Haftalar süren bir maraton un ardından UBP ve DPUG arasındaki ittifak bozuldu.
Gerçi siyasette 24 saat çok uzun bir süredir ve her an her türlü gelişme olabilir.
Ben bu yazıda yaşanan süreci bir politikacı veya gazeteci kimliği ile değil de, bir akademisyen kimliği ile yorumlamak ve objektif bir tahlilde bulunmak istiyorum.
Bana göre, ittifakın bozulmasından her iki parti ve onların yöneticileri de suçludur. Kimin hangi oranda suçlu olduğunun bir önemi ve faydası da yoktur.
İttifak zaten çok zor şartlarda kurulmuştu. Çünkü ittifakın başından beri İki partide de samimiyet ve güven sorunu vardı. İki Parti de birbirlerine karşı ön yargılı idi. UBP tabanı, “Serdar Denktaş güvenilmezdir” ön yargısını sürekli olarak işlerken, DP tabanı ise, 2010 yerel seçimlerinde UBP’nin “Bağımsız adaylar” çıkarmak sureti ile DP’ye attığı kazığı gündeme getiriyordu sürekli.
Tabandaki bu güven sorunu giderilmeden, bu ittifakın başarılı olması mümkün değildi elbette. Bunu da ancak iki partinin tavanı yani Milletvekilleri, Belediye Başkanları vs. gibi üst kademe yöneticileri ortadan kaldırabilirdi.
Ne yazık ki, her iki Partinin üst kademe yöneticileri arasında samimi olanlar azınlıkta, “Kasaba Politikacısı” dediğimiz siyaset tüccarları ise çoğunlukta idi.
Mesela, UBP içindeki Siyaset Tüccarları, kurultay hesapları ve kendi bölgelerindeki egemenlikleri zedeleneceği kaygusu ile bu işin olmaması için başından beri uğraşmış ve ortalığı karıştırmak için azami gayret göstermişlerdi.
Onlara göre; “UBP, Girne ve Mağusa gibi yerlerde DP’nin önünde oy almıştır. İttifakta, bu iki Ana Kenti DP’ye vermenin bir anlamı yoktur. DP, Hükümeti bozmayarak samimi davranmamıştır. Alanlı’yı da aday göstererek 26 kritik sayısını düşürmeyi ve UBP-DP koalisyon hükümeti alternatifini ortadan kaldırmaya çalışmaktadırlar. DP, şimdi veya ilerde UBP ile Hükümet etmeyi düşünmüyorsa ve CTP ile yolunda devam edecekse, biz niye bu seçimlerde DP’yi sırtımızda taşıyalım ve güçlü olduğumuz yerleri DP’ye ikram edelim…?”
Özellikle İskele’de Nazım Çavuşoğlu, Girne de Kutlu Evren ve Güzelyurt’da Kemal Dürüst, bölgelerinde ittifakın bozulması için olağanüstü kulis yapmışlardı.
İttifakın diğer kanadı DPUG’de ise bazı kişiler, UBP düşmanlığını siyasetten öte bir yaşam felsefesi haline getirmiş durumda idi.
Onlara göre; “DP’nin asıl hedefindeki parti CTP değil UBP’dir. Birleşik kaplar teorisinde olduğu gibi UBP küçülürse DP büyüyecektir. UBP şu anda en kötü dönemini yaşamaktadır. DP ise iktidardadır. UBP’nin yarısı da Ulusal Güçler vasıtası ile DP’ye geçmiştir. DP, UBP’ye tarihi bir hezimet yaşatacak konjüktürü yakalamışken, bu ittifakla UBP’yi kuyudan çıkaracaktır. Bu yanlıştır…”
Bu arkadaşlar, “Sağda Birlik” hedefine de, bu hedefin DPUG’de bir politika olarak benimsenmesine de karşı olan kişilerdir…
Neticede elbirliği ile bu ittifak bozulmuştur. Görünen o ki; CTP bu seçimlerden büyük bir başarı ile çıkacak, belki de Belediye sayısını umduğundan daha da yükseğe taşıyacaktır...
Bunu önlemenin tek yolu; Sağ Tabanın sandıkta birleşmesidir.
Sağ taban sağduyulu davranır ve bölgesindeki en güçlü Sağ adayı desteklerse, CTP’nin hevesi kursağında kalabilir.
Tersi olması halinde, bu ittifakı bozanlar bunun faturasını da ödemek durumundadırlar.
KKTC siyaset tarihinde seçimlerden başarısız çıkan hiçbir politikacının; “Beceremedim” deyip siyasete nokta koyduğuna şahit olmadık şimdiye kadar.
Muhtemelen yine öyle olacak ve her iki Partinin de yöneticileri, birbirilerini suçlayarak veya başka mazeretler ileri sürerek, niye başarısız olduklarını izah edecek ve “Durmak yok. Yola devam” diyeceklerdir.
Görünen o ki; bu saatten sonra “Sağda Birlik” lafı buzdolabına kaldırılmıştır. Bu durum Sağda yeni oluşumların önünü de açacaktır.
Henüz her şey için geç değildir. 2010 yılındaki yerel seçimlerde de ittifak bozulmuş, son anda tekrar kotarılmıştı.
Umudumuzu kaybetmemek için birçok sebep var.
Bekleyelim, görelim ....