“2008-2012 DÖNEMİNDEKİ UZLAŞILAR İLE KIBRISLI TÜRKLERİN DOĞAL ZENGİNLİKTEKİ HAKLARINI GÜVENCE ALTINA ALINACAK AMA ÇÖZÜMDEN SONRA...”

Rum basını, Rum Yönetimi eski ve şimdiki başkanları Dimitris Hristofyas ve Nikos Anastasiadis’in, Kıbrıs sorununun çözülmesi durumunda, Kıbrıslı Türklerin çıkarlarının Hristofyas-Talat ve Hristofyas-Eroğlu uzlaşıları ile güvence altına alınacağı görüşünde “birleştiğini” yazdı.

Haravgi, Rum yönetimi eski ve şimdiki başkanlarıyla yaptığı röportajları manşetten, “Kıbrıslı Türklerin Çıkarları Uzlaşılar ile Çözümden Sonra Güvence Altına Alınıyor” başlığıyla aktardı ve Anastasiadis’in bunu ilk kez alenen söylediğine vurgu yaptı, Hristofyas’ın ise icraatları bugünkü “zalimle mazlumun eşitlenmesi” durumunu gündeme getirdiği için Anastasiadis’i karaladığına işaret etti.

Gazete hem Anastasiadis’e hem de Hristofyas’a şu beş ortak soruyu yöneltti:

“1-Doğal gaz müzakere masasına konulduysa, ilk kez ne zaman ve kim tarafından konuldu?

2-Kıbrıslı Türklerin çıkarları uzlaşılanlar –deniz bölgelerinin federal hükümet tarafından yönetilmesi ve devlet gelirlerinin paylaşımı-ile güvence altına alınıyorsa Başkan, MEB’in Güneyi’nin istilasını öne çıkarırken bunu söylemiyor?

3-Türkiye’nin ve Kıbrıs Türk liderliğinin doğal gazın müşterek yönetilmesindeki ısrarı nereye götürür ve nasıl göğüslenmelidir?

4-Kıbrıslı Türklerin doğal gaz gelirlerindeki paylarını şimdiden güvence altına alacak öneri nedir?

5-Hükümetin atıfta bulunduğu memorandum yükümlülüğü Çavuşoğlu’nun BM veya Avrupa Merkez Bankası himayesinde hesap önerisine cevap veriyor mu?”

Anastasiadis’in “Kıbrıslı Türklerin hakları, Hristofyas-Talat ve Hristofyas-Eroğlu uzlaşıları temelinde çözümden sonra güvence altına alınıyor” sözünü öne çıkaran gazete, Rum liderin yukarıdaki sorulara verdiği cevapları ise şöyle aktardı:

“1-Doğal zenginliğin devlete ait olduğu ve bunun yönetilmesi ve istifadesinin meşru hükümetin yetkisinde bulunduğu temel ilkesi her zaman müzakere masasında oldu. Müzakerelerin önceki turunda, 2008-2012 döneminde doğal zenginlik konusu yine müzakere masasına konuldu ve deniz bölgeleri ile doğal kaynakların deniz hukukuyla ilgili BM sözleşmesi tahtında federal yetki olacağında uzlaşıya varıldı. Belirtmek gerekir ki Kıbrıs Türk tarafının geçen Mayıs ayında sunduğu federal yetkilerle ilgili önerilerde, yukarıda belirttiğim görüş birlikleri tekrar ediliyor. Ortak Açıklama ile ilgili müzakerelerin hiçbir aşamasında ve müzakere sürecinin sonraki aşamasında Türk tarafı, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin MEB’de egemenlik haklarını kullanması konusunu gündeme getirmedi çünkü yukarıdaki görüş birliklerinin Kıbrıslı Türklerin çıkarlarını yeterince güvence altına aldığını düşündüler.

2-Kıbrıs MEB’ine Türk istilasının çok ani ve müzakerelerin üçüncü aşamasının başlamasına sadece 6 gün kala olduğunu hatırlatırım. Dolayısıyla, uzlaşılanlarla ilgili açıklama talep etmem söz konusu değildi. Türk faaliyetlerinden sonra da yaptığım açıklamalarla defalarca, doğal zenginliğin devlete ait olduğunu ve çözüm olması halinde yönetim ve istifadesinin merkezi hükümetin yetkisinde olacağını, edinilecek menfaate Kıbrıslı Türk vatandaşlarımızın da katılımı ve hakkı olacağını tekrar ettim.

3-Hiç kuşkusuz, arzu edilmeyen bir durağanlık var çünkü bu şartlar altında diyaloğun devam etmesi imkansızdı, ihtiyaç da yoktu. Müzakerelere katılımımızı askıya alma kararı siyasi güçlerin tamamının ortak kararıydı. Doğal gazın çözümden önce Kıbrıslı Türklerle müşterek yönetilmesindeki ısrar kabul edilebilir değildir çünkü böyle bir şey doğal gazı teşvik olmaktan çıkartıp Kıbrıs sorununun çözüm çabalarına engel haline getirir. Ayrıca, Kıbrıslı Türklerin bir yandan tanımadıkları bir ülkenin doğal zenginliğinin ortağı olması bir yandan da, doğal gazın müşterek yöneticisi olmuşken, iki devlet çözümünü gündeme getirecek bir B planını öne çıkarma olasılığını da açık bırakır. Tekrar etmek isterim ki mevcut duruma karşıyım. Müzakerelerin yeniden başlaması ve en kısa zamanda her iki toplum tarafından da kabul edilecek bir çözüme götürecek özlü diyalog istediğimi açıkça ortaya koydum. Tehdit ve şantajlardan uzak, karşılıklı saygı ortamı içerisinde müzakerelerin yeniden başlaması için bu istikamette çalışıyoruz.

4- Kıbrıslı Türklerin hakları, tabii çözüm bulunursa, Hristofyas-Talat ve Hristofyas-Eroğlu uzlaşıları temelinde güvence altına alınır. Dahası, Norveç modeli örneğinde ve memorandumdan kaynaklanan yükümlülüklerimiz temelinde bir ulusal hidrokarbon fonu kurulması ülkenin yasal sakinlerinin tamamının gelecek nesillerinin, dolayısıyla çözümden sonra Kıbrıslı Türklerin de menfaatine olacak temkinli bir yönetim sağlanır.  Ancak ortaya çıkan veya hidrokarbonların değerlendirilmesinden ortaya çıkacak yarardan en büyük istifade Kıbrıs sorununun kesin çözümüdür.

5-İyi niyetli kimse, yukarıda söylediklerim ile Kıbrıslı Türklerin haklarının tam olarak güvenceye alındığından kuşku duyamaz. Çavuşoğlu’nun önerisi peşinen doğal zenginliğin müşterek yönetilmesi hakkı veriyor ki -izah ettiğim gibi- bu en kısa zamanda istenilen çözüme ulaşılmasına yardımcı olmayacak.”

Gazete “Başkan görüş birliklerini bayrak yapmalı ve müzakerelerin kaldığı yerden devam etmesini istemelidir” sözünü öne çıkardığı Hristofyas’ın 5 soruya verdiği cevapları ise şöyle aktardı:

“1-Doğalgaz meselesi Sayın Eroğlu tarafından, Kıbrıs Türk toplumunun liderliğine seçilmesinden sonra iki kez gündeme getirildi.  Her ikisinde de konunun görüşülmesini reddettik. Sayın Eroğlu’na, hidrokarbonlar da dâhil,  doğal kaynaklardan istifadenin halen uzlaşılmış olduğunu ve Yönetim başlığı altında Hristofyas-Talat görüş birliklerinde yer aldığını izah ettik. Gelirlerin veya merkezi hükümetin gelirlerinin bir bölümünün federasyonun iki oluşturucu tarafına paylaştırılması konusu açık kaldı. Bizim tarafın bu konuyu, deniz hukuku tahtında Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik hakkı olarak gördüğünü açıkça söyledik. Paylaşım meselesinin, Kıbrıs sorununun çözümünden sonra uygulanacak bir konu olduğunu vurguladık. Dolayısıyla, hidrokarbon konusunu görüşmeyi reddettik.

2-Kıbrıs sorununun çözümüyle birlikte merkezi hükümetten bölgesel yönetimlere yapılacak devlet gelirlerinin paylaşımı konusunda Hristofyas-Eroğlu görüş birliği ile (Kıbrıslı Türklerin çıkarları) güvence altına alınıyor. Hristofyas-Eroğlu anlaşmasındaki bu paylaşımın detayları çok önemlidir ve özü değiştirmez. Başkan (Anastaiadis) MEB’in güneyinin istilasını öne çıkarmak için bunu haykırmadı. Başkan’ın yapmadığı birçok şey arasında bu da var. Başkan’ın, siyasi maksatlarla görüş birliklerini sorgulayarak zaman kaybedip, Hristofyas-Talat görüş birliklerinin ana meselelerini benimseyen Ortak Açıklama’ya varacağı yerde Hristofyas-Talat ve Hristofyas-Eroğlu görüş birliklerini bayrak yapması ve müzakerelerin kaldığı yerden devam etmesini istemesi gerektiğini en başta söyledik. Başkan’ın icraatları bizi bugünkü, zalimle mazlumun eşitlenmesi kötü durumuna getirdi.

3-Türkiye’nin hedefi, doğalgazı Kıbrıs sorununun çözümünden önce birlikte yönetecek iki devlet varlığını dayatmaktır.  Hükümetin ve siyasi liderliğin görevi de bunun tam aksini öne çıkarmak ve Türkiye’nin metotlamalarını reddetmektir. Başkan Anastasiadis, lafı ağzında gevelemeden, Hristofyas-Talat ve Hristofyas-Eroğlu görüş birliklerini onurlandırdığını söylemeli ve BM Güvenlik Konseyi’ni, Genel Sekreter’i, Avrupa Birliği’ni ve uluslararası toplumu Navtexlerini geri çekmesi ve Kıbrıs sorununun çözümü için yaratıcı bir diyaloğa başlaması için Türkiye’ye nüfuz kullanıp baskı yapmaya çağırmalıdır.

4-Bu halen Hristofyas-Talat ve Hristofyas-Eroğlu görüş birliklerinde kararlaştırılmıştır ve Kıbrıs sorununun çözümüyle birlikte güvence altına alınacaktır.

5-Çavuşoğlu’nun söyledikleri maksatlıdır. Bu tür tartışmalara girmemeli, Ankara’nın oyununu oynamamalıyız.”