Bir bilim adamına kariyerinizi kime borçlusunuz diye sorarlar? Tereddütsüz ‘anneme’ diye cevap verir ve anlatır: ‘3 yaşımdayken, buzdolabından süt şişesini çıkartmaya çalıştım ama şişeyi tutamadım. Yere düştü ve kırıldı. Her yer süt oldu. Sesi duyan annem yanıma geldi ve ‘Robert, muhteşem bir süt gölü yapmışsın.

Kağıttan gemi yapıp oynayalım mı biraz’ dedi. Birkaç dakika keyifle oynadıktan sonra annem saçlarımı okşayarak ‘herkes kırdığı, döktüğü şeyleri temizlemeli. Sütü temizlemek için sünger mi istersin, bez mi?’ diye sordu. Yeri temizlememizin ardından ‘hadi gel bir şişe alıp bahçeye gidelim’ dedi. Bahçede cam bir şişeyi düşürmeden nasıl tutabileceğimi ve bardağa nasıl süt boşaltabileceğimi gösterdi.

Keyifle, huzurla defalarca denedik. Ve ben hatalarımdan yeni bilgiler, deneyimler çıkarmayı; yılmadan, utanmadan, vazgeçmeden denemeyi sütü döktüğüm gün öğrendim.’ Hadi gelin bugün çocuğumuzun hatalarına kızmayı bir kenara bırakalım. Bir musibetin, bin nasihatten etkili olduğunu unutmayalım. Çocukluğun düşe-kalka öğrenmek olduğunu kendimize hatırlatalım.

Ve kocaman bir tebessümle çocuklarımıza haykıralım; ‘Dökün, saçın, kırın, kurcalayın çocuklar… Önünüzde hata yaparak öğreneceğiniz koca bir hayat var’