Spor, din ve vicdan’a dair
Bi’defa peşinen Ramazan Ayı Bayramı’na ait Şeker Bayramı’nızı kutlarız. Cadılar, ayılar, Paskalya, Sevgililer, Chiristmas ve bitişiğindeki yılbaşı kutlamalarının yapıldığı bir ülkede Şeker’i kutlamamak inanan dostlara ayıp olurdu. Neden mi? E az buz değil, bir ay boyunca gün doğumundan batımına kadar olan süreçte fiziksel bi’detoks (arınma) işlemini gerçekleştirdi inanan dostlar. Açlık ve sususzluk bir yana, gün ışığındaki dünyevi işlerden de de uzak durdular maşallah. Kimisi orucunu tuttu, kimisi fakirlere yardım etti, kimisi bu’tip fiziksel ve sosyal fayda sağlayan aktiviteleri tüm yaşama yaydı, kimisi inanmadığına inandı, kimisi sığındı, kimisi reddetti. E herkesin gönlü Allah ile kendi arasında. İslamda küçücük bir oda içerisinde bir kul aracılığıyla (güya) günah çıkarma işlemi yok. Din ve vicdan özgürlüğü işleri var ya, işte aynen o hesap ve de günü gelince o hesapta muhasebe işlerine başvuracağız. Vicdan mı? E her sabah aynaya baktığımızda karşımızdakine hesap veririz ya, işte or’da vicdanla muhasebe başlar Allah tüketmesin bizi sabah sabah. E bu durumda vicdan için; ‘Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bildiren gerçek ve tek ahlak hocasıdır’ dersek olmaz mı? bal gibi olur. E din? Özetle ‘inanç ve de buna bağlı kurallar ve de değerler bütünü’ değil mi? E bu da tamam. Başka? Bunların bir de özgürlük vaziyetleri var ya; “Toplumdaki herkes özgür bi’şekilde istediği dinin vecibelerini yerine getirebilir” der bi’çok anayasa da. Bi’defa dedik ya “Allah ile kulun arasına hiçbir Allah’ın kulu giremez”. Bu süreçte Kendimiz eder, kendimiz buluruz hep. Sonuçta ne ekersek onu biçeriz. Hayat böyle bir döngü içerisinde mi? Kesinlikle evet. Kıbrıs’ın kuzeyinde özellikle yine bu aralar sosyal medyada ‘namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, şehâdet getirmek ve hacca gitme’ üzerinde birbirimizi yerken, spor dünyasında hep örnek aldığımız teknik direktör Jose Mourinho, futbolcular Sergio Ramos ve Wayne Rooney, basketbolcular Paul Gasol ve Cobe Braynt veya eski bisikletçi Lance Armstrong ve şampiyon bisikletçi Chris Froome, eski boks ustaları Muhammed Ali ve Mike Tyson sürekli olarak din bilginlerinden terapi dersleri alıyorlarmış. Bunlarla birlikte Katalanların mâbedi Camp Nou Arena’da da futbolcu soyunma odalarına bitişik bir de ibadet amaçlı küçük bir kilise var. Adamlar gerek maç öncesi, gerekse maç bitiminde veya gol esnasında ha’bir sağlı sollu istavroz çıkarmaya dursunlar, bu durum bizde olsa dinci diye kapının önüne koymakla kalmaz, bu süper yetenekleri bir de fişleyerek afaroz ederdik. Bizler din işlerini tartışaduralım, Avrupa Birliği ve Amerika’da bu konular üzerinde sporcu performanslarını arttırma amaçlı kürsüler kuruldu. Stres, kaygı ve korku yönetiminde din’e sarılan pek çok mental antrenör var artık. Takımdaşlık ve karşısındakini koruyup kollama adına Fair Play eğitimi içerisinde vicdan meselesi de inceleniyor arık. İşte, biz islâm’la uğraşırken, millet nelerle uğraşıyor. Sonuçta spor endüstrisendeki performans yönetiminde de bi’din ve vicdan meselesi var artık. Âmin!