Geçmişten son haftalara kadar yapılan tüm anketlerde Kıbrıs Türk Halkının garantörlük konusundaki iradesi istikrarlı şekilde hiç değişmedi..
Bugüne kadar yapılan onlarca ankette Kıbrıs Türk Halkının yüzde 85’inin, “Türkiye’nin, tek yanlı müdahale hakkını da içeren etkin ve fiili garantörlüğünün devamını istediği” kanıtlandı.
Bunu not edip devam edelim.
KKTC Kuruluş bildirgesinde de, “KKTC’nin Garanti ve İttifak Antlaşmalarına bağlı olduğu” vurgulandı.
KKTC Meclisi aldığı birçok kararda, “Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünün kırmızı çizgimiz olduğunu” vurguladı.
Son karar 26 Şubat 2010 tarihlidir.
Rum Meclisi’nin 19 Şubat 2010 tarihinde “olası bir çözümde garanti anlaşmasının iptalinin şart olduğunu” ilan etmesi üzerine, KKTC Meclisi 26 Şubat 2010 tarihinde OYBİRLİĞİYLE aldığı kararda “Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünün devamının olmazsa olmaz olduğunu” ilan etti.
TBMM ve MGK aldıkları birçok kararda Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünün kırmızı çizgimiz olduğunu vurguladılar.
Kurucu Cumhurbaşkanımız Denktaş ömrünü EGEMENLİĞİ ve Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünün güçlendirilmesini savunmaya adadı.
650 kişilik Türk Alayının 5000 kişilik bir tugay seviyesine çıkarılmasını savundu.
“Egemenliğe dayanmayan bir anlaşmanın buz üzerine yazılmış bir yazı olacağını”; “garantörlüğün olmayacağı bir anlaşmanın da Türk varlığının sonu olacağını” ısrarla hep vurguladı..
3. Cumhurbaşkanı Eroğlu da aynı ilkeleri savundu...
2. Cumhurbaşkanı Talat ise bu yoldan saptı.
İlk kez Annan Planı’nda garantörlüğün 18 yıldan sonra her 3 yılda bir gözden geçirilmesini kabul etti.
Anavatan Cumhurbaşkan Yardımcısı Fuat Oktay Türkiye Barolar Birliği’nin 20-21 Eylül tarihinde Ankara’da düzenlediği “Kıbrıs’ta Son Söz” başlıklı panelin açılışında, “Türkiye’nin garantörlüğünün aynen devamının kırmızı çizgimiz olduğunu, artık egemen eşitlik ve iki devletli çözümün konuşulması gerektiğini” vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise 24 Eylül’de Newyork’ta BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada “Türkiye’nin garantörlüğüne karşı çıkanlarının kötü niyetli olduklarını” tüm Dünya liderlerinin yüzüne haykırdı...
AKINCI HALKI ALDATTI
Akıncı ise 2015 seçimlerinde Halka garantörlüğü savunma sözü vermesine karşın, daha seçilmesinin ilk haftasında sözlerini çiğneyerek Halkı aldattı.
İlk günlerde sözcüsü aracılığıyla yaptığı açıklamada “GARANTÖRLÜĞÜN TABU OLMADIĞINI” ilan ederek, KKTC Kuruluş Bildirgesini, KKTC, TBMM Meclisleri ve MGK kararları ile Anavatanın izlediği milli politikayı çiğnedi...
Crans Montana görüşmelerinde, Garantörlüğün 12 yıldan sonra iptalini ve kalacak 650 kişilik Türk birliğinin de çekilmesini müzakere etmeyi kabul etti.
Böylece Annan Planı’nda 18 yıldan sonra garantörlüğün iptalini görüşmeyi kabul eden Talat’tan daha da geri gitti…
Akıncı 4.5 yıldır yaptığı tüm görüşmelerde ve temaslarında garantörlüğü hiçbir şekilde savunmadı, telaffuz bile etmedi
Crans Montana sürecinin çökmesinden bir yıl sonra, aniden, garantörlüğün iptalini öngören Guterres belgesini hükümet, Meclis ve Türkiye’den gizli olarak, emrivakiyle kabul etti…
Bu da yetmedi…
Hükümetin, Meclis’in ve Türkiye’nin bilgisi dışında, emrivakiyle, Garantörlüğün iptalini öngören Guterres belgesinin, stratejik bir anlaşma olarak imzalanması için Anastasiadis’e öneride bulundu
Bugüne dek bir kez bile açıklamalarında “ Türkiye’nin garantörlüğünün devamı kırmızı çizgimizdir” demedi
“Empati yapıyorum” diyerek kendini bir Rum yerine koydu ve “Rumları rahatsız etmeyecek bir güvenlik sistemi istediğini” açıkladı...
“Empati yaparak” kendini, AKRİTAS-İFESTOS SOYKIRIM PLANLARI uyarınca katledilip, toplu mezarlara gömülen Türklerin yerine koymaya gerek görmedi...
24 Eylül’deki Newyork görüşmelerinde de Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dünyaya karşı garantörlüğü savunurken, Akıncı ise yaptığı hiçbir görüşmede garantörlüğü ağzına almadı, savunmadı, ona omuz vermedi…
Anastasiadis, İngiltere, Yunanistan, AB, Guterres, garantörlüğün iptali için yaygara koparırken, Akıncı ise SUSARAK, destek vermeyerek, Dünyanın baskılarına karşı Türkiye’yi yalnız bıraktı.
Dünyanın Türkiye’ye,“Sen garantörlük istiyorsun ama Kıbrıs Türkleri istemiyor, Akıncı bunu savunmuyor” deme fırsatı verdi...
Bilinçli ve planlı olarak bunu yaptı...
KKTC’deki yandaşları ise, Rum-Yunan ikilisi ile ağız birliği içinde “çözüm olması için Türkiye’nin garantörlük ısrarından vazgeçmesi gerektiğini, garantörlüğe gerek olmadığını” yazıp çizmeye başladılar…
Onlara da “ Siz ne yapıyorsunuz, ne diyorsunuz, garantörlük kırmızı çizgimizdir ?” demedi.
Bir kez daha halkımıza ve KKTC’YE ihanet etti.
“Beni Halk seçti, Halk iradesini temsil ediyorum, Halkı temsil etmediğimi söylemek demokrasiye saygısızlıktır” diyor ama, bu tutumuyla anketlerde de ortaya çıkan Kıbrıs Türk Halkının iradesini temsil etmediğini, Meclis’in iradesini, Meclis kararlarını pas pas yapıp çiğnediğini, dolayısı ile asıl demokrasiye saygısı olmayanın kendisi olduğunu kanıtladı…
Bu nedenledir ki UBP Parti Meclisi ve hükümet “Akıncı Kıbrıs Türk Halkını temsil etmiyor, ona güvenmiyoruz, görüşmelere gitmemelidir, orada ancak kendisi adına konuşabilir, konuşacakları Halkı, hükümeti ve Meclisi bağlamaz” diyor ..
Buna rağmen görüşmelere gidip garantörlüğü pazarlık konusu yaparsa Halka ve KKTC’ye ihanet etmiş olacaktır…
Ve, işte şuraya yazın:
Kıbrıs Türk Halkı bu ihanetin hesabını onu sandığa gömerek soracaktır...