AĞUSTOS… TÜRKLERİN AYI

Cenabı Allahın günleri ve ayları arasında ayrım yapılır mı bilmem. Ama anlaşılıyor ki Allah, Ağustos ayını Türkler için yaratmış…

Öyle ya, Türk Milleti Anadolu’nun tapusunu üzerine aldığı Malazgirtten tutun, “Anadolunun tapusu bizdedir. Bu tapuyu deldirtmeyiz” dediğimiz Başkomutanlık Meydan Muharebesi arasında geçen 1000 yıl içindeki nice Türk zaferlerini hep bu aya sığdırmışızdır.

Küçücük Kıbrıs Türkleri bile 3 önemli bayramı bu aya sığdırmıştır…

Bu zaferlerin hepsinin ayrı bir önemi vardır elbette. Ama 30 Ağustos Zafer Bayramının ayrı bir yeri vardır.

Çünkü 30 Ağustos, bu milletin varlık ve yokluk arasındaki ince çizgisidir...

Sakarya’da rahmetli Fevzi Çakmak, Atatürk’e brifingini verdikten sonra der ki; “Milletimin nesi var nesi yoksa buraya yığdım, emrine verdim. Bundan sonrası yoktur, bilesin…”

Doğrudur. 30 Ağustos’u kaybetsek, o gün soluğu geldiğimiz yerde Asya steplerinde almış olurduk.

Bu yüzden 30 Ağustos, bu milletin yeniden dirilişi, tarihe ve kendine kefen biçmeye çalışan kefereye rest çekişidir.

30 Ağustos, kaderine küsmüş bir milletin tarihe tırnaklarını yeniden geçirişidir.

Abarttığımı sanmayınız lütfen. Aşağıdaki satırları iyi okuyunuz ve mümkünse bir kenara not ediniz.

5000 yıllık millet tarihimizin en sıkıntılı dönemi 1711 Prut zaferimizden sonra başlar.

1711 tarihinden 30 Ağustos 1922 tarihine kadar geçen 211 yıllık süre içerisinde tek bir zaferimiz yoktur.

1000 yıl önce tapusunu çıkardığımız, 600 yıl önce cihan devleti kurduğumuz bu topraklar teker teker çıkmıştır elimizden bu 211 yıllık süre içerisinde.

1830 da Cezayir gitmiştir.

1881 de Tunus…

1882 de Sudan ve Mısır…

1878 de Ruslar bir kabus gibi çöker tepemize.

1897 de Yunan’ı paçamıza salarlar. Yunan’ı Dömeke sırtlarında perişan eder Gazi Müşir Ethem Paşamız.

Ne var ki masaya oturduğumuzda Güney Balkanların elimizden gittiğini görürüz. Yani galip oturduğumuz masadan mağlup ayrılırız.

Biz 1914 te 1. Dünya harbine girdiğimizde kaç yıldır savaştaydık bilir misiniz?

1897 den beri. Yani tam 17 yıl.

Buna bir de 1914’ten 1922 yılına kadar geçen 8 yıllık süreyi ekleyin. Tamı tamına 25 yıllık bir savaştaydı bu millet.

Dünyada eşi ve benzeri yoktur. Hiçbir milletin tarihinde 25 yıl kesintisiz savaş bulunmaz.

25 yıl boyunca Yemen çöllerinden, Sarıkamış’ın buzlu Allahuekber dağlarına, Bakü’den Galiçya’ya…

Takriben 10 Milyon kilometre karelik bir alanda Mehmetlerimizi sapır sapır dökmüşüzdür.

Bugün Arap çöllerinde ve Körfez bölgelerinde öyle bölgeler vardır ki, kilometrekareye 3 şehit vermişizdir. Bugünse oralarda kilometrekareye bir insan düşmektedir.

Toprağın altı bizim üstü başkalarınındır yani.

Tanrı şahidimizdir ki hiçbir toprağımızı bedelsiz vermemişizdir. Mesela biz, Birinci Dünya harbine 2.850.000 Mehmet ile girmişizdir. 4 yıl süren bu savaşta kayıp sayımız 2.229.000 dir.

Kayıp oranımız tamı tamına %80.3’tür.

Müttefikimiz Almanların kayıp oranı ise; %16’dır.

Aradaki korkunç fark, bu milletin namus, şeref ve haysiyetidir.

Çünkü ecdat, o toprakları bize kan dökerek kazandırmıştı. Biz de kan dökerek vermişizdir.

Yüzümüz aktır yani…

30 Ağustos zaferinden sonra tek zaferimiz, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’dır.

Tam 42 yıldır bize bu zaferi haram etmenin peşindedir kefere.

Biliniz ki, Kıbrıs davasını kaybedersek Türk Milleti çözülecek ve Anadolu’yu bile bize haram edeceklerdir.