Kıbrıs Türk Halkının yüzde 90’ının, “Türkiye’nin, tek yanlı müdahale hakkını da içeren etkin ve fiili garantörlüğünün devamını istediği” yapılan tüm anketlerde birçok kez kanıtlanmıştır.
Esasen, KKTC Kuruluş Bildirgesi’nde de, “KKTC’nin Garanti ve İttifak Antlaşmalarına bağlı olduğu” vurgulanmaktadır.
KKTC Meclisi ise aldığı birçok kararda, “Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünün kırmızı çizgimiz olduğunu” vurgulamıştır.
Meclis, bu konuda son kararını 26 Şubat 2010’da almıştır…
Rum Meclisi’nin 19 Şubat 2010 tarihinde “olası bir çözümde garanti anlaşmasının iptalinin şart olduğunu” ilan eden bir karar alması üzerine, KKTC Meclisi de buna yanıt teşkil etmek üzere, 26 Şubat 2010 tarihinde OYBİRLİĞİYLE aldığı kararda “Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünün devamının olmazsa olmaz olduğunu” ilan etmiştir… Kararda şöyle denmektedir:
“ KKTC Meclisi, Garanti ve İttifak Antlaşmaları tahtında, Kıbrıs Türk Halkına bugüne kadar özveriyle destek veren, Ada’da barış ve güvence ortamı sağlayan Türkiye Cumhuriyeti’nin Kıbrıs’taki etkin ve fiili garantisinin, Kıbrıs Türk Halkı bakımından adada bulunacak kapsamlı çözüm anlaşmasının hayati ve en temel unsuru olarak gördüğünü vurgulamayı tarihsel bir görev sayar...Kıbrıs’ta kapsamlı çözüm müzakereleri sonucu kurulacak olan yeni ortaklık düzeninde, 1960 Garanti ve İttiffak Antlaşmalarının hiçbir hal ve şartta değiştirilemeyeceğini ve Kıbrıs Türk tarafının buna asla müsaade etmeyeceğini vurgular…”
Liderlerimiz Dr. Küçük ve Denktaş da ömürlerini EGEMENLİĞİ ve Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünün güçlendirilmesini savunmaya adamıştır.
Kurucu Cumhurbaşkanımız Denktaş, 650 kişilik Türk Alayının 5000 kişilik bir tugay seviyesine çıkarılmasını savunmaktaydı.
“Egemenliğe dayanmayan bir anlaşmanın buz üzerine yazılmış bir yazı olacağını; garantörlüğün olmayacağı bir anlaşmanın da Türk varlığının sonu olacağını” ısrarla hep vurgulamıştır..
3. Cumhurbaşkanı Eroğlu da garantörlüğü savunma konusunda çok kararlı ve istikrarlı bir siyaseti savunmuştur...
Bunlara ilaveten, Garantör Türkiye’nin Büyük Millet Meclisi ve Milli Güvenlik Kurulu (MGK) da aldıkları birçok kararda” Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünün kırmızı çizgimiz olduğunu” vurgulamıştır.
Anavatan Dışişleri Bakanı Çavuşuğlu ise 7 Eylül 2019’da Karpaz’da yaptığı konuşmada “Kıbrıs Türkü’nün her zamankinden çok Türkiye’nin garantörlüğüne ihtiyacı vardır…Kim bunun modası geçti diyorsa, bilin ki gaflet ve ihanet içerisindedir, maalesef öyle tipleri görmekten üzüntü duyuyoruz” demiştir.
Anavatan Cumhurbaşkan Yardımcısı Fuat Oktay, Türkiye Barolar Birliği’nin 20-21 Eylül 2019’da Ankara’da düzenlediği “Kıbrıs’ta Son Söz” başlıklı panelin açılışında yaptığı konuşmada, “Türkiye’nin garantörlüğünün aynen devamının kırmızıçizgimiz olduğunu, artık egemen eşitlik ve iki devletli çözümün konuşulması gerektiğini” vurgulamıştır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da 24 Eylül 2019’da Newyork’ta BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada “Türkiye’nin, garantörlüğün devamından yana olduğunu, garantörlüğe karşı çıkanlarının kötü niyetli olduklarını” tüm Dünya liderlerinin
yüzüne haykırmıştır…

AKINCI GARANTÖRLÜĞÜ SAVUNMUYOR
Akıncı ise 2015 seçimlerinde Halka garantörlüğü savunma sözü vermesine karşın, daha seçilmesinin ilk haftasında sözlerini çiğneyerek Halkı aldatmıştır.
İlk günlerde sözcüsü aracılığıyla yaptığı açıklamada “GARANTÖRLÜĞÜN TABU OLMADIĞINI” ilan ederek, KKTC Kuruluş Bildirgesini, KKTC-TBMM Meclisleri ve MGK kararları ile Anavatanın izlediği milli politikayı çiğnemiştir...
Görüşmelerinde ve temaslarında garantörlüğü savunmazken, garantörlüğün iptalini öngören Guterres belgesini hükümet, Meclis ve Türkiye’den gizli olarak, emrivakiyle kabul etmiştir. Guterres belgesinde şöyle denmektedir:
“Kıbrıs’ta eskinin devamını değil, yeni bir güvenlik sistemine ihtiyacımız olduğunu kabul etmeye başlamalıyız. Müdahale hakkı ve garanti antlaşmasını sonlandırmamız gerektiğine inanıyorum. Bütün Kıbrıslıların kendilerini güvenlikte hissedeceği yeni bir sistem eski sistemin yerini almalıdır. Bir acil uygulama mekanizmasına ihtiyacımız var. Bu mekanizma BM gibi dış faktörleri bünyesinde barındıracağı gibi, çok-taraflı ve uluslararası boyutları da olmalı. Mevcut garantörler hem çözümü uygulayıp hem de kendi kendilerini denetleyemezler”
Görüldüğü gibi, Akıncı bu belgeyi kabul etmekle Garantörlüğün iptalini de kabul etmiştir…

KENDİNİ RUM YERİNE KOYUYOR
Nitekim, 4.5 yıldır bir kez bile açıklamalarında “garantörlüğünün devamı kırmızı çizgimizdir” dememiştir…
En son 12 Aralık akşamı 3 TV kanalının ortak yayınında yaptığı açıklamada “empati yaparak” kendini Rumların yerine koymuş ve, “garantörlüğün konuşulmasından rahatsızlık duyulmaması gerektiğini, her garantörün tek yanlı müdahale hakkı bulunduğunu, bunun olmaması gerektiğini, Rumların da kendini güvenlik içinde hissedeceği yeni bir güvenlik sistemine ihtiyaç olduğunu” söylemiştir..
Ne ki, “empati yaparak” kendini, AKRİTAS-İFESTOS SOYKIRIM PLANLARI uyarınca katledilip, toplu mezarlara gömülen Türklerin yerine koymaya gerek görmemiştir.
Böylece, Meclis’in 2010’da oybirliğiyle aldığı kararı çiğneyerek, Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünün aynen devamına karşı olduğunu canlı yayında itiraf etmiştir…
Akıncı bu tavrıyla emperyalist ülkelerin Türkiye’ye,“Sen garantörlük istiyorsun ama Kıbrıs Türkleri istemiyor, Akıncı bunu savunmuyor” diye baskı yapmasına fırsatı vermektedir...
Oysa Akıncı’nın, Kıbrıs Türk Halkının ve Türkiye’nin geleceğini ilgilendiren garantörlük gibi bir konuda, kendi aklına ve ideolojisine göre tek başına hareket etme hakkı ve yetkisi yoktur.
Bu Halka, hükümete, Meclis’e saygısızlıktır, Meclis kararını çiğnemektir, Anavatanı köşeye sıkıştırmaktır, halkımıza, Anavatana ve KKTC’ ye ihanettir.
Garantörlüğe karşı çıkan bir kişi KKTC Cumhurbaşkanlığı makamında oturamaz, oturmamalıdır…
Kıbrıs Türk Halkı bu ihanetin hesabını onu sandığa gömerek sormalıdır...