Toplumsal Dönüşümde Sivil Toplumun Rolü

KKTC’nde son on yılda olumlu bir gelişme olarak sivil toplum bilinci güçlenmeye başlamıştır.
Bu bilincin gelişmesindeki en önemli etken insanların eğitim seviyelerindeki yükselme, teknoloji sayesinde hızlı iletişim, haber alma kaynaklarına rahat ulaşım ve etkileşim, sosyal bilincin gelişmesi ve yürütülen yararlı çalışmaların bir getirisi olarak kazanılan farkındalıktır.
Buna rağmen KKTC’nde faaliyet gösteren STÖ’lerde Türkiye, Avrupa, ABD’de faaliyet gösteren STÖ’lerle mukayese edilebilecek gelişim geçekleşememiştir.
STÖ’lerin gelişememesinde siyasilerin rolü büyüktür.
Hep şüphe ile bakılan STÖ’lere destek olmak siyaset kurumunun işine gelmemiş, onların deneyimlerini de karar alma süreçlerine katmak ve toplumsal bütünlüğü pekiştirmek yerine ötelemeyi tercih etmişlerdir.
Ekip çalışmasına, katılımcılığa yatkın olmayan ‘ben bilirim ben yaparım’ siyasal mantığının da buradaki rolü büyüktür.
STÖ’lerin gelişememesinin ikinci büyük nedeni de Kıbrıs konusu ve ambargolardır.
Dünyada faaliyet gösteren sivil toplum ağlarına ‘networklere’ dâhil olamayan, ortak projelerde yer alamayan ve pek tabii finansman sıkıntısı çeken örgütler hedefledikleri ile değil ellerinde var olan imkânlarla katma değer yaratmaya çalışmakatadırlar.
Böylece demokrasinin, sosyal bilincin, katılımcılığın, sosyo-ekonomik kalkınmanın etkin gücü olarak kabul edilen sivil toplum örgütleri, toplumsal ve ülkesel olarak gelişimde üstlenmeleri gereken rolü ve katkıyı henüz yeteri kadar gerçekleştirememektedir.
***
Toplum haritasında ortak kültür oluşturan ve ortak hedefler için toplumu bir araya getiren en önemli etkenlerden biri olan sivil toplum örgütleri henüz kendi aralarında da dayanışma ve işbirliğini istenilen düzeye getirememiştir.
Aynı hedefler doğrultusunda çalışan dil, din, sınıf, kültür ve ekonomik düzey ayrımı gözetmeksizin işbirliği yapan sivil toplum örgütlerinin bulunduğu toplumlarda toplumsal barış, huzur, sosyal ve ekonomik gelişimin çok hızlı bir şekilde ilerlediğini ve sosyal bilincin, ortak vatandaşlık bilincinin, ortak kültürün sağlam temellere oturduğu görülmektedir.
Özellikle farklı kültürlerin bir zenginlik olarak görülmediği toplumlarda ayrımcılık, dışlama, ayrışma, ırkçılık gibi bölücü unsurların kalıcılaştığı ve iç barışın ve ortak geleceğin kırılma tehlikeleri yaşadığı bir gerçekliktir.
Farklılaşma ayrıca vatandaşlık temelinin ortadan kalkması ve ortak mücadele verilmesinin, dolayısı ile ilerlemenin önünde en büyük engeli teşkil etmektedir.
***
Birlik ve dayanışmaya temelinde, toplumsal bilinci geliştirmede sivil toplum örgütlerine çok önemli görev düşmektedir.
Hangi alanda faaliyet gösteriyor olurlarsa olsunlar çevreden, ekonomiye, eğitime, lobicilikten, sportif faaliyetlere kadar her alanda tabanla çalışan örgütler birlik ve dayanışma kültürünün yerleşmesi ve yayılmasında çok önemli bir yere sahiptir.
Bu konuda bir gelişimin gerçekleşmesi için öncelikle mevcut sivil toplum örgütlerinin dünya literatürüne girmiş olan kavramları öğrenmeleri ve içselleştirmeleri, gerekli eğitimlerden geçmeleri gerekmektedir.
Devletin ve politikalarının sivil toplumu birer karşıt olarak, muhalif bir yapılanma yeri olarak değil daha çok beklentilerin ve ihtiyaçların dile getirildiği, yürütülen çalışmalarla katılımcılığı sağlayan, bütüne katma değer katan, birer gönüllü demokratik çalışma zemini olduklarını kabul etmesi şarttır.
Ancak bu süreç sonrasında STÖ’ler daha etkin bir şekilde toplumsal dönüşümde gereken rolü üstlenebilecek ve sürdürülebilir katkıyı sağlayabileceklerdir.