En uzun YOL Türk Pasaportu ve Bürokratik Engeller


*Bu yazı, milliyetçilik duygularını kabartmak veya diğer milletlere öfke duymak amacıyla yazılmadı. Tamamen tecrübelerimi yansıtma ve bilgi maksadıyla yazıldı.


Büyük gün yaklaşıyor. Hayatımın süprizini gerçekleştireceğim. 40 yaş. Şu hep bize zamanında çok büyük görünen sayı. O kadar da büyük değilmiş.

Hayat arkadaşımın 40. yaş günü. Ne yapmalı? Öyle klasik hediyeler olmaz tabi. Zaten tüketim çılgınlığına da karşıyız. En güzel hediye daha önce gitmediğimiz, görmediğimiz bir yere gitmek olmalı.

Uzun süre Türkiye de yok planda. Kıbrıs‘a gidelim, bzimkilerde gelsin. Hem tatil, hem hasret giderme hem de doğum günü kutlamaca. Hop, bir taşta üç kuş.

Bu duygularla aldım biletimizi, Dublin’den, güney Kıbrıs’taki Larnaca’ya. Zaten İtalya oturum iznim ve bütün Avrupa Birliği’ne seyahat iznim var. Tek sorun bizimkisi! İtalyan vatandaşı. Pasaport süresi bittiğinden, kimliği ile gidecek tatile, ve onun araştırmasını ben yapacağım. Güney Kıbrıs Avrupa Birliği’ne üye olduğundan sıkıntı yoktu, peki ya Kuzey Kıbrıs?

Kuzey Kıbrıs politik olarak tanınan bir “ülke” değil. Konsolosluğu da yok ki soralım. Kıbrıs’taki iç işleri bakanlığını oradan da yetkili askeri birimi arayarak onayı aldım, evet İtalyan kimliği ile geçiş var.

Bir haftalık uçak bileti, konaklama ve kiralık araba ayarlayıp hepsinin ödemesini yaptım. Hayatımda yaptığım en organize seyahat. Herşey öncesinden hazır. Hatta Kuzey Kıbrıs’taki kalacağımız evin sahibinden tüyolar bile aldım, listemi yaptım haftalar öncesinden.

Süpriz günü geldi. Cork şehrinden Dublin havaalanına 3 buçuk saatte vardık. Doğum günü çocuğu Simon hala nereye gittiğini bilmiyordu. Ama sıcak yere gittiğimizi biliyordu. Valizini ona göre hazırlamıştı. Havalimanında check-in’imizi yaptık, Atina’dan aktarma gidiyorduk. İlk uçuşun Atina olduğunu öğrendi ama sonrası hala muammaydı. Gece yolcuğu yaptık, sabah Atina’daydık. Bi sonraki uçağı beklerken artık süpriz tatil açıklandı. Sabahın mahmurluğu ve yorgunluğuyla karışık küçük bir sevinç ve heyecan yaşadık.

Larnaca uçuşumuzun zamanı gelmişti. Herkes bindi. Sıra bana gelmişti ki, uçuş görevlisi bayan “sizin vizeniz yok” dedi ve kenarda beklememi söyledi. Ben de, her zamanki görevlilerin bilgisizliğindendir diye düşünüp, açıklama yapmaya koyuldum, İtalya oturum iznim var Avrupa Birliği’ne seyahat hakkım var bla bla bla” Kadın ısrarla eminim diyor başka birşey demiyordu. Uçak gitti. Biz donakaldık, yetkili kişiyle görüşmek istiyoruz dedik. Aegen Hava Yolları’nın yetkilisi de aynı şeyi söyledi. Bütün Avrupa Birliği’nde geçen kart Kıbrıs için geçmiyordu. Aslında geçmeyen kart değil Türk pasaportuydu. Türk pasaportu varsa istediğin izin olsun elinde, kabul edilmiyor. 

Ne kadar uçuşumuz Larnaca’ya olsada orada sadece bir gün kalacaktık. Geri kalan günlerde kuzeyde Türkiye’den gelecek olan ailemle beraber geçirecektik. Havaalanında oturduk, yapacak birşey yok. Yüzümden düşen bin parça. Bırak yanan bileti, konaklamayı, arabayı… Gidemiyorduk. Başka uçuş baktık, bu sefer Kuzey Kıbrıs’a. Akşama Pegasus’un İstanbul üzeri Kuzey Kıbrıs uçuşu vardı. Hemen aldık. Bekledik.

Zaman geldiğinde biletimizi almak için gişeye gittik ama görevli yine gittiğimiz yeri Kıbrıs olarak giriyor ve bana “gidemezsiniz” diyordu. Bak güzel kardeşim, zaten beni sabahki uçağa almadınız, başka bilet aldık, bak bi ton yoldan geldik, yorgunuz, uykusuzuz, artı bunun süpriz doğum günü tatili olması gerekiyordu, rezil ettiniz yeterince zaten… Demedim tabi. Diyemedim… Bari İstanbul’a kesin biletimizi diyebildik ancak. Nihayetinde, sevaba giren Yunan kardeşler biletimizi İstanbul’a kestiler. 

İstanbul’a vardığımızda sevinecek ne halimiz vardı ne de heyecanımız kalmıştı. 30 saattir yoldaydık. Atatürk havalimanı ana baba günü. Aktarma gişesinden Kuzey Kıbrıs’a biletimizi aldık ve son olacağını umduğumuz uçağı beklemeye koyulduk.

Yaklaşık 1 saat süren, deliksiz uyuduğum uçuştan sonra otobüs terminalini andıran, park halinde 3 uçağın olduğu Ercan Havalimanı’na vardık. Saat gece 1.30’du. Dublin’den Kıbrıs’a en fazla sürede, 36 saatte, 4 uçak değiştirerek gitme rekorunu da böylece kırmış olduk.

Ertesi gün, durumu tam öğrenmek amacıyla Lefkoşa şehir merkezindeki sınır kapısına giderek Güney Kıbrıs’a gerçekten giriş yapıp yapamayacağımı öğrenmek istedim. Hiç bir yasal dayanağı olmadan ve hiç bir yerde yazılı açıklama göremeyeceğiniz şekilde, tüm Avrupa Birliği’nde geçen döküman Güney Kıbrıs’ta kabul edilmiyordu.

Böylece Türk-Yunan durumunun çok da arkadaşça olmadığını üzülerek tecrübe etmiş olduk. Bu o kadar yoldan, paradan, zamandan daha üzüntü vericiydi.