Keşke hiç gelmeseydi, yaşanmasaydı, yaşananlara tanık olmasaydık dediğiniz bir yıl var mı diye sorulsa, Kıbrıs Türk’ünün hatırı sayılır bir kesimi, 2019 üzerinde birleşir.

Keşke, hiç yaşanmasaydı, yaşamasaydık 2019 yılını.

2019 yılı, birçok şeyi aldı götürdü, söküp attı yüreğimizden de, vicdanımızdan da.

Siyasi görüşü olsun olmasın veya her ne olursa, 2019’da yaşanan birçok sorun veya mesele karşısında benzer duygularda bir araya geldi, Kıbrıs Türk’ü.

Kızdı, isyan etti, sövdü saydı ve yaşananlar ile daha umutsuz ve daha çaresiz olduğunu her defasında bir kez daha anladı, 2019 yılı içerisinde yaşadıklarından.

Bireysel ekonomik ve sosyal sorunlardan çok ötesini, toplumsal ve siyasal sorunların kendisini bu kadar olumsuz etkilediği, umutsuzluğa ve çaresizliğe sürüklediği, bir yıl yaşadı, Kıbrıs Türk’ü.

Öyle bir yıl ki, umutla karşılanan her yeni yıla dair inancında katili oldu, 2019.

Belki de en acısı, kısır siyasetin esiri haline getirilen Devletin çaresizliği oldu.

Ve Kıbrıs Türk toplumu, zihninde, yüreğinde ve vicdanında umutsuzluğa teslim oldu.

Eğer, bir toplumu oluşturan toplulukların, grupların, örgütlerin ve son noktada bireylerin, “ne değişecek” cümleciği karakteri ve ruhuna yerleşirse, tehlike çanları çalmaya başlar.

Ve 2019, tehlike çanlarının hiç durmadığı bir yıl oldu.

Devletin çatısında hüküm süren ve hatta Devletin kimliği olan siyasi istikrarsızlık ve ekonomik sorunlar ile birlikte üretmeyen kısır siyasi kadrolar, toplum zihninde umutsuzluğun ve çaresizliği kabul edişin yerleşmesinin ana nedeni, ne yazık ki.

Devlete ve kurumlarına, en başta da siyaset kurumuna güvenin ve inancın, umutsuzluk ve çaresizlik girdabı içerisinde eridiğini görememek veya umursamamak ise Meclis’in değişmeyen yüzlerinin ve bürokrasi kadrolarının izahatı olmayan ayıbı olarak hayatımızın bir parçası haline geldi.

2010 yılı ve sonrasında yaşanan istikrarsız ekonomik dönemlerin tümünün etkisi tüm yaşananların temellerinden biri.

Ancak Devlet erkini elinde tutan tüm Hükümetlerin ve siyasi kadrolarının bürokrasi yönetimi yanında sorunlara dair çözüm üretme noktasında çaba göstermemeleri, samimi olmamaları, toplumun sorunları ile ilgilenirmiş yapıp “fil dişi kulelerde” politikacılık oynamalarını ve bu oyunu utanmadan arlanmadan usanmadan sürdürmeleri, Kıbrıs Türk’ünün vicdanında, umut ve vatan dediği topraklara karşı beslediği inançta derin yaralar açmakta.

Ve 2019 yılı, böylesi bir toplumsal olgunun buhran noktasına geldiği, taşındığı bir yıl olarak geride kalıyor.

Ve geride kalırken 2019, Kıbrıs Türk’ü kendisini, trafikte, çevre sorunlarında, eğitim ve sağlık sistemindeki yetersizlikler karşısında, ekonomik sorunlar ile mücadele ederken, geleceğini kurma kavgasında ve yaşam döngüsü içerisinde karşılaştığı diğer her şeyde, yalnızlaştırılmasının bedelini öderken umut ve inancını da kaybetmeye başladığını görmenin, hatta böylesi bir toplumsal eğilimden korkmanın zamanı geldi.

Bu toprakların sorunları için tüm samimiyetinizle Kıbrıs Türk’ü ile birlikte mücadele ettiğinizi ispatlamanız ve yüreğinizi ortaya koyması gerekli, umutsuzluğumuzun ve çaresizliğimizin mimarları olan, Hükümet ve siyasi kadrolarının tüm aktörlerinin.

Ve unutmamalısınız ki, bahaneler belki size zaman kazandırır “fil dişi kulelerde” yaşamaya devam etmek için ancak günden güne de Kıbrıs Türk’ünün vicdanındaki yara ile birlikte öfkesini de büyütür.

2019 gibi bir yılın bir daha yaşanmaması ve daha da önemlisi Kıbrıs Türk’üne reva görülmemesi umudu ile.

Gidecek başka bir yeri olmayan bir toplumun, bin bir bedel ödeyerek üzerinde tutunmaya çalıştığı topraklara dair umudunun ve inancının, üretmeyen Devlet erkini elinde tutan Hükümetlerce günden güne ortadan kaldırılmasının bedelini ve yaratacağı sonuçları, düşünmenin ve üzerinizdeki ölü toprağını atmanın zamanı gelmedi mi?

2019 yılı, sorunlar yanında bir bahaneler yılı olarak geride kalırken Devleti yöneten tüm Hükümetler, Meclisin değişmeyen yüzleri ve siyasi kadrolar ile bürokratik kadrolar, bir kenara bırakın artık bahaneler ile yaşamayı.

Çünkü kimimizin vatan kimimizin memleket dediği şu küçücük toprak üzerinde “kırk Dervişiz, hepimiz birbirimizi iyi biliriz.”

Ve sorun kendinize, umudumuzu, inancımızı törpüleyen ve çaresizliğimizi artıranlar,  tehlike çanları kimin için çalıyor?