''Teknolojinin Esiri Oldular”
Psikolojik Danışman Demet Karakartal, gelişen teknolojiyle birlikte çocukları etkisi altına alan internet ve sosyal medya kullanımının, aileler tarafından mutlaka denetlenmesi gerektiğini vurguladı.

Psikolojik Danışman Demet Karakartal, son yıllarda teknolojinin gelişmesiyle birlikte çocukların teknolojinin esiri olduğunu belirterek, “Tabi ki teknolojiyi çocukların hayatından tamamen çıkarmak mümkün değildir. Dolayısıyla internet ve sosyal medya kullanımının ayarlanması gerekmektedir. Hatta teknoloji ve ruh sağlığına baktığımız zaman bugünkü çağdaş insan teknolojinin esiri olarak duygularını yitirmiş olmanın bunalımını yaşamaktadır. Teknolojinin çocuklar açısından en büyük tehditlerinden birisi ise sosyalleşmeyi engellemesidir” şeklinde konuştu.

“Sosyalleşme önemlidir”
Çocukların davranışlarının mimarının anne ve baba olduğuna vurgu yapan Demet Karakartal, “Yetişkinlerinde bu açıdan davranışların dikkat etmelidir. Sosyalleşme saatinde sosyalleşmelilerdir. İnternet kullanımı, televizyon izleme veya tablette oyun oynama illaki olacaktır. Bunları hayatımızdan tamamen çıkarmak mümkün olmadığı için kontrollü bir şekilde kullanılmalıdır” diye konuştu.

“Gerçek ilişkilerden uzaklaşıyorlar”
Teknolojinin çocuklar üzerindeki diğer bir zararının gerçek ilişkilerden uzaklaşmaları olduğunu vurgulayan Karakartal, “Çocuklar bu şekilde yalnızlaşıyor ve gerçek ilişkilerde uzaklaşıyor, böylelikle gerçek ilişkilerdeki tehditleri göremiyor. Çocuklar bilindiği üzere kolay kanar ve internette çocukların kiminle görüştüğünü bilmemektedir. Aileler tarafından çocuklarına tanımadığı kişilerle internetten konuşulmaması ve görüşülmemesi gerektiğinin anlatılması gerekmektedir. Aileler özellikle bire bir zaman geçirmeli ve çocuklara kaliteli zaman ayırmalıdırlar” dedi.

“Teknoloji fiziksel yönden de olumsuz etkiliyor”
Karakartal, uzun süre internet, bilgisayar ve televizyon gibi cihazların kullanımının çocuklar üzerinde fiziksel yönden de olumsuz etkileri olduğunu söyleyerek, “Bu etkilerden bir kaçı da göz bozukluğu, bel ağrısı, kamburlaşma, obezite ile örneklendirilebilinir” şeklinde konuştu.

“Bırakın çocuklar çocukluğunu yaşasın”
Çocukların çok erken bir şekilde yetişkin dünyasına adım atabildiğini vurgulayan Karakartal, Çocuklara giydirilen abartı kıyafetlerden bahsederek, “Zaten çocuklar yetişkin oldukları zaman o kıyafetleri giyecekler ve o zaman çocuk gibi giyinemeyecekler. Bu sebeple çocuklar her yaş dönemine özgü özellikler göstermesi gerekmektedir. Kısacası bırakın çocukları, çocukluğunu yaşasın” dedi.

“Çocuklarının üzerinden psikolojik tatmin oluyorlar”
Karakartal, sözlerine şu şekilde devam etti; “Toplumsal yapının değişmesine pareler olarak ailelerin çocuk yetiştirme biçimlerinde de değişme olmuştur. Özellikle aileler son zamanlarda çocuklarının üzerinden psikolojik tatmin olmaktadırlar. Bu tehlikeli bir olgudur, çocukların başarıları ve yetenekleri ile gurur duymak yerine onların beden imajlarına önem vererek bu şekilde çocuklarının üzerinden psikolojik tatmin oluyorlar. Bununla da kalmayıp çocuklara oje sürüp, makyaj ve saç yapıp fotoğraflarını sosyal medyada paylaşıyorlar.”

“Ailelerin çocuklarını minyatür yetişkinler gibi görüyor”
Ailelerin çocuklarını minyatür yetişkinler gibi gördüğünü de vurgulayan Karakartal, “Kısacası çocukları yetişkin gibi giydirmek, saç, makyaj ve oje ile onları süslemek beraberinde pedofiliyi de (çocuklara duyulan cinsel istek) getirebilmektedir. Son zamanlarda internette ve sosyal medyada çıkan haberlerde çocuklara karşı cinsel istismar olduğunu görüyoruz. Bu noktada aileler için vurgulamak istediğim çocuklarını adres olarak göstermemeleridir. Bunun yanında pedofili çocuk ayırmaz yani burada kız ve erkek çocuk diye ayıramayız. Burada hedef çocuklardır. Bu yüzden ailelerin bu konuda dikkatli olmaları gerekmektedir” diye konuştu.

“Cezalarda hafifleme, suçlarda artışı getirdi”
Karakartal 2’inci dünya savaşından sonra sanayileşmeye pareler olarak genel suçlarda artış olduğunu belirterek, “Yine teknolojik gelişme ve kentleşme de beraberinde birçok sorunu getirdi. Bugün gelişmiş ülkelerde sosyal bilimlerdeki gelişmeler ve insana verilen değerin artması sonucu idam cezalarına son verildi. Ondan sonra yasalarda değişiklik oldu ve cezalarda hafifleme oldu. Bu doğrultuda eski yılları ele alacak olursak daha kolektif bir sistem vardı. Bir aile de birisi suç işlediğinde bütün aile bireyleri cezalandırılırdı ve bazı toplumlarda yakılırdı bu yüzdende suç yok denecek kadar azdı. Ama günümüze baktığımızda insana verilen değerin artması sonucu yasal ve demokratik değişikliklerdeki değişimlerin sonucu da suçlarda artış oldu cezalarda hafifleme oldu” dedi.

“Suçta son yıllarda ciddi artış var”
Karakartal, sözlerine şu şekilde devam etti; “ Kendi araştırmam olan ‘Mahkûmları suça yiten nedenler ve Pisko- Sosyal Destek Hizmetleri’ araştırmamda KKTC’de özellikle son yıllarda ciddi bir artış olduğunu gördüm. Bunların nedenlerini araştırdım ve mahkûmları suça yiten nedenler arasında ilk sırada ailevi nedenler olduğunu gördüm. 2’inci sırada ise arkadaş ortamı, 3’üncü sırada ekonomik nedenler ve 4’üncü sırada ise diğer nedenler dediğimiz iftira, haksız yargılama, cehalet ve sosyal politika eksiklikleri olduğunu gördüm.”

“Madde kullanmaya arkadaş ortamında başlıyorlar”
Mahkumları suça yiten nedenler arasında ilk sırayı alan ailevi nedenlere değinen Karakartal, konuyla ilgili şu şekilde konuştu; “Ailevi faktörler arasında ailevi geçimsizlik, sevgi ve ilgi yoksunluğu, birinci derecede kayıp, aile içi şiddet, yer almaktadır. İkinci sırada yer alan neden olan arkadaş ortamında ise madde kullanan ve özellikle uyuşturucu kullanan mahkûmların da maddeye arkadaş ortamında başladıkları ve ilk kullandıkları maddeyi arkadaşlarından elde ettikleri görünmüştür.
Mahkûmları suça yiten nedenler arasında 3’üncü sırada yer alan ekonomik nedenler içerisinde ise maddi sıkıntılar ve işsizlik olduğu dikkatimizi çekmiştir” şeklinde konuştu.

“Pisko-sosyal destek hizmetleri sorgulanmalı”
Karakartal, cezaevindeki mahkûmlar üzerinde yaptığı araştırma sonucunda bulgulardan bahsederken ise, mahkûmların cezaevinde aldıkları ya da almaları gereken psikolojik destekle ilgili şunları söyledi; “Cezaevinden tahliye olan mahkûmların yeniden suç işleme eğiliminde olmaları pisko-sosyal destek hizmetlerinin sorgulanması gerektiği düşüncesini bize doğuruyor. Kuzey Kıbrıs’taki cezaevine baktığımız zaman pisko-sosyal devlet hizmetleri yok denecek kadar azdır. Örneğin bazı mahkûmlar psikolojik sorunlarından kurtulmak amacıyla psikoloğa başvuruyor ama kendilerinde hiçbir değişiklik olmuyor. Çünkü psikolojik destek hizmeti tamam olarak verilmiyor, bu seferde mahkûmlar sorunları ile ya kendi kendilerine başa çıkmaya çalışıyorlar, ya da arkadaş sosyal destek mekanizmasıyla başa çıkmaya çalışıyorlar. Bunun ne kadar sağlıklı olduğu ise tartışılır.”

“Çocuk mahkûmlar istismara uğruyor”
Cezaevinin bir diğer olumsuzluğunu da değinen Karakartal, ülkemizde ıslahevi olmadığı için 18 yaş altı çocuk diye adlandırılan bireylerin cezaevinde yetişkinlerle birlikte kaldıklarını belirterek, “Bu durumun oldukça sakıncalıdır. Çünkü yetişkinlerle aynı yerde tutulan çocukların bu ortamda yeni suçlar öğrenme ihtimali büyüktür. Bunun yanında çocuk suçlular yetişkin mahkûmlar tarafından farklı şekilde gerek fiziksel, gerek cinsel, gerek psikolojik istismara uğraya biliyorlar. Bu çocukların gelişimi açısından çok olumsuz” diye konuştu.

Yeni Bakış