Lefkoşa, 21 Eylül 14: BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide, Politis gazetesinde yer alan söyleşisinde “Kıbrıs’ın, Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü yüzünden birçok fırsatı kaçırdığını”  vurguladı.

Politis gazetesi: “Kıbrıs Çözümsüzlük Yüzünden Fırsatlar Kaçırıyor – Espen Barth Eide ‘Politis’ ve ‘Kıbrıs’ Gazetelerine Verdiği Ortak Söyleşisinde stratejisini Açıklıyor ve İyimser Olduğunu Belirtiyor” başlıkları altında verdiği haberinde, BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Eide’yle Perşembe günü gerçekleştirilen bir röportaja geniş yer verdi.

Eide’nin röportajının tam metni ise şöyle:

“Soru: Dini liderlerin ve işadamlarının liderleri geçerek, aralarındaki sorunları çözüyor gibi görünmeleri ilginçtir..

Yanıt: Bu izlenim bende de var. Ticaret Odalarıyla gerçekleştirdiğim görüşme, bugünkü durumda fonksiyonel olarak nasıl çalışacakları konusunda pratik fikirleri olması sebebiyle özellikle önemliydi. Şu anda Kıbrıs, çözümsüzlük sebebiyle fırsatlar kaçırıyor. Orta Doğu’nun karmaşa içerisinde olduğu ve birçok şirket, güvenli yatırım merkezleri aradıkları bir sırada, Kıbrıs buna uygun olabilecekken, siyasi risk sebebiyle birçok yatırım gelmiyor. Kimse gelecekten emin olmadığı için atıl durumda olan limanlar ve araziler de var. Liste uzun. PRIO tarafından hazırlanan ve bu tartışmanın temellerini belirleyen, yeterince iyi olmasına karşın daha da geliştirilebilecek bir rapor bulunuyor. Bu konuda Dünya Ekonomi Formu’nun katkısı olmasını umuyorum.

Soru: Diplomatlar mezarlığı olarak adlandırılan bir soruna sizin katkınız ne olabilir ve soruna bakış açımızda neyin değişmesi gerektiğine inanıyorsunuz?

Yanıt: Bu hafta, iki liderin ikinci aşamanın tamamlandığı, tüm konulara ilişkin tezlerin masaya konduğu ve özlü müzakereye geçildiği konusunda anlaşmalarını sağladık. Tüm konuların birbiriyle ilişkili olduğunu biliyoruz, ancak her görüşmede her şeyi aynı anda görüşemeyiz. Gerekli olan ve liderlerin benden beklediği şey, nihai müzakereye götürecek yapının belirlenmesidir. Anlaşmazlıklar vizyonsuz taktik hareketleriyle çözülemez. Sunacağım şey, statüko aleyhine ve çözümün lehine hiç olmadığı kadar güçlü argümanların olduğu tezidir. Neyin yanlış gidebileceğini sürekli düşünmek zorunda olduğun bir makamda, Savunma Bakanı olarak görev yapmış olmamdan ötürü edindiğim tecrübelere dayanarak, Avrupa ve Orta Doğudaki durumun Soğuk Savaş döneminden bile kötü olduğunu söyleyebilirim. Kıbrıs’taki çözümsüzlük durumu sabit olsa bile, her zaman böyle kalacağından ve beş yıl sonra değişmeyeceğinden emin olamazsınız.

Soru: Çözümün parametrelerinin onlarca yıldır az-çok biliniyor olmasına karşın, Kıbrıs sorununun çözümsüz kalmasının sebebinin ne olduğunu düşünüyorsunuz?

Yanıt: Çözümsüzlük bir şekilde kurumsallaştı. İki taraf da resmi olarak çözümsüzlüğü kabul edilemez varsaysa da, bu durum, müdahil tarafların stratejik düşünmelerine imkan vermeyecek şekilde pratikte devam etti. Ayrıca, 2004 yılında Annan Planı büyük beklentiler yaratsa da, reddedilmesinin ardından Kıbrıs sorununda, hem uluslararası alanda hem de belki burada da yorgunluk yarattı. Ancak bir an gelir ve daha uzun süreli sorunlar bile biter. Örnek olarak, Norveç ile SSCB-Rusya arasında 40 yıl sürdükten sonra çözülen deniz sınırı sorununu verebiliriz.

Soru: Müzakerelerde, liderliklere ve basın organlarına çarpıtmalar yapma imkanını veren bir şeffaflık eksikliği var. Bu sorun nasıl aşılabilir ve toplum müzakerelere nasıl müdahil olabilir?

Yanıt: Mümkün olduğu kadar açık olduğumuz bir gelenekten geliyorum, ancak İskandinavyalıların bile bazı sırları vardır. Süreçte şeffaflık olması önemlidir ve bu yönde hareket etmeye çalışacağım. Ancak, sonuçta benim müzakerelerim olmadığı için bu bizzat liderlere bağlıdır. Genel olarak bir toplumun Dünya Ekonomik Formu’nda çok sevdiğimiz bir kelime olan, birçok “stakeholders” (ilgili taraflar) sahibi olduğuna inanıyorum. Liderleri, özel sektörü, Sivil Toplum Örgütlerini, akademisyenleri ve Basını kastediyorum. Bu yüzden, her şeyin liderler düzeyinde kalmasını öngören yaklaşım eski modadır. Ancak basın organları da, cesur bir liderin, girişimleri sonuca ulaşmadan tehlikeye atmamak için konuşmak istemeyeceği konular olacağını anlaması gerekir. En iyisi, sürecin mümkün olduğunca şeffaf olması, böylece sızıntılara daha az ihtiyaç duyulmasıdır. Böylece, az ve önemli olanlar daha kolay gizli tutulur. Her şeyi gizlemeye çalışırsan, tuhaf bir şekilde her şey sızar.

Soru: İki taraf arasında eksik olan en büyük şey güven. Ayrıca güven yaratıcı önlemlerde de ilerleme görmedik.

Yanıt: Yarın bildiğim kadarıyla Lefkoşa’da Ralli gerçekleşiyor (Kıbrıs Rallisi’nin Cuma günkü ayağının işgal bölgelerinden de geçeceğine atıfta bulunuyor).

Soru: Evet, ancak insanların hayatlarını olumlu yönde etkileyecek ve bir çözümün perspektiflerini gösterecek bir önlem yok. Kıbrıs Rum tarafının kapalı bölge Maraş’ın iadesi önerisi hala beklemede...

Yanıt: Telekomünikasyon konusunda da gerçekleşebilecek, kendi ülkende “dolaşımla” (roaming) konuşamayacağın için “dolaşım” olarak isimlendirilemeyen bir anlaşma var. Bunlar, ilk önce çözülmesi, isimlerinin ise sonra konulması gereken konulardır.

Soru: Liderler arasında güven var mı?

Yanıt: Evet, liderler arasında iyi bir kimya olduğunu düşünüyorum. Sayın Mavroyannis’in eşinin cenazesine katıldığımda Sayın Özersayın da orada olması olumludur. Önemli konularda uzlaşmazlık olsa da kişisel bir ilişki var. Eğer iki taraftaki liderlikler, ortak bir sorunun sadece ortak bir çözümünün olabileceğinde uzlaşıyorlarsa, o zaman bir tarafın diğerine yardım etmesi gerektiğini anlamalıdırlar.

Soru: Sayın  Eroğlu’nun Kasım ayında Kıbrıs Türk liderliğine yeniden aday olduğunu duyurma olasılığı var. Seçim süreci sebebiyle müzakerelerin Nisan ayına kadar donmasından endişe etmiyor musunuz?

Yanıt: Bu tek başına, şimdiden harekete geçmemiz gereken bir argümandır. Kıbrıs sorunu, Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türkler arasındaki ilişkilere bağlıdır, o dönemin liderinin kim olacağıyla ilişkisi yoktur. Siyasi liderlikler, mantıken hiçbir zaman yüzde yüz’e ulaşmasa bile, o liderliği isteyenleri de kapsayacak şekilde ortak görüş oluşturacak şekilde organize olmalıdır. Her toplumun her zaman bir lideri olacaktır ve bu makam kişiden bağımsız olarak bir sorumluluk gerektirir. Örneğin, yeni bir lider seçilirse baştan başlamamız mümkün değildir.

Soru: Büyük görüş ayrılığı olan başlıklardan biri de güvenlik başlığıdır. Ülkenin güvenliğinin alternatif garantörünün NATO olabileceği görüşü var mıdır? Ne düşünüyorsunuz?

Yanıt: Görüşlerini anlayabilmek için garantör güçlerle görüşüyorum ve görüşmeye devam edeceğim. Bu yüzden, daha fazla şey söylemeyeceğim. Ancak, bu sorunun çözülebilir olduğu izlenimi mevcuttur. Çünkü güvenlik ortak bir unsurdur. Biri isterse evinde kilitli kalıp kapısının önüne de bir koruma koyabilir ancak gerçek güvenlik, karşı taraftan yaklaşan yada uzun vadeli bir tehdidin olmamasıdır. Güvenlik duygusu ortaklaşa yaratılacaktır. İki taraf farklı şeyler arayabilirler ancak taraflardan birinin askeri bir girişime niyeti olmadığını düşündüğümden, garantör güçlerin bazı müdahilliği gerekse de sorunun çözülebileceğine inanıyorum. Elbette bazıları, diğerlerinden daha büyük adımlar atmaya çağırılacaklar.

Soru: Güvenlik konusunda NATO yerine AB bir rol üstlenebilir mi?

Yanıt: Tüm garantör güçler NATO’nun üyesi. Hepsi AB’nin üyesi değil. Bu, herhangi bir yere üye olmanızı önerdiğim anlamına gelmiyor, bu Kıbrıs’ta ulusal düzeyde alınacak bir karardır. Ancak güvenliğin NATO’yu ilgilendirmeyen bir boyutunun olmasına imkan yoktur.

Soru: Başkan Anastasiadis, Ankara’dan bazı adımlar beklediğini söylemişti. Türkiye’nin Kıbrıs Rum tarafının güveninin kazanabilmek için yapabileceği şeyler olduğunu düşünüyor musunuz?

Yanıt: Sayın Davutoğlu Kuzey’de bulunduğu sırada yaptığı konuşmada, Türkiye’nin ortak açıklama temelinde bir çözümü desteklediğine dair ifadeler kullandı. Bu yüzden, evet, bir olasılık olduğuna inanıyorum ve bu tür bir eylemi memnunlukla karşılarım.

Soru: Ancak Sayın Davutoğlu, Türkiye’nin hızlı bir çözüm istediğini ve bu olmazsa tüm tarafların sorunun çözülmediğini kabul edip birlikte alternatif bir çözüm bulmaları gerektiğini de söyledi…

Yanıt: Türkiye’nin çözüm istediğine dair çok net bir izlenimim var, ancak sanırım bu tür açıklamalar zaman zaman baskı yapmak amaçlı yapılıyor. Birisinin, sonsuza kadar devam edemeyeceğimizi söylemesinin çeşitli yolları vardır. Ben bunu bir ‘B Planı’ çağrısı olarak yorumlamıyorum. Aralarında liderlerin ve Kıbrıs dışında kişilerinin de bulunduğunu birçok kişinin artık statükoyu kabul edilemez varsaydığını ve olayların artık ilerlemesi gerektiğini vurgulamak istediklerini düşünüyorum. Bunları yön değiştirme çağrısı olarak yorumlamamak gerekir.

Eğer bu adanın ötesine bakarsanız, çok daha büyük sorunların olduğunu görürsünüz. Güvenlik Konseyi’nde Suriye ve Ukrayna konusunda görüş birliği yoktur. Ancak Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi arasında, Kıbrıs sorunu konusunda, sorunun liderlerin tek devlet, iki toplumlu, iki kesimli, siyasi eşitliğe sahip federasyon söylemleri temelinde çözülmesi gerektiği konusunda fikir birliği vardır. Sizin yerinizde olsam, uluslar arası alanda çok az uzlaşı varken bu uzlaşıyı kullanırdım.

Soru: Ban Ki Moon’da, Kıbrıs’ta çözümün BM için stratejik öneme sahip olduğunu söylerken bunu mu kastediyordu?

Yanıt: Bunu kastediyor ama sadece bunu değil. Bölgenizde Tunus’ta sorunlar var, Libya çökmenin eşiğinde, Mısır iki ayaklanmayı yeni geçirdi, Filistin’de Hamas El Fetih’le çatışıyor, bir milyon Suriyeli Lübnan’da bulunuyor. Bu Lübnan’ın dörtte birinin Suriyeli olduğu anlamına geliyor. Çok zor bir durum. Irak ve Suriye birlikte çöküyorlar. Soğuk Savaş sonrasında oluşan dünya düzeni yıkılıyor. Kıbrıs, şiddetin olmadığı bir barış ve istikrar adasıdır. Sorunu çözerek halkınıza ve dış dünyaya göndereceğiniz mesaj da istikrar mesajı olacaktır.

Soru: Enerji güvenliğinin ve birleşik bir Kıbrıs’ın bölgesel enerji pazarında rol oynadığını düşünüyoruz. Kıbrıs’ın şu anki seçenekleri, miktarlar sebebiyle kısıtlı görünüyor, ancak şu anda yeni yataklar konusunda gerçekleşen araştırmaların başarıya ulaşması durumunda çözüm isteğinin daha da güçleneceğini düşünüyor musunuz?

Yanıt: Ne kadar çok doğal gaz bulursanız çözüm argümanlarının o kadar fazla olacağını ve bunları paylaşacağınız ortak bir ekonomi için nedenlerinizin daha fazla olacağını sanıyorum. LNG yöntemiyle ya da boru hattı yöntemiyle taşınma konusunda özgürce seçim yapabileceksiniz. Kıbrıs’ın ekonomiyi  temel almayan, siyasi sebeplere dayalı bir karara varması gerçekten hoş olmayacak. Müzakerelerin bir parçası olmadığı için bu konuyla ilgilenmiyorum. Ancak seçiminiz, birlikte daha mı zengin yoksa ayrı ayrı daha az mı zengin olacağınız arasındadır. Şahsen hangisini söyleyeceğimi biliyorum.

“YENİ AŞAMA SIFIRDAN BAŞLAMAYACAK”

Soru: Ortak açıklamanın büyük bir adım olduğunu söylediniz, ancak uzlaşmazlıklar devam ediyor ve taraflar bunun unsurlarını farklı şekilde yorumlamayı sürdürüyor…

Yanıt: Açıklama gerçekte çok nettir. Anayasal konulara değinen en uzun paragrafı, konfederasyondan değil, ortak anlaşmayla bozulabilecek bir federasyondan bahsediyor. Ayrıca, toplumların farklı büyüklükleri yerine siyasi sisteme karşılık gelmesi gereken siyasi eşitliğe de değiniyor. Bunun ötesinde uzlaşılması gereken unsurlar küçük değildirler, ancak sıfırdan da başlamıyoruz. Ülkenin anayasal rejiminin hali hazırda Wikipedia’ya yazılmış olması gibi bir şey.

Soru: Peki liderler, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin dönüşümü yada dönüşmemesi, yada devletçiklerin yetkilerinin Anayasa’dan kaynaklanıp kaynaklanmadığı konularındaki gibi farklı yorumlar yapma fırsatını nasıl buluyorlar?

Yanıt: Bu tür fikir ayrılıklarının ifade edilmesi beni şaşırtmıyor. Liderler özlü müzakerelere başlamamız gerektiğini tam anlamıyla anlıyorlar. Örnek vermek gerekirse, bir sendika maaşlarda ne kadar indirimi yada işten çıkarmayı kabul edeceğini ilan ederek başlamaz. Müzakerelere maksimalist tezlerle başlarsın ve sadece müzakerelerde taviz verirsin.

Soru: Ancak liderler yeni aşamanın adı konusunda bile fikir ayrılığındaymış gibi görünüyorlar. Sayın Eroğlu bu aşamada al-ver ‘de ısrar ederken sayın Anastasiadis bir son aşamadan daha bahsediyor.

Yanıt: Bu yüzden belirli ifade kullanmaktan kaçınıyorum. Sözcük “müzakereler.”  Kelimenin tanımına bakarsak, sadece tarafların tezlerini sunduğu ve oradan devam ettiğimiz anlamına gelir. Taraflardan birinin yada diğerinin terminolojisini benimsersem taraf tutmakla suçlanacağımı anladım.

Soru: Tarafların tezlerini sundukları şu anda, artık atılacak adımların neler olacağını nihayet söyleyebilir miyiz?

Yanıt: Her iki taraf da benim atanmamı memnunlukla karşıladılar ve aktif müzakereci (active facilitator) olmamı istediklerini açıkladılar. Kedimi müzakereci yada arabulucu (mediator) olarak görmüyorum, kararlar alacak üçüncü taraf oyuncu olarak gelmedim. Ancak müzakere masasına köprü kurucu öneriler sunmak benim rolümde var. Kimi zaman çok büyük görünen bir anlaşmazlığın, dıştan bir bakış açısıyla, soğukkanlılıkla bakıldığında aşıldığı kanıtlanmıştır. Ancak taraflar, söylemleri kendilerini, kelimelerin gerçek anlamlarından çok daha fazla anlama geldiği bir noktaya getirdiği için, anlaşmazlıkları arasında köprü kuramazlar. Bundan sonrasında neyin geleceğini tam olarak söyleyemem, çünkü bir yandan bunu şimdiden belirliyoruz, diğer yandan ise bunu ilk görüşeceğim kişiler liderler olmalıdır.

Soru: Şu anda en büyük anlaşmazlık unsurlarından biri, şu ana kadar neyin uzlaşı olduğudur. Acaba, bu soruyu es geçen ve ilk olarak uzlaşmazlıklar arasında köprü kurmayı hedefleyen yeni yaklaşımla, bu sorunu erteleme tehlikesi doğmuyor mu?

Yanıt: Tam aksini söylerdim. Genel Sekreter beni atadığında, ortak açıklamada belirlenen ilkeler temelinde inşa etmemiz gerektiğini de söylemişti. Sonucu müzakereye aktararak olmuş ilerleme üzerine inşa edeceğiz. Bir konuda görünürde mevcut iki farklı görüş gerçekte yüzde 8 fark içerebilir, bu fark yüzde 4’ düşürülürse, nihai aşamada diğer konularla ilişkilendirilebilir.

Soru: Sadece BM’nin sunduğu köprü kurucu önerilerin empoze etmekten bahseden siyasiler tarafından kötülendiğinin bilginiz dahilinde olduğunu düşünüyorum…

Yanıt: Yaptığım her şey, Genel Sekreterin bana verdiği yetkiler, Güvenlik Konseyi’nin, garantör devletlerin ve iki toplumun desteğiyle yapıyorum. Yeni bir Annan Planı’ndan bahsetmiyorum bile – uluslar arası toplum yeni bir anlaşma sunmayacaktır. Bizim rolümün hangi tezlerin mevcut olduğunu görmek ve nerelerde aynı şeyleri söyleme olasılığınızın olduğunu ve nerelerde aşılması gereken özlü uzlaşmazlığınızın bulunduğunu söylemektir.

Soru: AB’nin müzakerelere daha fazla müdahil olması ve bunun hangi rolde olması gerektiğini düşünüyorsunuz?

Yanıt: AB’yi çok iyi biliyorum ve AB üyesi olmayan bir Avrupa ülkesinden gelmenin avantajına sahip olduğumu düşünüyorum. İsviçre’de yaşayan bir Norveçli olarak, özel düzenlemelerle ortak pazarda bulunan iki ülkeyi çok iyi tanıdığımı ve oluşan imkan ve kısıtlamaları anladığımı düşünüyorum. Bir taraf için, tüm konularda AB normlarını uygularsak her şey çözülürken, diğeri büyük eylem çerçevesi olduğunu düşünüyor. Gerçeğin yerini belirlemeye çalışacağız. İki tezi ortasında olmasa da arasında bir yerde olması gereklidir. AB, müzakerelere açık olmayan dört özgürlüğe dayanır ve AB’ye, yarısı ya da ‘bir bölümü’ üye olmuş bir ülkeden değil AB’ye tam üye olan bir ülkeden bahsettiğimizi hatırlamamız önemlidir”.

“BAŞARACAĞIMA İNANMASAYDIM RİSKE GİRMEZDİM”

Öte yandan Fileleftheros gazetesi de Eide’yle gerçekleştirilmiş bir başka söyleşiye yer verdi.

Eide söyleşisinde, kendisinden önce atanan Genel Sekreter yardımcıları başarısız olmuşken kendisinin neden bu görevi kabul ettiği sorusunda, “ilk önce görevin önemli olması, ardından da başarıya ulaşacağına inandığı için görevi üstlendiği” yanıtını verdi.

Eide: “Eğer önemli ama başarılması imkansız bir görev olsaydı gerçekten riske girmezdim” şeklinde konuştu.

Dıştan gelen bir insanın Ortak Açıklamayı okuduğunda çözüme yakın olunduğuna inandığını ifade eden Eide, bölgesel stratejileri de göz önüne aldığında, deneme zahmetine girmeye değer bulduğunu vurguladı.

Eide, liderlerin ikinci aşamanın bittiği ve bir sonraki aşamaya geçildiği taahhüdünü vermelerinin önemine dikkat çekerek “Bazıları buna üçüncü aşama yada başak bir şey diyebilirler. Beni ilgilendirmez. Ben bir sonraki aşama diyorum. İkinciden sonradır. Adının önemi yoktur. Önemli olan, şimdi tüm olası tezlerin müzakere masasında bulunduğu, müzakerelerin gerçek yüzüdür” şeklinde konuştu.

Uzlaşmazlık arasında köprü kurucu öneriler getirip getirmediğinin sorulması üzerine ise Eide, “Getireceğim ancak bugün yada yarın değil. Bu benim yada BM’nin çözümü değil, istedikleri derecede Kıbrıslıların çözümüdür” yanıtını verdi.

Bu konuyu liderlerle görüştüğünü ve kendisinden bunu isteyeceklerini bildiğini iddia eden Eide, uzlaşı formülleriyle gelmesini istedikleri düzeyde, gerektiği kadar ve mümkün olduğunca az bunu yapacağını ifade etti.

Çözüm sürecine AB’nin rolünün ne olacağının sorulması üzerine Eide, “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB üyesi olduğu konusunda hepimiz hemfikir olmaya bilirsiniz, ancak gelecekteki birleşik Kıbrıs’ın AB’nin üyesi olacağında uzlaşıyorsunuz. Bu birçok soruyu ortadan kaldırıyor. Çözüm AB ilkeleriyle uyumlu olmalıdır” yanıtını verdi.

Kıbrıs sorununa bulunacak çözümün insan haklarına saygılı olması gerektiğini de dile getiren Eide, Kıbrıs sorununun çözümünün anahtarının Kıbrıs’ta olduğunu vurguladı.

Eide, “Çözümün anahtarının Kıbrıs’ta olduğuna inanıyorum. Türkiye’nin de dahil olduğu tüm garantör devletlerin, buradaki iki tarafın destekleyeceği bir çözümün destekçisi olacaklarını düşünüyorum. Eğer genel anlamda kabul edilebilecek bir çözüm konusunda Kıbrıs’taki taraflar anlaşırsa, bu Türkiye’nin onay vermesi için büyük bir teşvik olacaktır” şeklinde konuştu.

Eide ayrıca, Türkiye ve diğer tüm garantör ülkelerle görüşeceğini, BM Genel Kurulu çerçevesinde Davutoğlu’yla görüşebilmesi için çalışmaların sürdüğünü sözlerine ekledi.

(SB/KAR)

***************