Hukukun üstün kabul edildiği ülkelerde devletin en önemli görevlerinden biri fertlerin her alanda güvenliğini sağlamaktır. Bunun bir parçası da insanların özel hayatlarının ve gizli alanlarının emniyete alınıp haksız saldırılara karşı korunmasıdır. Devlet bu korumayı yasal düzenlemeler ile sağlamaya çalışırken diğer anayasal hak ve özgürlükleri ihlal etmeden, çağın gereklerine ve toplumun yapısına uygun davranış sergilemelidir.

Bunun yanında ceza hukuku çerçevesinde düzenlenecek ve hapislik cezası öngören kanunlarda çok titizlikle hazırlanmalı, suç ile ceza arasında orantı olmalı, herhangi bir yoruma açıklık bırakmayacak şekilde de somut ve kesin ifadeler içermelidir. Aksi taktirde yani soyut, muğlak ve çerçevesi belirli olmayan ifadeler karşısında yasanın uygulayıcıları olan polislerce keyfi davranış sergilenebilecek, haksız tutuklamalara ve hatta hapislik cezalarına sebebiyet verilebilecek; bunun yanında amacın dışına çıkılarak insanların haksız yere özgürlüklerinden mahrum kalmasına neden olunabilecektir.

Meclis’teki 4 partinin de genel kurulda oybirliğiyle kabul ettikleri “Özel Hayatın ve Hayatın Gizli Alanının Korunması Yasası” lafzıyla ve ruhuyla değerlendirildiğinde, adındaki amacın dışına çıkıldığını, insanların normal yaşamlarına müdahale içerdiğini, medyaya karşı korkutma güdüsüyle sansür görevi üstlendiğini, medyanın kamusal denetim adına haber yapma özgürlüğüne darbe vurduğunu, soyut, tanımsız ve muğlak bazı ifadeler sebebiyle yargının neredeyse en basit bilgi aktarımlarına karşı müdahale edip cezalandırma durumunda kalacağını ve yasadaki en hafif suçun bile sadece hapislikle cezalandırılacak kadar ölçüsüzce ağır olduğunu görebilmekteyiz.

Bu yasanın bilumum yerinde ifade bulan “gizliliğin ihlali”,”özel hayat”, hukuka aykırı ifşa” ve “gizlilik” gibi kelimelerinin teknik kapsamları ve tanımları bu kanunda yer almamaktadır. Gizlilik, ifşa veya özel hayatın ne olduğunun en azından çerçevesini çizecek bir tanımının yapılmış olması gerekirdi. Bu tanımsızlık karşısında uygulamada ciddi tartışmaların yaşanacağı aşikardır. Oysa böyle cezaya dayalı bir kanunun mümkün mertebe tartışmaya ve yoruma kapalı olması sağlanmalıydı.

Kamusal nitelik ölçütü bu yasada yer almadığı için neredeyse tüm haberleşmelerin yayınlanması içeriğinde yolsuzluk, rüşvet, cinayet, tecavüz, usulsüzlük yer alsa bile yasaklanmış bulunmaktadır. Suç ihtiva eden haberleşmelerin içeriği, ancak mağdur ve yakınları ile polis tarafından mahkemeye delil olarak verilecek olursa suç oluşturmayacaktır.

Sağlıklı ve şeffaf gazetecilik yapabilmek için basın üzerindeki devlet baskısının veya engellerinin minumum seviyede olması gerekir. Hukuki açıdan özgür ve güvenli bir ortam yanında, demokratik temelleri sağlam bir düşünce özgürlüğünün varlığı da bu noktada kaçınılmaz olmaktadır. Özellikle kamu yararı içeren haberlerin halka rahat ulaşabilmesi için gerekli özgürlükler sağlanmalı ve hatta bu konuda haber kaynaklarının zorla açıklanmamasına dair yasal güvenceler getirilmesi gerekmektedir.

Bu yasada suç olarak öngörülen davranışların neredeyse tümünde “Kast” unsurunun aranmaması ve kamusal yarar ölçütünün getirilmemesi nedeniyle hatayla, bilmeden veya yanlışlık sonucu iki kişi arasındaki haberleşmeyi öğrenmek, kaydetmek, ifşa etmek, elde etmek veya yayınlamak dahi hapislikle cezalandırılabilecektir.

Kişiler arasındaki haberleşmenin içeriğinde, suç işlenmesine dair beyanlar veya kamuyu çok yakından ilgilendirecek, kamu yararı taşıyacak derecede önem arz eden ifadeler yer alsa bile yasanın 5 (6)(A) ve 6 (4)(A) madde bendleri ile bunların 3. kişiler tarafından ifşa edilmesi yasaklanmıştır. Yine bu gibi haberleşmedeki taraflardan biri dahi, diğer tarafın iznini almadan bu konuşmaların içeriğini ifşa edemeyecektir.

Yasanın en garip, absürd ve tehlikeli düzenlemelerinden biri ise ‘Kişisel Veriler’ ile alakalı olan 8. maddesidir. Bu maddeye göre kişisel verilerin, o kişinin izni olmaksızın kaydedilmesi veya medyada yayınlanması 4 yıla kadar hapislik cezasıyla müeyyidelendirilmiştir. Yasaya baktığımızda ise, gerçek veya tüzel kişiyle ilgili her türlü kişisel bilginin, kişisel veri olarak tanımlandığını görmekteyiz. Buda demektir ki, herhangi bir kişiye ait olan en basit kişisel bilgiler olan mesleği, medeni hali, sevdiği müzik, üye olduğu dernekler, hobileri gibi hususları dahi izinsiz olarak kaydetmek veya basın-yayın yada sosyal medya yoluyla yaymak suç olacaktır. Eğer yayımladığınız o kişinin siyasal parti veya sendikayla olan bağı veya siyasi görüşleriyse verilecek hapislik cezası daha da ağırlaşmaktadır.

Yasanın 12. maddesindeki eksiklik ve muğlaklık nedeniyle de ortaya ilginç durumlar çıkmaktadır. Örneğin mektupla birisine karşı suç içeren tehditler veya hakaretler yapıldığında buna muhatap olan kişi, kendisine bu mektubu gönderenin izni olmaksızın bunu bizzat kendisi mahkemeye delil olarak sunamayacaktır.

Yasa kapsamında sadece gazetecilerin değil, ülkede yaşayan herkesin olduğunu ve özellikle facebook gibi sosyal paylaşım ortamlarında yer alanların ciddi hapislik tehlikesi altında bulunduklarını da belirtmek isteriz. Çünkü kişisel verilerin en fazla kullanıldığı, kaydedildiği ve yayımlandığı alan buraları olmaktadır.

Bu yasada daha birçok bunlara benzer düzenlemeler bulunmaktadır. Öngörülen hapislik cezaları basın-yayın yoluyla işlenmesi halinde ağırlaştırılmaktadır. Görüleceği üzere bu yasa ile aslında özel hayatın dışına çıkılarak insanların normal hayatına müdahale edilmekte, medyanın da kamusal denetim ve kamu yararına haber yapma görevi ise hapislik tehdidiyle engellenmeye çalışılmaktadır.

İyi irdelenmeden ve muhalefetin de uyurgezerliği nedeniyle layıkıyla tartışılmadan meclisten geçen bu yasanın acilen iptal edilip yerine çerçevesi belirlenmiş, modern hukuk anlayışına uygun, insan haklarını, düşünce özgürlüğünü ve medyanın kamusal haber verme hürriyetini de göz önüne alarak yenisinin tekrardan düzenlenmesi gerekmektedir.


HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ HAREKETİ
(a). Av. Barış Mamalı - Başkan