak?

Ve Ankara, Kıbrıs Türküne inancını sürdürerek politikacılara karşı güvenini biraz daha kaybederek protokollerinin uygulanması noktasında sertleşmeye başlayacağını görememek ise umursuzluğun, beceriksizliğin daniskasından başka bir şey değil.

Ve sakın kendi beceriksizliğinizi ve Kıbrıs Türk’üne ihanetinizi başka tarafa çekmeyin artık.

Dün olduğu gibi bugün de Ankara’nın tek istediği, artık Devlet olma becerisini ortaya koyarak siyasi olgunluk ve gelenek temelinde güçlü bir KKTC’nin inşa edilmesi.

Yoksa Türkiye, ne Kıbrıs Türk’ünün yanında olmaktan bıkar ve vazgeçer, ne de KKTC’nin güçsüz kalmasına ve Kıbrıs Türk’ünün hak ettiği şekilde yönetilmemesine razı gösterir.

Ve Ankara’nın tek gailesi , siz tüm partiler ve milletvekillerinin aksine Kıbrıs Türk’ünün geleceğinin sağlam temeller üzerinde yükselmesi.

Gerisi sadece teferruat ve siz seçilmişlerin kendinizi kandırmasından ibarettir.

*Rauf Denktaş’ın Hatıraları, cilt 5.