ABD Temsilciler Meclisi, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ne uygulanan silah ambargosunun kaldırılmasını düzenleyen yasayı kabul etmesinin ardından yaşanan gelişmeleri ile Akdeniz’de dengeler değişmeye devam ediyor.

1987 yılından beridir ABD tarafından Kıbrıs Rum Yönetimine uygulanan silah ambargosunun kaldırılmasını salt ticari kaygılar ve silah endüstrisinin bir gereği daha açık bir ifade ile Fransa tarafından doldurulmaya başlanan yeni bir pazar’ı ele geçirme stratejisi olarak yorumlamak ambargonun kalkmasının olası sonuçlarını görememek ile eş anlamlı. 

Akdeniz’de “Soğuk Savaş”ta taraflar birbirlerinin restine rest ile karşılık vermeyi sürdürürken Kıbrıs Rum kesimi görüşme masasında dünyaya ilan ettiği barış ve çözüm iradesinin ! gölgesinde gerek Devlet bütçesi ile ordusunu güçlendirmeye hız verirken güney komşumuzdaki silahlanma normal sınırların üzerine çıkmış durumda.

Kıbrıs Rum Yönetiminin 10 milyar dolarlık silahlanma bütçesi ayırmasının elbette Kıbrıs sorununun müzakere masasında çözülmesine yönelik bir adım olarak düşünülmemeli.

Böylesi bir silahlanmanın, “Kıbrıs sorununa çözüm getirmek” için bir güvercin edasıyla barış mesajları vererek gözümüzün içine baka baka Rum yetkililerce yapılması, çılgınlıktan öte bir delilik değil de nedir?

Bunu görememek ve hala daha Kıbrıslı Rumların görüşme masasına otururken “barış”! istediklerini ve cesaretlendirilmeleri gerektiği noktasında ısrarı sürdürmek ise saflıktan öte bir saplantı, kör bir inanç.

Peki ABD, Kıbrıslı Rumlara uyguladığı silah ambargosunu kaldırma kararı ne ile neyi amaçlıyor, kime ne mesaj veriyor?

Bir akıl tutulması içerisinde cereyan eden tüm bu yaşananlar ile birlikte ABD yönetimi, Türk-Rus yakınlaşmasından duyduğu rahatsızlık ve tedirginliğini, Rum tarafının AB ile olan ilişkilerinde Kıbrıs Rum Yönetimi etki alanında ABD-AB dengesinin AB lehine bozuluyor olmasının yarattığı endişesini, Doğu Akdeniz hidrokarbon zenginlikleri üzerinde oynanan pay kapma yarışı ve Soğuk Savaş’ta oyun dışı kalma ihtimalini kabul etmeyeceğini, Türkiye-Libya mutabakatına karşı bir diplomatik hamle daha yaparak hala oyundayım mesajını vermek istemesini, S-400 ve F-35 krizlerinde Türkiye’nin restine rest ile karşılık verme güdüsünü ve Türkiye-Rusya-AB’ne karşı son koz olarak “stratejik ortak !” olarak Kıbrıslı Rumları kullanacağını ilan ediyor aslında.

Bir şey daha ilan ediyor aslında ABD yönetimi.

Kıbrıs’ta AB çatısı altında olası bir yeni bir ortaklığın ABD’nin bölgedeki jeopolitik çıkarları ile örtüşmediğini de ilan ediyor aslında, ABD Yönetimi. 

Peki hidrokarbon zenginlikler üzerinden devam eden “Soğuk Savaş”, dananın kuyruğunun kopacağı noktaya doğru giderken Akdeniz’in şımarık çocuğunun da silahlanma çılgınlığına devam ederken Kıbrıs sorununda çözüme katkı yapmayacağı da aşikar. 

Ve olası yeni bir anlaşmanın önündeki tek engelin, Rum zihniyeti ve dün olduğu gibi bugünde Rum zihniyetini kullanarak kendi çıkarlarını korumaya çalışan dünya devletleri olduğunu görmenin zamanı geldi.

Kıbrıs adası üzerinden Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yataklarına egemen olmak için devam eden “güç savaş”ında ABD’nin somut ve fiili olarak oyuna katılarak sahneye çıkmasının ilanından başka bir şey değil aslında tüm yaşananlar.

Ve ABD’nin Kıbrıs Rum Yönetimine silah ambargosunu kaldırma kararı ardından  Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

İstikrar mı yoksa olası bir düşük yoğunluklu çatışma sonrası yeni bir istikrarsızlık merkezi olarak Kıbrıs üzerindeki çıkarlarını korumaya devam etme oyunu mu sahneye konmakta, hep birlikte göreceğiz.

Doğu Akdeniz satrancında Kıbrıslı Rumların AB’nin elindeki koz olmaktan çıkaracak ve belki de sonrasında diplomatik olarak yalnızlaştıracak yeni bir dönem başlarken ABD’nin oyuna etkin bir şekilde ve tüm dengeleri alt üst ederek katılmasının en önemli sonucu ise Rum yönetiminin anavatan Türkiye için ciddi bir askeri tehdit olmadığından dolayı ne savaş olasılığı ne de Kıbrıs sorununa dair müzakere masasının Rum silahlanması ile birlikte sürdürülebilir yeni bir anlaşmadan daha da uzaklaşmış olması.

Doğu Akdeniz’deki satrançta taşların yeniden dağıtılmasının en önemli sonucu hidrokarbon paylaşımına dair devam eden medeniyetler çatışması veya “Soğuk Savaş”ta ABD’nin başlattığı ikinci perde ile Kıbrıslı Türklerin siyaseten varlığı ve Kıbrıs adası üzerindeki hakları daha görünür ve daha kabul edilir bir noktaya doğru gitmekte.

Doğu Akdeniz devam eden dünya siyasi tarihinin ikinci “Soğuk Savaş”ı veya medeniyetler çatışması sancılı da olsa yeni doğumlara gebe.