IRKÇI KİM?

Gazeteci Ali Kişmir, 6 Ekimde yayınladığı bir yazısında Türkiye kökenli vatandaşların kendilerini ısrarla ötekileştirdiklerini, Kıbrıs Türk Halkı ile entegrasyonu bir türlü başaramadıklarını, ayrılıkçı dernekler kurduklarını, din dil, ırk ayrımı yaptıklarını, her fırsatta Kıbrıslı Türklere hakaret ettiklerini, sonra da kalkıp Kıbrıslı Türklerin “Irkçılık” yaptığından şikâyet ettiklerini yazdı.

Ona göre, kendileri yurtseverdi. Türkiye’ye ve İngiltere’ye gittiklerinde oranın kültürüne saygı duyuyorlardı. Dolayısı ile Kıbrıs’a sonradan gelenlerin de Kıbrıs kültürüne saygılı olmasını beklediklerini bunun da doğal olduğunu söyledi.

Ali Kişmir, eli kalem tutan, kafası çalışan, ağzı da laf yapan iyi bir entelektüeldir.

Ayrıca benzerleri gibi Irkçı-Solcu fikirlerini, “Yurtseverlik” sosuna bandırıp halka sunmakta oldukça da mahirdir.

Sevgili Ali Kişmir’e cevap vermeden önce, IRKÇILIK kavramından ne anladığımızı yazmamız gerekiyor ki okuyanların kafası karışmasın.

Irkçılık klasik anlamda; “Bir Irkın yüceltilerek diğer Irkların aşağılanıp ezilmesi” anlamına geliyorken, son yıllarda anlam değiştirerek; “Bir toplumdaki çoğunluğun, azınlık olarak gördüğü bir başka bölümü dışlaması, ötekileştirmesi ve bazı haklarını gasp etmesi” olarak tarif edilmektedir. (Bkz, Ruh Bilimleri Sözlüğü)

Bu manada Kıbrıs’ta bir ırkçılık var mıdır, yok mudur? Sorusuna cevap aramamız gerekmektedir.

Bu soruya en doğru cevabı, kendisine ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapıldığını düşünen Türkiye kökenli vatandaşlar verebilir.

Çünkü toplumun başat kısmını yani çoğunluğunu oluşturan Kıbrıs kökenli kardeşlerimizin, bu tür bir ayrımın varlığından haberleri dahi yoktur.

Bunu bir başka yazar Dr. Çiğdem Dürüst Hanım bir yazısında çok güzel özetleyerek demiştir ki; “Toplumsal yapı içerisinde ayrımcılığa neden olan koşullar, avantajlı kesimler tarafından yok sayıldığından görülmez ve normal kabul edilir. Avantajlı çoğunluk, yok sayarak bir ayrımcılığa zemin yarattığının farkında değildir…”

Meselenin bam teli de budur.

Kıbrıs Türkü, toplumda bir ayrımcılık olduğunun farkında olmadığı gibi “Ayrımcılık” sözünden dahi dehşete düşer. Ayrımcılık yapanı lanetler ve derhal tepki gösterir. Ama söylemine bile karşı oldukları ayrımcılığın, fiili olarak Solcu-Rumcu Aydınlar tarafından söylemle, KKTC’yi 40 yıldır idare eden yöneticiler tarafından fiilen yapıldığını, Türkiye kökenli vatandaşların ikinci sınıf vatandaş muamelesine tabi tutulduğunu görmezler veya sorgulamazlar.

Bu durum da son derece normaldir.

Benim Lefkoşa doğumlu komşum Ayşe teyze veya Celal bey’in, Devlette ki 186 adet Müdür’ün (Barem 18 A) veya 19 adet Müsteşarın (Barem 19) içerisinde kaç tane Yeni Kıbrıslı, kaç tane Eski Kıbrıslı olduğu umurunda değildir. Onlar bürokrasinin düzgün işleyip işlemediğine bakarlar.

Baf doğumlu çiftçi Hasan dayı da, Elli binleri aşan Türkiye kökenli vatandaşların yıllardan beri Mecliste niçin 2 veya 3 Milletvekili ile temsil edildiklerini sorgulamaz. Milletvekili veya Bakanların doğum yerlerini sormayı bile ayıp sayar.

Kendi kızı da bir avukat olan Larnaka doğumlu Hüseyin bey, yargı kurumunun iki önemli ayağı olan savcı ve hakimlerin arasında niye bir tane Türkiye kökenli hukukçunun olmadığını sormaz. Onun gözünde tıkanmış ve çökmüş adalet sistemimiz, batan devlet gemisinin en bariz göstergesidir. Yavaş işleyen adalet sistemimizde hâkimlerin ve savcıların doğum yeri veya kökeni Larnakalı Hüseyin bey’i ilgilendirmez bile…

Aynı şekilde Luricina doğumlu hayvancı Mehmet bey’de Polis teşkilatında yüzlerce Türkiye kökenli polis varken bu polislerin niçin çavuşluktan veya teğmenlikten yukarı terfi alamadıkları sorusunu aklına bile getirmez.

Ne var ki, Türkiye kökenlilerin yüreğini yaralayan yukarıdaki sorulara benzer birçok sorunun Kıbrıs kökenli kardeşlerimizin gündemine olmaması, ülkemizde ırkçılık boyutuna varan ayrımcılığı ortadan kaldırmıyor.

Israrla ve üzerine basa basa söylüyoruz. Bu toplumda 1571 Göçmeni Eski Kıbrıslılarla, 1974 Göçmeni Yeni Kıbrıslılar arasında hiçbir ayrımcılık veya kökenden kaynaklanan herhangi bir problem yoktur. 40 yıldan beridir kız alıp kız veren bu iki toplum artık kaynaşmış et ve tırnak gibi olmuştur.

Problem iki halk arasında değil, 1974 göçmeni vatandaşlarla, gizli ırkçılık hastalığından bir türlü kurtulamayan tepe noktadaki yöneticiler ve onlarla gizli bir ittifak içerisinde olan Irkçı-Solcu yarım porsiyon aydın arasındadır.

Netice itibari ile “Sorun Yoktur” demekle sorun ortadan kalkmıyor sevgili Ali Kişmir.

Biz, bu soruları kendine soran ve bu toplumda her türlü ayrımcılığa karşı olan sağduyulu Kıbrıs kökenli kardeşlerimizle birlikte bu sorunların üzerine gideceğiz ve ülkemizde fitne ve fesat tohumlarının ekilmesine asla müsaade etmeyeceğiz.