Levent Kırca’yı Kim Öldürdü?

Levent Kırca...
Ah be ağabey...
Ne yazacağım şimdi ben?
Ne söyleyeceğim, ne anlatacağım?
Yalçın Küçük, “kanser büyük üzüntü hastalığıdır” derdi. Ve ben hep karşı çıkardım; bilimsel açıklamalara girişirdim.
Saatlerdir düşünüyorum; Levent Kırca 2001 yılında kan kanserini yenmişti. Sonra ne oldu da, karaciğer kanserine yakalandı? Ve hemen üç ayda koşar gibi bu dünyadan nasıl göçüp gitti?
Saatlerdir düşünüyorum; Levent Kırca neden Ankara’daki faciayı duyduktan hemen sonra bizlere veda etti?
Yüreği bu büyük katliamı kaldıramadı mı?..
Levent Kırca’nın çektiği sancılar ülkesinin acılarıydı...
Levent Kırca da şiddetin kurbanıdır.
Kimimiz bombaların, kimimizi zalim acıların şiddetiyle ölüyoruz!
O kara kaplı deftere; Ankara’da kaybettiğimiz canlarla birlikte bir büyük sanatçının da adını ekleyin lütfen...
Bakınız... Siz!
Levent Kırca’yı her gördüğünüzde gülümsediniz; kahkaha attınız.
Ben!
Levent Kırca’yı her gördüğümde gözlerinden dökülen ıslaklıklara şahit oldum.
Hayır! O kendine üzülmeyi zul sayardı. Ülkesi için, halkı için ıslanırdı o yanaklar.
68 Kuşağı’nın idealist-romantik tüm devrimcileri gibi, ülkesinin bu cinnet günlerinden sorumluluk-suçluluk duyardı.
Kuşkusuz... Çoğu gibi sorumluluğu başkalarının omuzlarına yükleyerek sırça köşkünde yaşamayı sürdürebilirdi.
Yapmadı. Yapamadı.
Hep... Bir şey yapamamanın çaresizliğini hissetti.
Faşizme tahammülü yoktu.
Ortaçağ cinnetine tahammülü yoktu.
Makamdan-şöhretten feragat etti.
Çığlık attı sesi yettiği kadar.
Kimileri bunu siyaset yapıyor, slogan atıyor sandı.
Oysa... Sanatından başka silahı yoktu.
Onlarca yıl güldürdüğü halkından başka dayanağı yoktu.
Her yere koştu...
Sessiz Çığlık eylemlerine de katıldı; Silivri Cezaevi önündeki barikatlara da çıktı.
İşçi direnişlerinde de bulundu, zengin sofralarında da.
Hep anlattı, yaşanılan büyük zulmü.
Halkına cesaret aşısı yapmak istedi. Bu nedenle...
Bir despot tarafından sürekli mahkemelere verildi; polis gazı yutturuldu.
Eğitimli kötülük tarafından linç edilmek istendi.
Sahi...
Levent Kırca’yı kimin öldürdüğünü sanıyorsunuz siz?
Bana kızacaktır


Biliyorum...
Gerçek hümanist- içten barışsever Levent Kırca; bunları yazdığım için bana kızacaktır; “bırak beni Ankara’da ölen kardeşlerimizi yaz” diyecektir.
Söz Levent Kırca! Yitirdiğimiz canları da yazacağım. Çok yazacağım. Israrla yazacağım. Bu şeytani oyunların ortaya çıkarılması için elimden geleni yapacağım.
Senin de bildiğin gibi; terörün amacı, bireyin ruhunu kemirerek, toplumun altını oyarak korku rejimini kurmaktır. Amaç, tiranın buyruklarına koşulsuz itaat edilmesidir.
Levent Kırca!..
Biz de senin gibi bu zulme tahammül etmeyeceğiz.
Bezdirici, yıpratıcı, sistemli eziyetlere hiçbir zaman boyun eğmeyeceğiz.
Ama ne olur...
Bugün izin ver...
Halkımız adına sana minnet borcumuzu ödeyeyim.
Senin ruhunun yüceliğini, düşüncenin zenginliğini bir kez daha yazayım.
Seni halkının daha iyi tanımasına yardımcı olayım.
Evet... Bilir misiniz ki...
Levent Kırca iyi bir ressam ve heykeltıraş idi.
Sergi açmasını çok istedim. Hep “olur” dedi ama bir türlü yapmak istemedi. Belki de kendini o yeterlilikte görmüyordu. Oysa..
Zeki Müren’in yaptığı soyut resimleri gördüğümde de çok şaşırmıştım; bu tablolar da kendine “ressamım” diyen nice zanaatkarın yaptığından iyiydi.
Levent Kırca sergi yapmadı; hayata hep neşe katmayı tercih etti.
Tüm yasakların, dogmaların kalkanını, mizahın gücüyle delmeyi tercih etti.
Ülkenin üzeri siyah bir örtüyle kapatılmak istenirken, o tüm renkliliğiyle mizaha sarıldı.
Mizahla başkaldırdı.
Mizahla acılara merhem oldu.
Teşekkür borcu


Ah be Levent Kırca...
Ah be can dostum...
Ne çok sevildin.
Ve kimilerini ne çok kızdırdın; kendine düşman ettin! Gerçi...
Gücü elinde tuttuğunu sanan zorbalar, bağımsız düşünen kimi hasım olarak görmezler ki?
Onlara göre Levent Kırca, “haddini aşmıştı!”
Evet, kara bir tehlikeye karşı halkını uyardığı için haddini aşmıştı.
Evet, zorunlu kulluğa-köleliğe başını eğmediğin için haddini aşmıştı.
Evet, yüce gönüllü- vicdanlı olduğun için haddini aşmıştı.
Evet, açık sözlü- mert olduğun için haddini aşmıştı.
Peki...
“Levent Kırca haddini aştı” diyelim.
Hangi sanatçılar haddini aşmadı?
Pür heves- soluksuz fikir savaşına girip, köşeyi döndükten sonra eşyaya köle olanlar!
İktidara göre sürekli kılık değiştirenler!
Kim ne derse desin...
Levent Kırca sadece tiyatro sahnesinde oynadı.
Hayat sahnesinde adam gibi adamdı.
Sanatçıydı. Devrimciydi. Cesurdu. Fedakardı.
Soyu tükenmekte olan bir aydındı.
Levent Kırca!
Ağabeyimdi. Dostumdu. Yoldaşımdı.
Bunların ötesinde...
Vicdanını, düşüncesini ve gücünü halkı için kullanan büyük bir sanatçıydı.
Levent Kırca!
Tüm yaptıkları için teşekkür ederim.
Biliyorum ki adını tarihin sonsuzlar listesine yazdırıp, ölümsüzlüğe eriştin.
Ve sizler!
Levent Kırca’nın yiğit halkı...
Bugün... Büyük sanatçıyı son yolculuğunda yalnız bırakmayacağınızdan eminim. Evet...
Hakikatlerin boşa söylenmediği, mücadelenin boşa verilmediği bilinsin, görülsün...