35 Yaşını dolduran egemen bir devlet yok sayılamaz, “birleşik federal Kıbrıs” safsatası uğruna yok edilemez 

İki gün sonra kanımız-canımızla kurduğumuz KKTC’nin 35. Kuruluş yıldönümünü kutlayacağız…

Bir Halkın ulaşabileceği en yüce, en onurlu mertebe, bağımsız-egemen devlet kurma aşamasıdır. Kıbrıs Türk Halkı, yüzyıllık varoluş mücadelesinde, inanılmaz özverilere katlanarak, kanını dökerek, canını vererek bu yüce aşamaya ulaşma onurunu elde etmiş ve kendi bağımsız-egemen devletini kurmuştur. Kurucusu ve eşit ortağı olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti devletinden, ortağı Rumlar tarafından silah zoruyla dışlandığı 1963 Aralık ayı sonundan itibaren, kendi ayrı bağımsız yönetimini oluşturan Kıbrıs Türk Halkı, bu yönetimini aşama aşama geliştirmiş ve 1974 Türk Barış Harekatı’nın sağladığı demokratik ve özgür koşullarda self-determinasyon hakkını kullanarak kendi bağımsız ve egemen Cumhuriyetini kurmuştur... Ne ki, hasbelkader bu devletin Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan Mustafa Akıncı, dün akşam düzenlediği basın toplantısında, KKTC’ye olan inançsızlığını belirtmiş, “iki devletli bir çözümün olamayacağını” iddia etmiş ve Rum tarafının bizi “azınlık” olarak nitelemesine, bize “azınlık hakları” önermesine karşın “tek çare federasyon” demeyi sürdürmüştür…

( Akıncı’nın açıklamalarını bir başka yazımda daha geniş olarak değerlendireceğim) NEREDEN NEREYE GELDİK KKTC’nin 35. kuruluş yıldönümünde herkes, nereden nereye geldiğimizi anımsamalı, 1974 öncesinin acı, yoksulluk, kan, ölüm, umutsuzluk dolu o karanlık günleri ile bugünleri kıyaslamalı ve bugün sahip olduğumuz herşeyin tek güvencesinin, Anavatan Türkiye’nin garantörlüğündeki bağımsız-egemen devletimiz olduğunu anlamalıdır...

1974 öncesinde 548 dolar olan kişi başına düşen milli gelir, bugün yıllardır yaşamın her alanında süren insanlık adına utanç verici, hukuk dışı ambargo ve izolasyonlara karşın eğer 12 bin doların üzerine çıkmışsa; her evin kapısı önünde 2 araba duruyorsa, her gencimiz yüksek öğrenim görüyorsa, 20 üniversitemizde Dünyanın dört bir yanından 100 bin öğrenci ve öğretim üyesi varsa, her yıl 1.5 milyon turist ülkemizi ziyaret ediyorsa, Dünyanın 80 ülkesi ile kendi limanlarımızdan ticaret yapıyorsak, on binlerce yabancı ülkemizdeki barış ve huzur ortamına hayran kalarak buradan mülk alıp bizimle birlikte yaşıyorsa, kendi ordumuza, polisimize, devlet kurumlarımıza sahipsek, Güneyde korka korka gezip tozduktan sonra orada kalmayıp güvenli sığınağımız olan kendi devletimize dönüp kendi evimizde geceleri rahat bir uyku çekiyorsak, sınırlarımız askerimizin, Mehmetçiğin korumasındaysa, devletimiz ve haklarımız Anavatanımızın koruma şemsiyesi altındaysa, her sıkıntımızda, her felakette Anavatanımız yanımızdaysa, yollarımızı, okullarımızı, hastanelerimizi, barajlarımızı, göletlerimizi, limanlarımızı, hava alanlarımızı Anavatanımız karşılık beklemeden yapıyorsa, her yıl egemenliğimizdeki deniz ve hava limanlarımızdan 1 milyondan fazla kişi giriş-çıkış yapıyorsa, tanımasalar bile adanın Kuzeyinde ayrı bir Halk, ayrı bir yönetim, ayrı bir hukuki varlık, ayrı bir demokrasi olduğu inkar edilemiyorsa, bunların değerini bilmeli ve genç nesillere de öğretmeliyiz...

DEĞERİNİ BİLELİM, NANKÖR OLMAYALIM 1974 öncesinde adanın %3’ünde insanlık adına utanç verici bir kuşatmada yaşarken, tarlalardan, hastanelerden, yollardan alınıp katledilirken, köylerimiz yakılıp yıkılırken, on binlercemiz göçmen kamplarında yaşarken, Rum devletinin, EOKA’cıların ve adaya gizlice sokulan 20 bin kişilik işgalci ve saldırgan Yunan ordusunun baskısı altında, katledilen, aşağılanan, horlanan, her türlü ayırımcılığa maruz bırakılan üçüncü sınıf vatandaşlar iken bugün kendi egemen-bağımsız devletimizin çatısı altında kendi kendimizi yönetiyorsak, örnek bir demokrasiye sahipsek, Anavatanımız her konuda hemen yanımızdaysa ve bizden hiçbirşeyi esirgemiyorsa, bunların değerini bilmeli ve genç kuşaklara da mukayeseli olarak anlatmalıyız...

Sadece anlatmamakla kalmamalı, 100 yıldır her kahrımızı çeken, en zor anlarımızda yanımızda olarak imdadımıza yetişen Anavatana karşı nankörlük de yapmamalıyız, vefalı olmalıyız…

Ayrıca, kimlerle yeniden ortaklık, yeniden birleşik Kıbrıs kurmaya zorlandığımızı da bir kez daha düşünmeliyiz…

Bunlar göz ardı edilerek, “1974 öncesi herşey daha iyiydi, KKTC uyduruk bir devlettir, tasfiye edilmelidir, Türk askeri adadan çıkmalıdır, Kıbrıs askersizleştirilmelidir, garantörlük kaldırılmalıdır, Rumlarla yeniden ortaklık ve birleşik Kıbrıs kurulmalıdır” denilemez....

Bunları diyenler ya ne yaptıklarını bilmiyorlar, ya da akıllarından zorları vardır…

1960-1963 döneminde Rumlarla ortaklık ve birleşik bir Kıbrıs kurmadık mı? Kendini bilmeyen 3 yaşındaki bir çocuk bile sıcak sobaya elini değdirip yandığı zaman bir kez daha o sobaya yanaşmaz…

Aynı şeyleri yaparak farklı sonuç beklemek aptallıktan başka bir şey değildir…

Acısını onca yıl çekmemize, bize onca pahalıya patlamasına, onca insanımızı katletmelerine karşın hala denenmişi yeniden denemek akıl karı mı?

KKTC’DEN GERİYE GİDİLEMEZ

Bu soylu ve onurlu aşamadan sonra geri dönüş asla söz konusu olamaz...

35 yaşına dolduran genç bir insanın görmezden gelinemeyeceği gibi, 35 yaşını dolduran, Halkıyla, Anayasasıyla, demokrasisiyle, Meclisiyle, hükümetiyle, mahkemeleriyle, ordusuyla, polisiyle, tüm kurumlarıyla, sivil toplum örgütleriyle dimdik ayakta olan bir devlet görmezden gelinemez, yok sayılamaz, tasfiye edilemez...

Hiçbir Halk egemenliğini ve bağımsızlığını kazandıktan, kendi devletini kurduktan sonra kendi gönlü ile geri karanlık, belirsiz, acı dolu günlere dönmez, bağımsızlık ve egemenliğinden, dış güçler istediği için vazgeçmez, kendisinin ve yeni kuşakların geleceğini tehlikeye atmaz, başka bir toplumun hegemonyası altına girmez, köleliği ve aşağılanmayı asla kabul etmez...

Oysa, Cumhuriyetimizin 35. kuruluş yıldönümünü kutladığımız bugünlerde bize empoze edilmek istenen hedef; bize her türlü kötülüğü yapan, aşağılayan, katleden, ambargo uygulayan, köylerimizi yakıp yıkan Rumlarla, “ Türkiye’nin garantörlüğünün olmayacağı veya sulandırılacağı, egemenliği olmayan iki cemaatten ve iki eyaletten oluşan, tek egemenliğe, tek devlete, tek halka, tek vatandaşlığa, tek kimliğe, tek ekonomiye dayalı birleşik federal Kıbrıs” kurmaktır…

Kısa sürede bizi Rum egemenliğine sokacak böyle bir safsata uğruna, devletimizden, bağımsızlığımızdan, egemenliğimizden ve topraklarımızdan vazgeçmemiz, manda yönetimini kabul etmemiz, Rum yönetimini bizim de meşru hükümetimiz olarak tanıyarak Rum boyunduruğuna girmemiz ve adadaki Türk varlığının son bulmasıdır...

Bir kere KKTC’yi ortadan kaldırdılar mı, Türk askerini bütünüyle adadan çıkarmak, Türk halkını yok etmek, Kıbrıs’ı Türkiye’den koparmak ve Türk etki sahasından uzaklaştırmak, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’deki Türk-Yunan dengesini Yunanistan lehine daha da bozmak, Akdeniz’deki stratejik Türk hakimiyetine son vermek, doğal kaynakları gasp etmek, Kıbrıs’ı tümüyle Rumlaştırmak ve Ege Adalarında yaptıkları gibi, Anadolu’ya karşı bir üs olarak kullanmak mümkün olacaktır. Dolayısı ile bizim, bir asırlık soylu bir varoluş mücadelesi sonucu kurduğumuz ve 35 yıldır tüm baskılara karşı savunduğumuz Cumhuriyetimizi kararlılıkla korumamız, sadece Kıbrıs’taki Türk varlığını savunmanın değil, Anadolu’daki Türk varlığını ve Doğu Akdeniz’deki stratejik-ekonomik Türk milli çıkarlarını savunmanın da gereğidir.

ANAVATANDAN KOPARILMAK İSTİYORUZ

Ne ilginçtir ki, Cumhuriyetimizin 35. kuruluş yıldönümünde bile, hala federal çözümden ve görüşmelerin başlamasından söz edilmektedir. Böylece kanımız, canımız, emeğimiz, terimiz ve binlerce şehidimiz sayesinde vatan yaptığımız topraklarımız elimizden alınmak, bağımsız-egemen devletimiz yok edilmek ve Halkımız Anavatanından koparılmak istenmektedir...

Bu dayatma emrivakiler temelinde bir “çözüm”, KKTC’nin tasfiye edilmesini, egemenliğimizin yok edilmesini, Rum nüfus içinde basit bir azınlık durumuna düşürülmemizi, adanın kısa sürede Rumlaşmasını ve Kıbrıs’ın Türkiye’den koparılmasını getirecektir...

Bu nedenle, artık “iki eyaletli-tek egemenlikli birleşik federal Kıbrıs” safsatası bir yana bırakılarak KKTC’den asla taviz verilmeyeceği her fırsatta haykırmalı, iki egemen devlete dayalı bir anlaşmada ısrar edilmeli ve buna temel olması için TANINMA talep edilmelidir...

Devletten, egemenlikten, Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünden, self-determinasyon hakkından asla vazgeçilmeyeceği, topraklarımızın Rum’a verilmesine ve içimize Rumların sokulmasına asla onay verilmeyeceği kararlılıkla ortaya konmalıdır...

Mukavemetçi Kıbrıs Türk Halkı, devletinin 35. kuruluş yıldönümünü bu kararlılıkla, bu duygu ve düşüncelerle kutlamaktadır. Halkımızın verdiği mesaj, bağımsız devleti korumak için Kuva-yı Milliye ruhu ile direniş mesajıdır. Bu devleti yerde bulmadık, bu devlet gökten zembille inmedi, bu devlet bize altın tepsi içinde hediye edilmedi....

Bir asırdan fazla süren acılarla, özverilerle, kahramanlıklarla dolu soylu bir varoluş savaşımının sonucunda kuruldu....

Kıbrıs Türk Halkı olarak, Cumhuriyetimizi ve topraklarımızı bu bilinç ve kararlılıkla koruyacak ve devletimizi sonsuza dek yaşatacağız...

Bu nedenle sonsuza dek bağımsızlık, sonsuza dek hürriyet, sonsuza dek KKTC diyoruz, demeye devam edeceğiz…