Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Parlamenterler Birliği Başkanı Vedat Çelik, müzakere sürecinde gelinen aşamayı eleştirerek, Kıbrıs’ta iki ayrı halkın, iki ayrı devletin, iki ayrı demokrasinin, iki ayrı siyasi coğrafyanın, iki ayrı kimlik ve kültürün varlığının dikkate alınması gerektiğini söyledi.

Çelik yazılı açıklamasında, “halkımızın dikkatini yaşanmakta olan olumsuz gidişe ve karşı karşıya geldiğimiz tehlikeli duruma çekme ihtiyacını duyduk” dedi.

Başbakan Yorgancıoğlu’nu “Türk tarafının verebileceği bir tek şey vardır, o da topraktır. Neresi, hangi koşulda, ne kadar sürede..” açıklama yaptığı gerekçesiyle eleştiren Çelik, “Bu ifade Kıbrıs Türkleri ile devletine biçilen kaderin ne kadar basite indirgenmiş olduğunun sergilenmesidir. En az toprak kadar önemli olan ayrı egemenlik, etkin ve fiili Türk garantisi, eşit yönetim hakkı gibi konularda var olan farklı görüşlerde Rum tezlerine teslim olgusunu ortaya koymaktadır” ifadelerini kullandı.

Yabancı diplomatik misyonun adadaki çalışmalarını da eleştiren Çelik, “Kıbrıs’ta görev yapan yabancı diplomatik misyonun, ortak metnin imzalanması ile birlikte öz yurdumuzda 60 yıldır Türk kanı akıtanları ödüllendirme ve yeni bir Girit yaratma konusunda hareketlenmiş bulunmaktadır” dedi.

Çelik, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin “iyi niyet” görevi çerçevesinde yeniden başlayan müzakereler sürecinde sahip çıkılması gerektiğine inandıkları ilkeleri şöyle sıraladı:

“a) Çözüm, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Güney Kıbrıs Rum Devleti’nin varlığı üzerine kurulmalıdır. b) Ada’da iki liderin 11 Şubat 2014 günü yayımladığı “Ortak Bildiri”nin aradığı çözüme; Kıbrıs Türk Halkı’nın, Rum “Kıbrıs Cumhuriyeti’ne “ ilhakıyla” ulaşılması mümkün değildir. Çözüme ancak iki eşit egemen varlığın yeni bir “ortaklık devleti” kurmasıyla ulaşılabilir. c) Ortak Bildiri’nin “Federasyon” şeklinde öngördüğü yeni Devlet’te, “federe birimler”in “oluşturucu-mütemmim cüz” (constituent) şeklinde nitelendirilmesi kabul edilemez. İki halkın egemenliği; “kurucu” (founding) nitelikte olmak zorundadır. Bu ilke federe devletin kurumları için de vazgeçilmez sayılmalıdır. (“Constituent” kelimesinin “kurucu” şeklinde tercüme edilmesi yanıltıcıdır.) d) Ortak Bildiri’nin egemenliğin kaynağını, “Kıbrıslı Türkler” ve “Kıbrıslı Rumlar” ifadeleriyle “bireylere” indirgemesi gerçeklerle bağdaşmaz. 1960 düzeninde dahi her iki tarafa "toplum hakkı" ve “statüsü” verildiği dikkate alınmalı, ifadeler “Kıbrıs Türk Halkı” ve “Kıbrıs Rum Halkı” şeklinde düzeltilmelidir. e) “İki kesimlilik” sürekli olmalı, KKTC vatandaşlarının hiç biri, ada’dan ayrılmaya mecbur edilmemelidir. f) Çözümün yaşayabilir olması için, 1960 Antlaşmalarıyla Türkiye’ye tanınan garantörlük statüsüne bağlı fiili ve etkin yetkiler mutlaka korunmalıdır. g) AB müktesebatına istisnalar (derogasyonlar) getirilerek anlaşma hükümlerinin idamesi sağlanmalı ve bunlar AB birincil hukuku sayılmalıdır. h) Görüşmeler sırasında güven yaratma kisvesi altında, KKTC’nin hudutları dâhilindeki her-hangi bir toprak parçası, ön taviz olarak verilemez. Güven yaratacak taraf, katliama maruz kalan Türk halkı değil, 1960 Anayasa düzenini yıkanlar ve Türklere “etnik temizlik” uygula-yanlardır. Bunun için öncelikle, KKTC ve Türklere uygulanan insanlık dışı ambargolar kaldırılmalıdır. h) Görüşmelerde bir çözüme ulaşıldığında, KKTC’nin AB’ye katılması Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğine kadar ertelenmelidir. Bu hususun, Kıbrıs Türkü’nün egemenliğinin bekası kadar, Türkiye ile Yunanistan arasında kurulan “Lozan dengesi” bakımından da hayati önemde olduğu dikkate alınmalıdır. i) Görüşmelerde adil bir çözüme ulaşılamadığında, derhal KKTC’nin tanınması faaliyetine başlanacağı kayda geçirilmelidir”