TALAT’IN ACI İNTİKAMI

KKTC’de yeni Hükümet kuruldu.

Birçok kişi, bu Hükümetin kurulmasında Türkiye’nin Serdar Denktaş’ı istememesinin önemli bir rol oynadığını düşünse de, kazın ayağı öyle değil.

Türkiye’nin etkili ve yetkili makamları belki de ilk defa KKTC deki Hükümet formülü ile ilgilenmediler. Ne Türkiye’de koalisyon kurma derdindeki AK Parti’nin, ne de valizini toplayan Sayın Büyükelçi’nin gündeminde KKTC Hükümeti yoktu.

CTP ile UBP’nin Koalisyon kurmalarının altında, iki Parti liderinin şahsi inisiyatifleri yatıyor.

Doğrudur. 2013 seçimlerinden hemen önce Türkiye, Serdar Denktaş’ın başında olduğu DP-UG’nin kesinlikle koalisyonda yer almasını istemiyordu. Hatta CTP Parti Meclisinin hangi Parti ile koalisyon kurulacağına karar vereceği toplantı esnasında Beşir Atalay, Özkan Yorgancıoğlu’nu bu amaçla aramış, fakat tesadüfen bu telefon olayını öğrenen DP-UG MYK üyesi bir kişinin olayı Levent Özadam’a aktarması üzerine, Kıbrıstime haber sitesi bu telefonu aynı anda kamuoyuna duyurmuştu.

Kıbrıs Türk siyasetine “Alo Ben Beşir” olayı olarak geçen bu olayın duyulması üzerine, CTP Parti Meclisinde dengeler bir anda değişmiş ve UBP lehine olan ibre bir anda DPUG lehine dönmüştü.

Dolayısı ile DP-UG ile CTP’nin zorunlu nikahı bugüne kadar gelebilmişti.

O dönemde Talat, ısrarla CTP’nin UBP ile Hükümet kurması gerektiğini ve DP-UG den uzak durulması gerektiğini savunuyordu.

İddialara göre Beşir Atalay’a telefon açtıran kişi de Talat’dı. O dönemde Özkan Yorgancıoğlu ve ekibi DP-UG ile koalisyon kurulmasını savunan tarafta idi. Beşir Atalay’dan bu yönde

gelecek bir telefon, Özkan Yorgancıoğlu’nu ikna ederdi. Nitekim Beşir Atalay’ın telefonu gelir gelmez Yorgancıoğlu Parti Meclisine ara vermiş, acilen MYK’yı toplamış, MYK’dan UBP ile koalisyon kurulması yönünde tavsiye kararı çıkarmıştı. Fakat MYK toplantısı bitip Parti Meclisine döndüğünde, “Alo Ben Beşir” olayının patladığını görmüş, infial içindeki Parti Meclisine MYK’nın tavsiye kararını bile açıklayamamıştı.

Peki, Talat niçin DP-UG’yi istemiyordu. Kamuoyuna açıkladığı gibi gerçekten DP-UG’nin CTP’nin ciğerini sökeceğinden mi korkuyordu, yoksa başka bir amacı mı vardı.

Müsaadenizle anlatalım.

2010 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci kez aday olan Talat, Serdar Denktaş’ın kendisini desteklemese bile en azından tabanını serbest bırakacağını düşünüyordu. Esasen Serdar Denktaş’ın kendisine verdiği mesaj da bu yönde idi.

Hatta bir gece yarısı Serdar Denktaş’ın evine giderek kendisine adeta yalvarmış, kendisine destek vermesini istemiş, en azından Eroğlu’na destek vermeyip parti tabanını serbest bırakmasını istemişti.

Ne var ki Serdar Denktaş’ın başında bulunduğu DP-UG, Eroğlu’nu desteklemek yönünde karar aldığı gibi, Eroğlu’nun kazanması için muazzam bir kampanya da yürütmüştü. Hatta Serdar Denktaş, tabanını ikna edebilmek için Mağusa’da ki bir toplantıda “Ben Eroğlu ile senelerce uğraştım. Yenemedim. Bükemediğim bileği öperim” demişti.

Hatırlanacağı üzere Eroğlu, o seçimleri birinci turda birkaç yüz oy farkla kazanmıştı. Seçimler ikinci tura kalsa idi Talat’ın o seçimleri kazanması işten bile değildi.

Talat, o acı seçim yenilgisinin faturasını Serdar Denktaş’a kesti. Onu hiç affetmedi. İntikam için fırsat bekledi.

Önceki hafta, Koalisyon görüşmelerinin sonucunu Genişletilmiş Parti Meclisine açıklarken kendi görüşünü; “Bu işin DP-UG ile olması mümkün değil. Çünkü, DP-UG icraat peşinde değil.

Onlar her ne pahasına olursa olsun iktidar olma peşindeler…” diyerek DP-UG alternatifini ortadan kaldırmış ve Serdar Denktaş’ı muhalefete itmişti.

Herkes gibi Talat’da biliyordu ki Serdar Denktaş bu dönemde muhalefete hazır değildi. 2 yıllık iktidar döneminde tabanını büyük ölçüde küstürmüş ve kırmıştı. Tabanını tekrar toparlayabilmek için Bakanlıktan istifa etmiş ve Partinin başına dönmüştü.

Talat, Serdar Denktaş’a bu fırsatı vermedi. İktidarda Parti tabanını kaybeden Serdar Denktaş’ın muhalefette Partiyi tekrar toparlamasına imkan yoktu.

Böylece Talat, 2010 seçimlerinin intikamını Serdar Denktaş’tan çok ağır bir şekilde almış oldu.

Koalisyonun UBP ayağına gelince;

UBP Genel Başkanı Hüseyin Özgürgün, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kaybeden Eroğlu’nun faturayı kendisine kestiğini biliyordu. Eroğlu, yapılacak ilk UBP Kurultayında Özgürgün’ü sandığa gömeceğini her yerde söylüyordu.

Kurultayı kaybetmek demek, İrsen Küçük gibi siyasetten silinmek demekti Özgürgün için. Özgürgün ya kaderine razı olarak Partiyi Eroğlu’nun işaret edeceği kişiye teslim edecek veya dişe diş mücadele edecekti.

O ikinci yolu tercih etti.

Eroğlu’nun UBP delegesi üzerinde ki etkisini gayet iyi bildiği için, önce tüzük değişikliği yaparak Kurultay’da oy kullanma hakkını delegeden alarak üyelere verdi.

Ardından her ne pahasına olursa olsun CTP ile Koalisyona girmek için CTP’nin sürdüğü bütün şartları kabul etti. Böylece İktidar aşığı UBP tabanına “Umut” pompaladı. Son olarak ta Tahsin Ertuğruloğlu, Faiz Sucuoğlu, Kutlu Evren, Sunat Atun ve Kemal Dürüst gibi partinin güçlü isimlerine bakanlık vererek onlarla ittifak kurdu.

“Peki, bu koalisyonun ömrü ne kadar?” diye sorarsanız; UBP Kurultayı, bu koalisyonun ömrünü belirler. Yılsonuna doğru koalisyondan umduğunu bulamayan UBP tabanı kaynamaya başlar.

Siz en iyisi önümüzdeki yıl yapılacak bir erken seçime hazır olun.