KABİNE DEĞİŞİKLİĞİ VE ATAMALAR

Oldum olası Milletvekillerinin Bakan yapılmasına karşı çıkmışımdır. Milletvekilleri yasama işi ile uğraşmalı, Bakanlık görevi o işi bilen teknokratlar tarafından yürütülmelidir.

DPUG Genel Başkanı Serdar Denktaş’ta düşünce yapısı itibari ile “Başkanlık Sistemi” taraftarıdır. Bu sistemin bir gereği olarak Bakanların teknokrat olmasından yanadır.

DP daha önce “Başkanlık Sistemi”ni ideolojik olarak savunan bir Parti idi. DPUG olduktan sonra bu konuyu gündeme alıp tartışamadık. Hala aynı fikirde miyiz bilmiyorum.

Son genel seçimler öncesi Serdar Denktaş’a “ Milletvekili adayları ile yapacağınız toplantıda lütfen Bakanları dışarıdan atayacağınızı söyleyin. Hepsi bilsin…” diye ricada bulunmuştuk. O ise yapılan o toplantıda bu düşünceyi ; “Sizin Milletvekili olmanız halkın takdiri. Hükümete gelirsek sizleri Bakan yapıp yapmamak ise benim takdirim. Hiç kimse benim bu yetkime müdahale etmeyi hele hele benimle pazarlık yapmayı aklından geçirmesin…” demiş, muhtemel Milletvekillerine gereken mesajı vermişti.

Bu konu bizim için önemli idi.

Çünkü yıllarca DP’nin başı Milletvekillerinin Bakan olma sevdası yüzünden derde girmişti.

Milletvekili illa Bakan olmak istiyor, bunun için kulis yapıyor, olmazsa tehdit ve şantaj yapıyor en sonunda da istifayı basıp başka partilere kapağı atıyordu.

Ne yazık ki Serdar Denktaş CTP ile Hükümet kurarken belkide Milletvekillerinin baskısı yüzünden bu düşüncesini uygulayamadı. Milletvekillerinden Bakan yaptı ve başına da iş açtı.

Yerel seçimlerde DPUG tam bir seçim yenilgisi yaşadı. Bunda DPUG’nin Hükümette yeterli performansı gösterememesinin ve tabanı ihmal etmesinin etkisi büyüktü elbette.

Serdar Denktaş’ın yapması gereken tabanın sesine kulak vermek ve kabine ile İlçe Başkanlarının istifasını istemek olmalıydı.

Yapmadı.

Kendisi istifa etmeye kalkıştı. Benimde içinde bulunduğum MYK, çok sert bir şekilde bu istifayı gündemine bile almayı ret etti..

Derken Sayın Arabacıoğlu’ nun haklı istifası gündeme geldi.

Bayram öncesi Serdar Denktaş ile görüştüğümde çok radikal kararlar alacağını sezmiştim.

Öyle de oldu. Kabine deki 2 Bakanı da görevden alarak 3 yeni Milletvekiline şans tanıdı.

Bu 3 Milletvekilin ortak özelliği 3 ü de Hükümetten ve bu Hükümetin işleyişinden şikâyetçi olmaları idi.

Serdar Denktaş bu arkadaşlara “Buyurun. Sürekli şikâyet edip eleştiriyordunuz. Kolaysa siz yapın” demek istedi sanıyorum.

Gelelim bürokraside ki atamalara.

Hepsi isabetli atamalar.

Bazıları “Yeni müşavir yaratılıyor” diye feryat etse de Serdar Denktaş gereğini yaptı. Siz hiç bu feryat edenlerden “Bravo serdar Denktaş’a. Partisinin baskısına rağmen atama yapmıyor ve yeni müşavir yaratmıyor” diye övgü duydunuz mu?

Müşavir yaratmamak bir tek DPUG’nin sorunu mu sanki bu ülkede.

Devlet Tiyatrolarına Halil İbrahim Doğan’ın atanması meselesine gelince; Halil İbrahim hoca, kefil olduğu bir mazbata meselesi yüzünden talihsiz bir şekilde birkaç gün mahkûm oldu. Kimsenin hatta kendisinin bile haberi yoktu tutuklanacağından .

Bazıları Serdar Denktaş “Nasıl böyle bir atama yapar” diye ortalığı ayağa kaldırdı.

Birincisi; Dediğim gibi Halil İbrahim Doğan’ın mazbata meselesinden kimsenin ve dolayısı ile Serdar Denktaş’ın da haberi yoktu.

İkincisi; Mazbata meselesi bu ülkenin kanayan bir yarasıdır. Uygulanan vahşi kapitalizmin bize armağanıdır. Mazbata mağduru olmak yüz kızartıcı bir suç değildir. Kamu görevine engel olmadığı gibi herhangi bir göreve atamaya da engel değildir.

Üçüncüsü; Serdar Denktaş çok değerli bir yakınını mazbata belası yüzünden kaybetmiştir. Serdar Denktaş, Halil İbrahim Doğan’ın mazbata yüzünden içerde olduğunu bilseydi bile, sırf bu belayı kamuoyunun gündemine getirmek için aynı atamayı yine yapardı.

Neticede bu kabine değişikliği ve atamalarla Hükümet, bir müddet daha kredi almış oldu.