Atatürk Florya köşkünden Küçükçekmece’ye doğru hareket etmektedir. Yanında sadece şoförü vardır. Birden tarlasını süren bir çiftçiye gözü takılır. Sabanın da koşulu öküzün yanında bir de eşek vardır. Şoförüne hemen arabayı durdurmasını söyler. Mustafa Kemal arabadan inip çiftçinin yanına gider.
-Kolay gelsin ağa.
-Sağ olasın bey! Hoş geldin. (Atatürk’ü tanımıyordur.)
-Hoş bulduk ağa. Yoldan geçerken ilgimi çekti, öküzün yanına neden eşek koydun.
Köylü bezgin bir ses tonuyla:
-Eşekle öküzün yan yana koyulmayacağını bende biliyorum, bunu bana mı söylüyorsun?
-Kime söyleyeyim ağa?
-Vergi memuruna söyle.
-Vergi memuruna mı?
-Evet bey, vergi memuruna. Bu sene ürünüm az oldu vergi borcumu ödeyemedim. Bir hafta önce vergi memuru geldi öküzün eşinin vergisini istedi. Ödeyemeyince “bu senin vergi borcunu karşılar” diyerek alıp gitti. Benim öküzün eşini sattılar, senin gibi beylerin sofrasına et sucuk yaptılar.
Mustafa Kemal çok sinirlenmiştir. Alışkanlığı gereği kaşlarını çatmıştır ve onun bu halini gören köylü:
-Bana neden kaşlarını çatıyorsun bey. Yalan söylediğimi mi sanıyorsun? Anlattıklarımın hepsi doğrudur istersen git Küçükçekmece Muhtarına sor.
Duruma iyice sinirlenen Atatürk:
-Neden kaymakama gidip durumu anlatmadın?
-Gittim bey.
-Kaymakam ne dedi?
-Git borcunu öde dedi.
-Sen de valiye gitseydin?
-Belli ki sen hiç valinin yanına gitmemişsin, halinden belli oluyor bey.
-Halimden belli mi oluyor?
-Evet bey gitseydin bilirdin.
-Neyi bilirdim ağa?
-Kapıdaki jandarmaların içeriye kimseyi almadığını.
Köylünün anlattıkları karşısında oldukça şaşıran ve sinirlenen Atatürk sözlerine şöyle devam etmiştir.
-Başvekil İsmet Paşa’ya bir telgraf çekip durumu neden anlatmadın?
-Güldürme beni bey. Başvekilin kulağı sağır duymaz diyor herkes.
-Pekala! Gazi Paşa’ya neden telgraf çekmedin?
-Onun da bir gözü kör görmez diyorlar. Hem sen zenginsin bey, otomobilin bile var. Bunları hiç işitmedin mi?
Atatürk cüzdanından para çıkartır ve köylüye uzatır. “Bunu kabul et ağa, öküzünün yanına bir eş alırsın.” der.