12 Aralık gecesi 3 TV’nin ortak yayınına katılan Akıncı, Garantörlüğün iptalini öngören Guterres belgesini savunurken, bir yığın laf kalabalığı yaptıktan sonra çok önemli bir itirafta bulunarak, “Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünün müzakere konusu olduğunu, bundan kaçmamak gerektiğini, 1960 sistemi yerine yeni bir güvenlik sistemi gerektiğini” söylemiştir…
Bu, Akıncı’nın Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğüne karşı çıktığını kanıtlayan en yeni itirafı olmuştur…
Bilindiği gibi garantörlüğün iptalini şart koşan taraf, Kıbrıs’ı Yunan yapmak isteyen Rum-Yunan ikilisi ve destekçisi emperyalist güçlerdir…
Nitekim, Rum-Yunan yetkilileri her fırsatta "AB ve BM içinde garantörlük ve garantörler olmaz. Garantörlük çağ dışıdır Garantörlükte ısrar edilirse çözüm olmaz. Sıfır asker, sıfır garanti olmalıdır" şeklinde konuşmaktadırlar..
AKINCI’NIN GÖREVİ
KKTC Cumhurbaşkanı olarak Akıncı’nın görevi, Rum-Yunan ikilisi ve emperyalizmin taleplerine kılıf geçirerek savunmak değil, KKTC Meclisi’nde 24 Şubat 2010’da oy birliğiyle alınan kararı savunarak “garantörlüğün aynen devamı kırmızı çizgimizdir” demektir…
Onlara “Garantörlük, 15 yıldır zaten AB içinde vardır ve AB Birincil Hukukudur…Üstelik bunu 2004’de AB’a girerken siz ve AB birlikte yaptınız…Dolayısıyla ‘Garantilerin, yabancı askerlerin AB Normlarına uygun olmadığını, çağdışı olduğunu, modasının geçtiğini’ iddia etmeniz gülünçtür...AB içinde garantörlük olmazsa, modası geçmişse nasıl olur da Almanya’nın 5 garantörü vardır? Nasıl olur da 15 yıldır AB’a üye olan Kıbrıs’ın 3 garantörü vardır?” demektir…
Ne ki Akıncı bunları söylemez, söyleyemez…
Çünkü onun misyonu “barış, çözüm, federasyon” masalları anlatarak garantörlüğü, egemenliği, bağımsızlığı, garantörlüğü yok etmek ve Türk askerini adadan çıkarıp, Türkiye’nin Kıbrıs ile, Türk Ulusunun Kıbrıs Türk’ü ile bağlarını koparmaktır…
MODASI GEÇMEZ
Daha önce yazdım, anlamadı…Belki bu kez anlar diye yine vurgulayım:
Garanti Anlaşmasının modası geçseydi, iptali gerekseydi ve AB müktesebatına aykırı olsaydı Rum tarafı 2004’de AB’a girerken bu anlaşmayı AB içine taşımazdı; AB de 3 garantörü olan “Kıbrıs”ı tam üye yapmazdı…
Oysa AB, Rum tarafına “sen Garanti Anlaşması ile bağlısın, Türkiye garantöründür, o nedenle üye olamazsın, garanti anlaşmasını iptal et de gel ” dememiştir…
Tam aksi AB, Rum tarafını Garanti Anlaşması ile birlikte tam üye yapmıştır..
Nasıl mı?
Şöyle:
AB hukukuna göre devletler üye olurken, taraf oldukları, ancak AB hukukuna ters olmayan uluslararası antlaşmaları da AB içinde devam ettirirler. Katılım anlaşması, tek tek tüm üye ülkelerin parlamentoları tarafından onaylanırken, ekinde olan uluslararası anlaşmalar da oylanır…
Bu çerçevede, Rum tarafının tüm Kıbrıs adına AB’a tam üye olmasıyla birlikte, Garanti ve İttifak Anlaşması ve Türkiye’nin, tek yanlı müdahale hakkı dahil, bu anlaşmadan kaynaklanan hakları ve sorumlulukları da tek tek tüm üye ülke parlamentolarınca onaylanmış ve AB Birincil Hukuku haline getirilmiştir.
İlaveten, Rum tarafı 2004’de AB üyesi olurken yaptığı katılım antlaşması ekinde yer alan 3 numaralı protokolün giriş kısmında “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği’ne katılması, (1960) Kuruluş Antlaşması’nın taraflarının hak ve yükümlülüklerini etkilemeyecektir” denilmektedir.
Kuruluş Anlaşmasının taraflarından biri Türkiye’dir..
Onaylanan 1960 Kuruluş Antlaşması’nın giriş bölümünde de açıkça Garanti Antlaşması’na gönderme yapılmaktadır.

Böylece “KIBRIS”ın AB üyesi olmasının 1960 Kuruluş Antlaşması’nın taraflarından olan Türkiye’nin hak ve yükümlülüklerini etkilemeyeceği” 3 no’lu protokolle güvenceye alınmıştır.
Görüldüğü gibi, Türkiye’nin Garanti ve İttifak Anlaşması’ndan doğan hak ve sorumluluklarının Rum tarafının AB üyeliği nedeniyle olumsuz yönde etkilenmeyeceği hususu, AB Birincil Hukuku ile korunmaktadır
OLLİ REN DE SÖYLEMİŞTİ
Bu nedenledir ki AB’nin genişlemeden sorumlu eski üyesi Olli Rehn, 21 Ocak 2009’da AB Komisyonu adına Avrupa Parlamentosu’nun sorularına verdiği yanıtta: “AB Komisyonu, Garanti Antlaşması’nın AB’nin üzerine tesis edildiği temel ilkelere ters olduğu yönündeki düşünceye/endişeye KATILMAMAKTADIR.” demiştir.
Rum-Yunan yetkililerinin “AB içinde garantörlük olmaz” şeklindeki iddialarına bu gerçeklerle yanıt vererek “Türk-Yunan dengesinin korunması açısından, garantörlüğün gerekli olduğunu vurgulamak, garantörlüğün, 2004’de AB’a girerken kendileri tarafından Birincil Hukuk yapıldığını” anımsatmak, KKTC Cumhurbaşkanı olarak Akıncı’nın görevidir..
Ne ki, bu görevi yapmak yerine, KKTC Cumhurbaşkanı olduğunu ve yaptığı yemini unutarak, Kuruluş Bildirgesini ve KKTC Meclisi’nin oybirliğiyle aldığı kararı paspas yapıp çiğneyerek, Tek güvencemiz Türkiye ile çatışarak ve halkı bölüp çatıştırarak Rum-Yunan taleplerinin lobiciliğini yapmakta, uzun laf salataları ile, garantörlüğe gerek olmadığı yönünde Halkı ikna etmeye çalışmaktadır…
Akıncı’nın garantörlüğe karşı bu tutumu, garantörlüğü savunan herkes ve tüm partiler tarafından Halka gösterilmeli ve her bireye ikna edici şekilde anlatılmalıdır.
Eğer bu yapılırsa, Halkın %90’ı garantörlüğün aynen devamını savunduğuna göre, sadece bu nedenle bile, Akıncı kesin olarak sandığa gömülecektir…