Akıncı’nın devre dışı kalmasının 3 nedeni

Bir usta, bir memleket misali, kendi aklına göre korkunç tavizler veren kendini beğenmiş Mustafa Akıncı’nın bir anda devre dışı kalması sürpriz olmamıştır. Bunun 3 nedeni vardır:

BİRİNCİ NEDEN

Birinci neden, müzakere süreci boyunca, hükümeti, Meclisi, muhalefeti, eleştiri yapan herkesi, Kıbrıs Türk Halkını ve nihayet Anavatan Türkiye’yi dışlayarak, çevresine topladığı KKTC ve Türkiye düşmanı teslimiyetçilerin de dolduruşuyla, kendi aklına göre korkunç tavizler vermesidir..

Örneğin, etkin siyasi eşitliğimizin güvencesi olan ve 1960 anlaşmaları ile elde ettiğimiz yürütme ve yasama’da VETO ve ayrı oy çoğunluğu hakkımızdan vazgeçmiştir. Böylece 58 yıllık milli mücadelemizi sıfırlamakta tereddüt etmemiştir..

Örneğin dönüşümlü başkanlıkta eşit süre talebimizden vazgeçmiş, uyduruk dönüşümlü başkanlığı elde etmek için garantörlüğü pazarlık masasına yatırmış, Rumlara Türk başkanın kim olacağını belirleme imkanı verecek olan çapraz oyu kabul etmiştir…

Örneğin, adadaki Türk nüfusunu Rumların ¼’ü oranında dondurmayı kabul etmiştir…Bir Türkün vatandaş olabilmesi için 4 Yunan’ın vatandaş olmasını beklemek gerekecektir…

Örneğin, “her halkın kendi bölgesinde nüfus ve mülkiyette sarih çoğunluğa sahip olması” büyük mücadeleler sonucunda BM parametresi haline gelmiş olmasına karşın, tüm Rumlara 4 özgürlük ( serbest dolaşma, yerleşme, mülk edinme, iş kurma ve çalışma) tanıyarak ve bu amaçla derogasyonlardan vazgeçerek, iki toplumluluk ve iki kesimlilik ilkesini yok etmiş, Rumların 5-10 yıl içinde Kuzey’de nüfus ve mülkiyette çoğunluğa geçmesinin kapısını açmıştır..

Buna karşın Türk vatandaşlarının 4 özgürlük hakkına sahip olmasını savunmamıştır…

Örneğin, mülkiyet konusunda global takas ve tazminat ilkesinden vazgeçmiş, KKTC Anayasasını çiğneyerek, elinde KKTC tapusu olan insanlarımızı “şimdiki kullanıcı”, 1974 öncesi mal sahibi olan Rumları ise “gerçek mal sahibi” olarak kabul etmiş ve mülkiyette ilk söz hakkını onlara tanımıştır…

Devamla, Kuzey’deki tüm eski Rum mülklerinin geleceğini belirlemeyi yabancıların söz sahibi olacağı bir Komisyona havale ederek, KKTC tapularını sıfırlamayı, büyük bir mülkiyet kaosu yaratmayı, mülklerin statüsü belirlenene kadar o mülkler üzerine yatırım yapılmamasını kabul etmiştir…

Yani ekonomimizi sıfırlamayı kabul etmiştir…

Örneğin, haritanın ve toprak konusunun, tüm diğer konularda anlaşma sağlandıktan sonra görüşüleceği bir BM parametresi olarak kabul edilmesine karşın, başta siyasi eşitlik olmak üzere birçok önemli konuda anlaşma olmamasına karşın, kendi aklına göre hazırladığı ve hükümetin, Meclisin, Türkiye’nin bilgisi-onayı dışında bir taviz haritasını, karşılığında hiçbirşey almadan Rum tarafına ve BM’ye vermiştir…

KKTC topraklarının beşte birini Rumlara vermeyi öngören bu harita ile 50 civarında yerleşim yeri Rum tarafına bırakılmıştır..

Örneğin, daha seçildiği ilk günden sözcüsünün ağzından “ garantörlük tabu değildir” diye açıklama yaptırmış ve KKTC Meclisinin “garantörlük müzakere konusu değildir, aynen devam etmelidir “ şeklinde oy birliğiyle aldığı kararı pervasızca çiğneyerek, 8-10 yıl sonra garantörlüğün iptalini önermiştir…

Son olarak Türkiye’nin iki devletli çözümü gündeme getirdiği bir ortamda, bunu baltalamak için, Türkiye, hükümet ve Meclis’ten habersiz olarak alel acele “Guterres belgesini stratejik bir anlaşma” olarak imzalamayı Rum tarafına önermiştir…

Oysa o belgede garantörlüğün çağdışı olduğu ve iptal edilmesi gerektiği, ilaveten verilen taviz haritasına ek olarak Güzelyurt’un da Rum tarafına verilmesi talep edilmektedir..

Bu örnekleri daha uzatmak olasıdır, ne ki gerek yok, herşey ortada ve eseri olan teslimiyetçi tablo ve hiçbir eleştiriyi dikkate almadan yürüdüğü gaflet-ihanet çizgisi çok net. Akıncı bütün bunları yaparken Türkiye’nin uyarı ve önerilerini dikkate almamış, kendi aklına göre hareket etmiş ve bunun adını “çözüm için cesur adımlar atma” olarak koymuştur…

Bir başka deyişle teslimiyetçiliğin ve tavizciliğin adını “cesur adım atma” koymuştur..İşte Akıncı’nın bugün devre dışı bırakılmasının birinci nedeni bütün bu gerçeklerdir, bizzat kendisinin Türkiye’yi devre dışı bırakmaya kalkışmasıdır…

İKİNCİ NEDEN

Akıncı’nın devre dışı bırakılmasının ikinci nedeni ise federasyon müzakerelerinin çöktüğünü kabul etmesine ve “biz çözmeyi başaramadık, bu bizim kuşağın son denemesiydi, gelecek kuşaklara başarılar dilerim” demesine rağmen, yeni bir zemine geçmeyi, iki devletli çözüm arayışına yönelmeyi kabul etmemesidir.. Anavatan Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun iki ay kadar önce KKTC’ye yaptığı ziyarette bundan sonra izlenecek milli politikayı belirlemek amacı ile bir zirve yapılmıştır…

Bu zirvede Çavuşoğlu, Halkımızın iradesini ve kamuoyumuzun isteğini dikkate alarak ve Rum tarafının da gevşek bir federasyon noktasına gelmesini değerlendirerek iki devletli çözümün gündeme getirilmesini önermiştir..

Çavuşoğlu devamla, “federasyon görüşmeleri çöktüğüne göre, bundan sonra Konfederasyonun görüşülmesini savunmuştur. Akıncı, siyasi partilerin çoğunluğunun destek verdiği bu öneriye karşı çıkmış ve kendisinin “federasyondan başka bir çözüm görüşmeyeceğini” ifade etmiştir. Böylece ortak yürütülen milli bir dava olan Kıbrıs davasında Anavatanı yeniden dışlamıştır…

Türkiye’nin buna yanıtı son Newyork görüşmelerinde verilmiştir…

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Newyork’ta Dışişleri Bakanı Kudret Özersay ile görüşmüş, Akıncı ile görüşmemiştir…

Görüşme fotoğrafları bizzat Türkiye yetkilileri tarafından basına servis edilmiştir. Çavuşoğlu Anastasiadis ile, Akıncı’nın reddettiği iki devletli çözümü görüşmüştür…

Bu görüşmenin bilgisini Akıncı’ya değil, Özersay’a vermiştir…

Bütün bunlarla Akıncı’ya verilen mesaj, “sen Türkiye’yi dışlarsan, Türkiye de seni dışlar….

Sen iki devletli çözümü görüşmezsen, o zaman Türkiye olarak doğrudan ben görüşürüm” mesajıdır ..

Dünyaya ve kamuoyuna verilen mesaj ise, “KKTC Meclisini, hükümeti ve Türkiye’yi dışlayan Akıncı, Kıbrıs sorunu konusunda artık muhatap değildir..

Muhatap KKTC hükümeti ve Meclisidir, onlar adına Dışişleri Bakanı, Başbakan yardımcısı ve hükümet sözcüsü Kudret Özersay’dır, Türkiye, KKTC hükümeti, Meclisi ve Dışişleri Bakanı ile çalışmaktadır…

Bu bağlamda iki devletli çözüm arayışı, Türkiye, KKTC Meclisi, hükümeti ve Dışişleri Bakanıyla birlikte ileri götürülecektir. İki devletli çözüm Rum tarafıyla bu çerçevede direk müzakere edilecektir”…

Görüldüğü gibi Akıncı bu konuda da Türkiye’yi dışlamaya kalktığı, Türkiye ile işbirliğini ve iki devletli çözümü reddettiği için dışlanmıştır…

3. NEDEN

Akıncı’nın dışlanmasına neden olan 3. neden ise, Anavatan Türkiye’ye her gün “işgalci” , ordumuza “işgal ordusu” diye saldıran, Türkiye Cumhurbaşkanına ve yetkililerine hakaret eden ve hakaret niteliğinde karikatürler yayınlayan, Rum ağzıyla düşmanca yayın yapan Afrika adlı paçavraya ve onu yayınlayan Rum muhibbi işbirlikçi provokatörlere “basın özgürlüğü” gerekçesi arkasına saklanarak sahip çıkmasıdır…

Onlarla görüşmesi, meyhanelerde yeyip içmesi, onlara destek vermesi, hakaret dolu yayınlarını eleştirmemesi ve yargı yolunun açılması için hiçbir adım atmamasıdır…

Türkiye düşmanı provokatörlerle bu denli içli dışlı sarımsak başlı olan Akıncı’nın muhatap alınmaması kadar doğal ne olabilir…?

Bu bağlamda Afrika’nın Türkiye düşmanı hakaret dolu yayınlarını “basın ve fikir özgürlüğü” kapsamında değerlendiren Akıncı’nın, geçmişte İngiltere’de Yunan propaganda makinesinin finansörü Costas Carras’ın, Oxford’da düzenlediği dar kapsamlı bir toplantıda yaptığı konuşmayı eleştirdiğimiz için bizi dava ettiğini, yayınımızı basın özgürlüğü kapsamında değerlendirmediğini , yüzbinlerce TL tazminat talebiyle yıllarca mahkemelerde zaman tüketmemize neden olduğunu sonuçta tazminata mahkum ettirdiğini anımsatmak istiyorum…

İşte Akıncı’nın basın özgürlüğü anlayışı bu denli özürlü, taraflı, gayrı ciddi ve iki yüzlüdür: Türkiye’ye ve Türkiye yetkililerine saldırırsan bu basın özgürlüğüdür, kendisini eleştirirsen bu basın özgürlüğü değildir ve dava nedenidir…

Böylesine bir çifte standart olabilir mi? Sonuç olarak kendi düşen ağlamaz…

”Kendi etti, kendi buldu” diye bir sözümüz vardır…

Akıncı’nın dışlanmasını ve tükenişini bu deyişten daha güzel ifade eden bir deyiş olamaz…

Tüm siyasetleri iflas eden, tavizci politikası sonuç vermeyen, enerjisi ve yaratıcılığı olmayan, statükonun savunucusu durumuna gelen ve 50 yıldır sonuç vermeyen federasyon hedefli müzakere sürecini sürdürerek farklı sonuç alacağını sanan; Türkiye’nin, Meclis çoğunluğunun, hükümetin yarısının ve Halkın güvenini kaybeden Akıncı derhal istifa ederek halkın, KKTC’nin, Türkiye’nin ve iki devletli çözümün önünü açmalıdır…

Bunu yapmaması halinde, KKTC Meclisi federasyon kararlarını iptal eden ve iki devletli çözümü öngören yeni bir karar üretmeli, iki devletli çözümü savunmayı reddeden Akıncı’yı müzakerecilik görevinden almalı ve yerine yeni bir müzakere heyeti atayarak iki devletli çözümün önünü açmalıdır…

Buna cesaret yoksa, o zaman referanduma gidilmeli ve halka “Rumlarla birleşik federasyon mu, iki devletli çözüm mü istiyorsunuz?” sorusu sorulmalıdır…

Hadi hodri meydan!