Cumhuriyetçi Türk Partisi-Birleşik Güçler (CTP-BG), Demokrat Parti Ulusal Güçler (DP-UG) ve Toplumcu Demokrasi Partisi’nden (TDP)  22 milletvekili, Meclis’e “Anayasa Değişikliğine İlişkin Yasa Önerisi” sundu.

CTP-BG’den 17, DP-UG’den 4, TDP’den 1 milletvekilinin imzasıyla meclise gönderilen yasa önerisinde imzası olan milletvekilleri şöyle:

CTP-BG’den Özkan Yorgancıoğlu, Asım Akansoy, Ömer S. Kalyoncu, Tufan Erhürman, Fazilet Özdenefe, Ferdi Sabit Soyer, Doğuş Derya, Birikim Özgür, Erkut Şahali, Biray Hamzaoğulları, Mehmet Çağlar, Ahmet Gülle, Sibel Siber, Armağan Candan, Teberrüken Uluçay Hüseyin Erçal, Arif Albayrak; DP-UG’den Serdar Denktaş, Esat Ergün Serdaroğlu, Ahmet Kaşif, Menteş Gündüz; TDP’den Mehmet Çakıcı.

ÖNERİNİN GENEL GREKÇESİ

Meclis’e sunulan anayasa değişikliği önerisinin genel gerekçesinde, KKTC’nin 1985 yılında kabul edilen Anayasasının artık bir çok açıdan gerek  kurumsal olarak gerek bireysel olarak tartışılır duruma geldiği kaydedilerek, “O günlerin koşulları ve 1982 Anayasasının etkileri de yadsınamaz tarihsel bir gerçekliktir. Bunu inkar etmemekle birlikte daha çağdaş ve daha insan ögesinin ön planda olduğu bir Anayasaya sahip olma arzusu da sadece bireysel değil aynı zamanda evrensel bir beklentidir” denildi.

“Anayasa değişiklik önerisiyle gerçek anlamda insan haklarının sınırlandırılmasına ilişkin gerekçeler derinliğine sorgulanmış ve Devlet olgusunun değil insan hakları olgusunun özü temel haklar ve özgürlükler bağlamında yeniden irdelenerek değiştirilmiştir” ifadelerinin yer aldığı genel gerekçede, Anayasa değişiklik önerisiyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin de iç hukukun ayrılmaz bir parçası olarak tanımlandığı; böylelikle insan haklarına ilişkin yapılabilecek sınırlamalarda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının da dikkate alınacağı, bir yerde edilgen olarak otokontrol görevi de göreceği belirtildi.

Genel gerekçesine göre, Anayasa değişiklik önerisiyle azınlık haklarının düzenlenmesi de amaçlanıyor.

Anayasa değişiklik önerisi, Yüksek Yönetim Denetçisinin yürütmeden daha bağımsız bir kişi olması ve konsensusla seçilmesini içerirken; Yüksek Mahkemenin üye sayısının artırılmasını ve alanlarında uzman yargıçların görev alabilmesinin önünün açılmasını öngörüyor. Yüksek İdare Mahkemesinin iş yükü de dikkate alındığında bu Mahkemenin istinaf mahkemesi haline getirilmesi ve bu amaçla kurulacak idare mahkemelerinin ilk derece mahkemesi olarak görev yapabilmesine ilişkin düzenleme de, amaçlar arasında.

Cumhuriyet Meclisinin haftalık toplantı günlerine ilişkin düzenlemeyle Meclise bu konuda zorunluluk getirilmesi öngörülürken; milletvekillerinin servet beyanında bulunması bir önkoşul olarak düzenleniyor.

Önerinin genel gerekçesinin sonunda şu ifadeler yer aldı:
“Tüm bu değişikliklerle amaçlanan, insan hakları kavramının bütünsel olarak “Devlet” kavramından biraz daha uzak ancak “yaşama hakkı” kavramına daha yakın bir noktada yeniden tanımlamaktır. İnsanın olduğu bir yerde ancak hukuktan ve Anayasadan bahsedilebileceği gerçeğinden de hareketle ulusal değerler ve hassasiyetler bütününden kopmadan evrensel kriterler de düşünülerek bu Anayasa değişiklik önerisi hazırlanmıştır.”

EK

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNE İLİŞKİN YASA ÖNERİSİ’NİN MADDE GEREKÇELERİ

 

1. Önerinin 1’inci maddesi ile Yasanın kısa ismi düzenlenmiştir.

 

2. Önerinin 2’nci maddesi ile Anayasa’nın 10’uncu maddesi değiştirilmiştir. Bu değişiklikle maddeye, birinci ve ikinci fıkralar olarak iki yeni fıkra eklenmesi önerilmiştir.

İnsan onuru kavramı, insan haklarının temelini oluşturmaktadır ve bu kavrama birçok uluslararası insan hakları belgesinde yer verilmektedir. Bu bağlamda temel hakların temel niteliğine ilişkin maddenin bu kavrama yapılan vurguyla başlaması uygun görülmüştür.

Yeni ikinci fıkrada, temel hakların insan onuruna yakışan bir yaşamın asgari koşullarını oluşturduğu ve insan onuruna yakışan bir yaşamın ancak bu hakların bir bütün olarak kullanılabilmesi halinde mümkün olacağı vurgulanmıştır. Bir temel hakkın kullanılamaması ve ihlal edilmesi insan onurunu zedelediği gibi diğer temel hakların kullanımını da olumsuz etkileyecektir. O nedenle, temel hakların bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekir.

 

3. Önerinin 3’üncü maddesi ile Anayasa’nın 11’inci maddesi değiştirilmiştir. Bu değişiklikle yürürlükteki Anayasa metninin temel hak ve özgürlükler konusundaki üç önemli sorununun giderilmesi hedeflenmiştir.

a) Yürürlükteki 11’inci maddede temel hak ve özgürlüklerin tümünün sınırlanması için kullanılabilecek genel sınırlama sebepleri sıralanmış, bununla da yetinilmemiş, bu sebeplerin sonuna bir de “gibi” sözcüğü eklenerek, 14’üncü madde ile 74’üncü madde arasında yer alan tüm temel hak ve özgürlüklerin, hem sayılan sebeplerden herhangi birinden hareketle, hem de bu sebepler gibi diğer sebeplerle sınırlanabilmesinin önü açılmıştır. Böyle bir düzenleme, yasa koyucuya, temel hak ve özgürlükleri sınırlamak konusunda, ucu bucağı belli olmayan, hemen hemen sınırsız bir takdir yetkisi tanımaktadır. Yapılan değişiklikle genel sınırlama sebepleri arasında sübjektif nitelik taşımaya en müsait olan “genel ahlak” metinden çıkarılmış, ayrıca “gibi” sözcüğü de çıkarılarak, yasa koyucunun Anayasa’da açıkça sayılmayan herhangi bir sebepten hareketle temel hak ve özgürlükleri sınırlama yetkisine son verilmiştir.

 

b) Yürürlükteki Anayasa’da yasa koyucu tarafından temel hak ve özgürlüklere getirilebilecek sınırlamaların sadece iki sınırı vardır.

(i) Bu sınırlamayı yalnızca yasa koyucu, yasayla getirebilecektir.

(ii) Yasa koyucu sınırlama getirirken hakkın özüne dokunamayacaktır. Oysa yasa koyucunun bu konudaki takdir yetkisinin çerçevesinin Anayasa’da belirgin bir şekilde çizilmesi ve sınırlamanın sınırlarının netleşmesi gerekmektedir. Bu düşünceden hareketle, önerilen düzenlemede, sınırlamanın sınırları artırılmış, böylece yasa koyucunun temel hak ve özgürlükleri dilediği gibi sınırlaması önlenerek, temel hak ve özgürlükler daha güvenceli bir statüye kavuşturulmuştur. Öneride temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasının sınırları şunlardır:

(i) Sınırlamayı yalnızca yasa koyucu, yasayla yapabilecektir.

(ii) Yasa koyucu sınırlama getirirken hakkın özüne dokunamayacaktır.

(iii) Yasa koyucu sınırlama getirirken ölçülülük ilkesine aykırı davranamayacaktır. Yani getirilecek sınırlama, gerekli, amaca ulaşmaya elverişli ve amaçla orantılı olmak zorunda olacaktır.

(iv) Sınırlama, anayasanın yalnızca sözüne değil, ruhuna da uygun olacaktır.

(v) Sınırlama, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olacaktır. Yani yasa koyucu, bir temel hak ve özgürlüğü demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı biçimde sınırlayamayacaktır.

(vi) Yasayla, temel hak ve özgürlüğün kullanılmasını etkisiz kılacak sınırlama getirilemez. Yani yasa koyucu, temel hak ve özgürlüğü sınırlama yetkisini onun kullanılmasını etkisiz kılacak biçimde kullanamayacaktır.

 

c) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti iç hukukunun ayrılmaz bir parçasıdır. Sözleşme dinamik niteliklidir ve düzenlediği temel hak ve özgürlüklerin kapsamı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarıyla genişlemektedir. Oysa yürürlükteki Anayasa’da bu dinamik niteliğin KKTC iç hukukuna aktarılmasını sağlayacak açık bir düzenleme yoktur. Bu sorunun giderilmesi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yaşayanların temel haklar konusunda uluslararası alanda en üst düzeyi temsil eden bir hukuki zemine sahip kılınmasını sağlamak amacıyla, sınırlama sebeplerinin amaçları ve ölçütlerinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları dikkate alınarak yorumlanacağı düzenlenmiştir.

 

4. Önerinin 4’üncü maddesi ile yürürlükteki Anayasa’ya 12’nci maddeden sonra gelmek üzere yeni 12A maddesi eklenmiştir. Yürürlükteki Anayasa’da azınlık haklarıyla ilgili herhangi bir düzenleme yoktur. Bu değişiklikle, azınlık haklarının uluslararası insan hakları standartlarına uygun bir biçimde Anayasamızda yer alması amaçlanmıştır.

 

5. Önerinin 5’inci maddesi ile Anayasa’nın 15’inci maddesi değiştirilmiştir. Birinci fıkraya eklenen ikinci paragrafla, organ nakli, tıbbi zorunluluklar gibi gerekçelerle yapılacak müdahalelere anayasal zemin hazırlamak amaçlanmıştır.

Birinci fıkraya eklenen üçüncü paragrafla, devletin insan bedeninin ve organlarının ticari kazanç kaynağı haline getirilmesini önlemeye ve bu yöndeki fiilleri cezalandırmaya yönelik düzenleme ve uygulamaları yapacağı belirtilmiştir.

Ayrıca Öneriyle ölüm cezası kaldırılmıştır. Ölüm cezası modern hukuk devletlerinde kabul edilen bir ceza değildir. Bunun dışındaki öldürme fiilleri de ancak meşru müdafaa halinde gerçekleşmesi durumunda meşru kabul edilebilir.

 

6. Önerinin 6’ncı maddesi ile yürürlükteki Anayasa’ya 35’inci maddeden sonra gelmek üzere yeni 35A maddesi eklenmiştir. Yürürlükteki Anayasa’da çocuk hakları açık bir biçimde yer almamaktadır. Cumhuriyet Meclisi Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni onaylamış ancak bu onay çocuk haklarının KKTC hukukunda hayata geçirilmesini maalesef sağlayamamıştır. Yapılan değişiklikle Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde yer alan haklara anayasal statü kazandırılması amaçlanmıştır.

 

7. Önerinin 7’nci maddesi ile Anayasa’nın 40’ıncı maddesi değiştirilmiştir. Bu değişiklikle, yürürlükteki maddenin ikinci fıkrasının sonuna iki cümle eklenerek, Devlet’in, gerçek ve tüzel kişilerin insan sağlığını bozacak veya deniz varlıklarını tehlikeye düşürecek nitelikteki sıvı, gaz ve katı maddeleri denizlere, barajlara, göllere veya derelere akıtmasını veya dökmesini önlemek için gerekli önlemleri almakla yükümlü olduğu ve bu fıkrayı ihlal edenlere uygulanacak cezaların yasayla düzenleneceği belirtilmiştir.

Ayrıca maddenin üçüncü fıkrasına yapılan eklemeyle, çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek amacıyla yetkili makamlara başvurma ve dava açma hakkına “herkes”in sahip olduğu belirtilmiştir. Bu eklemenin amacı, bu konularda idari yargıda açılacak davalarda özel yetenek koşullarının  aranmasını önlemektir. Ayrıca Çevre Hukukunun temel ilkesi olan “önleyicilik” ilkesinden hareketle, bu davaların, mahkemelerce, çevrenin henüz kirlenmemiş olması gerekçe gösterilerek reddedilemeyeceği belirtilmiştir.

 

8. Önerinin 8’inci maddesi ile Anayasa’nın 70’inci maddesi değiştirilmiştir. Maddedeki temel değişiklik önerisi kamu görevlilerinin siyaset yasağının kalkmasıdır. Ülkede yetişmiş insan gücünün önemli bir kısmının kamu görevlisi olarak çalıştığı hatırlanırsa, bu kişilerin partilere üye olamaması ve özellikle partilerin temel politikalarının belirlendiği Kurultaylarda ve Parti Meclislerinde (merkez karar organları) yer alamaması siyasetteki kalite açısından olumsuz etki yaratmaktadır. Buna ek olarak, bu kişilerin birçoğu zaten fiilen parti üyesi gibi hareket etmekte, dolayısıyla, parti üyeliğinin engellenmesiyle amaçlanan, “devletin (ya da kamu hizmetlerinin) tarafsızlığı” zaten fiilen ortadan kalkmaktadır.

Buna karşın bu kişilerin partilerin karar organları olan kurultaylar ve parti meclisleri dışındaki örgütlere üye olabilmesi durumunda iki sıkıntı ortaya çıkabilecektir. 1. Bu kişiler parti politikalarını halka taşınması gibi kamu göreviyle bağdaştırılması kolay olmayan bir görev üstlenmiş olacaklardır. 2. Kamu görevinin yerine getirilmesi için harcanması gereken vaktin parti çalışmalarına ayrılması gibi bir durum bir anlamda zorunlu olarak ortaya çıkabilecektir.

Bu sıkıntıların giderilmesi amacıyla Öneriye eklenen bir cümleyle, kamu görevlilerinin siyasi partilerin yönetim organlarında görev alamayacakları düzenlenmiştir. Yani kamu görevlileri, siyasal partilere üye, Kurultay delegesi, parti meclisi üyesi olabilecek ancak örneğin Merkez Yönetim Kurulu, ilçe yönetim kurulu gibi yönetim organlarında görev alamayacaklardır.

 

9. Önerinin 9’uncu maddesi ile Anayasa’nın 74’üncü maddesinin değiştirilmesi önerilmektedir. Yürürlükteki madde, bu haliyle, ülkemizde yıllardır yapılan “bedelli askerlik” uygulamasına dahi kapı açmamaktadır. Oysa TC Anayasası’ndaki muadil hüküm, hem bedelli askerliğe kapı açmakta hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve hemen hemen tüm Avrupa Konseyi üyesi ülkelerde var olan “vicdani ret”tin yasa koyucu tarafından uygun görülmesi halinde yasayla düzenlenmesini olanaklı kılmaktadır. Bu öneriyle TC Anayasası’ndaki muadil hüküm KKTC Anayasası’na aktarılmaktadır.

 

10. Önerinin 10’uncu maddesiyle Anayasa’nın 76’ncı maddesinin değiştirilmesi önerilmektedir. Öneride, birinci fıkranın ilk paragrafında dil açısından bazı düzeltmeler yapılmıştır. Birinci fıkranın ikinci paragrafında gerekçe ilkesi açık biçimde düzenlenmiş, buna ek olarak, AB’nin ilgili düzenlemelerinde kabul edilen, ayrıca TC Anayasası’nda AB’ye uyum çerçevesinde, 2001 yılında yapılan değişiklikler sonucunda, 40. maddenin 2. fıkrasına eklenen  başvurulacak merciyi ve başvuru süresini öğrenme hakkına yer verilmiştir.

Birinci fıkranın üçüncü paragrafında, talebi reddedilen kişinin iptal davası, dilekçe üzerine verilen karardan zarar gören kişinin tazminat davası ve dilekçesine süresi içerisinde yanıt verilmeyen kişinin ihmalin sonlandırılması davası açma hakkı açık biçimde belirtilmiştir.

 

11. Önerinin 11’inci maddesiyle Anayasa’ya 76’ncı maddeden sonra gelmek üzere 76A maddesinin eklenmesi önerilmektedir. Bilgi edinme hakkı bir insan hakkıdır. Bu nedenle bu hakkı da diğer temel haklarla birlikte Anayasa’da düzenlemek, hem ona anayasal güvence sağlayacak hem de yasa koyucuyu ve yürütmeyi bu hakkın gereklerini yerine getirmek konusunda teşvik edecektir.

Öneride talep edilen bilginin EN GEÇ otuz gün içerisinde verileceği düzenlenmek suretiyle hem dilekçe hakkıyla bir koşutluk sağlanmış, hem de “en geç” vurgusuyla, bilginin daha önce verilmesinin mümkün olduğu durumlarda ilgili organ veya makamın 30 gün bekleme hakkının bulunmadığı vurgulanmıştır.

Buna ek olarak, bilgi edinme hakkını kullanan kişinin, talep ettiği bilginin verilmemesi veya eksik verilmesi halinde idari yargıda açacağı bir ihmalin sonlandırılması ya da iptal davasıyla idareyi eksiksiz bilgi vermeye zorlayabileceği açıkça düzenlenmiştir.

Benzer biçimde, talep edilen bilginin verilmemesi, süresinde verilmemesi ya da eksik verilmesi durumunda, bu sebeple herhangi bir zarara uğrayan kişinin idareye karşı tazminat davası açabileceği de açıkça düzenlenmiştir.

Ayrıca, ikinci fıkrada, şu anda yürürlükte olan Yasa’da da var olan Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu’nun kurulacağı açıkça düzenlenmiştir. Buna ek olarak bu Kurul’a başvurunun dava açma süresini durduracağı da düzenlenmiştir. Aksi hâlde, Yasa’da düzenlenen Kurul’a başvuru yaptıkları için kişilerin dava açma haklarını kaybetmeleri gibi olumsuz bir durumla karşılaşılabilir.

Üçüncü fıkrada, bilgi edinme hakkının yasa koyucu tarafından hangi sebeplerle sınırlanabileceği açık biçimde düzenlenmiştir.

 

12. Önerinin 12’nci maddesiyle Anayasa’nın 81’inci maddesinin değiştirilmesi önerilmektedir. Birinci fıkrada, Cumhuriyet Meclisi’nin haftada en az iki toplantı yapması zorunlu tutulmuştur.

Öneride, Meclis Başkanlık Divanı seçimlerinin hükümetin güvenoyu almasından itibaren on gün içinde tamamlanacağı düzenlenmiştir. Bu kural, özellikle koalisyon hükümetlerinin kurulduğu dönemlerde Meclis başkanının koalisyonun büyük ortağına, başkan yardımcısının da ana muhalefet partisine mensup olması şeklindeki teamülün hayata geçirilebilmesi için getirilmiştir.

Öneride, milletvekili andını içmeden önce yazılı servet beyanı zorunluluğu getirilmiştir. Servet beyanı, hem milletvekilinin, hem eşinin hem de velayeti altındaki çocuklarının mal varlığını içerecektir. Bu beyan yapılmadan ant içmek mümkün değildir. Görev süresinin sonunda da, milletvekilinin (eşinin ve velayeti altındaki çocuklarının) servetinde görev süresi içerisinde meydana gelen değişikliğin görülebilmesi için yazılı servet beyanı verme zorunluluğu getirilmiştir. Bunu vermeyen veya yalan beyanda bulunan kişi yeniden milletvekili adayı olamayacaktır. Servet beyanları, Resmi Gazete’de yayımlanarak kamuoyunun bilgisine sunulacaktır.

Öneride, Cumhuriyet Meclisi’nin tatili kısaltılmıştır.

Öneride, Genel Kurul kararıyla, herhangi bir gruba mensup olmayan milletvekillerinin komite ve Divan üyesi olabileceği düzenlenmiştir. Bu düzenleme, özellikle grubu bulunmayan çok sayıda milletvekilinin olabileceği durumlarda milletvekillerinin Meclis çalışmalarına aktif biçimde katılımının sağlanabilmesi açısından önemlidir.

Öneride, Meclis’in toplantı ve karar yeter sayısı TC Anayasası’nın 96. maddesi baz alınarak düzenlenmiştir. Burada amaç, Meclis’i, iktidar partisinin katılmaması halinde de toplanabilecek ve karar alabilecek bir çalışma düzenine sahip kılmaktır.

Öneride, ayrıca, görüşme tutanaklarının yalnızca tutanak dergisinde değil Meclis internet sitesinde de yayımlanması zorunlu kılınmıştır. Amaç, vatandaşların bu tutanaklara daha kolay ulaşmasının sağlanmasıdır.

 

13. Önerinin 13’üncü maddesi ile Anayasa’nın 83’üncü maddesi değiştirilmiştir. Bu öneriyle üçüncü fıkraya bir paragraf eklenmiş ve 26 milletvekilinin yazılı önerisi üzerine Genel Kurul’un, Meclis üye tam sayısının salt çoğunluğunun oyu ile, Meclis Başkanı veya Meclis Başkan Yardımcısının görevine, görev süresi dolmadan önce son verebileceği düzenlenmiştir. Böyle bir karar üzerine, karar tarihinden itibaren en geç on gün içinde boşalan makam için seçim yapılır. Seçilen kişi, yerine seçildiği kişinin görev süresi dolana kadar görev yapar. Yeni Meclis Başkanı veya Meclis Başkan Yardımcısı seçilene kadar eskisinin görev süresi devam eder.

 

14. Önerinin 14’üncü maddesiyle, Anayasa’nın 84’üncü maddesinin değiştirilmesi önerilmektedir.  Öneriye göre, milletvekilleri, seçimden önce veya sonra işledikleri, siyasi nitelik taşımayan eylemlerinden dolayı tutuksuz yargılanabileceklerdir. Ölüm veya beş yıl veya daha çok hapis cezası gerektiren suçüstü durumlarında milletvekilleri tutuklu yargılanabileceklerdir.

 

15. Önerinin 15’inci maddesiyle Anayasa’nın 90’ıncı maddesinin değiştirilmesi önerilmektedir. Önerideki temel değişiklikler (5). fıkraya ilişkindir.

Bu fıkrada iki değişiklik yapılmıştır. Bunlardan birincisi, mahkemelerin (yalnızca Yüksek Mahkeme’nin değil, tüm mahkemelerin) Anayasa’daki temel hak ve özgürlüklere ilişkin hükümleri, AİHS’ye ve AİHM içtihadına uygun yorum ilkesi çerçevesinde yorumlamalarıdır. Bu sayede, AİHM’nin AİHS’deki özgürlükleri genişleten yorumlarının iç hukuka aktarılmasının yolu açılmaya çalışılmıştır.

İkinci değişiklik ise, TC Anayasası’nda yapılan değişiklikle paraleldir. Bu değişiklik sayesinde, AİHS’nin ya da temel haklara ilişkin diğer uluslararası sözleşmelerin kabulünden sonra çıkarılmış ve AİHS ile ya da temel haklara ilişkin diğer uluslararası sözleşmelerle ters düşen kanunlar karşısında, AİHS’ye ve temel hak ve özgürlüklere ilişkin diğer uluslararası sözleşmelere üstünlük tanınmıştır. 

 

16. Önerinin 16’ncı maddesiyle, Anayasa’nın 93’üncü maddesinin değiştirilmesi önerilmektedir. Öneriyle maddeye eklenen ikinci fıkraya göre, kesin hesap yasa tasarısı ile uygunluk bildiriminin Cumhuriyet Meclisine verilmiş olması, Sayıştay’ın ilgili yıla ait denetim yapmasına engel değildir.

 

17. Önerinin 17’nci maddesiyle Anayasa’nın 114’üncü maddesinin değiştirilmesi önerilmektedir.

Yüksek Yönetim Denetçisi, yönetimi denetlemekle görevli olduğundan yürütmeden mümkün olduğunca bağımsız bir kişi olmalıdır. Günümüzde siyasi partiler sisteminde yaşanan gelişmeler sonucunda bu göreve getirilecek kişinin seçiminin tamamen yasama organına bırakılması durumunda yürütmenin tercihinin belirleyici olacağı bilinmektedir. Yürütmenin bu konudaki etkisini zayıflatmak amacıyla, Cumhuriyet Meclisi’nin, bağımsızlığından en az kuşku duyulan makamlardan biri olan Yüksek Adliye Kurulu’nun belirleyeceği üç aday arasından seçim yapması önerilmektedir. Böylece Yüksek Yönetim Denetçisi görevine getirilecek olan kişi, hem yargıdan, hem yasamadan, hem de Cumhurbaşkanı tarafından atanacağı için yürütmeden onay almış olacaktır.

Öneride, Cumhuriyet Meclisi’nde yapılacak oylamada izlenecek usul ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Burada amaç, Yüksek Yönetim Denetçisi’nin mümkün olduğu oranda yüksek bir oyla seçilmesi, dolayısıyla herhangi bir partinin tercihi sonucunda değil, oydaşmayla seçilmesinin sağlanmasıdır. Böyle bir seçim, halkın Yüksek Yönetim Denetçisi’ne duyacağı güveni artıracaktır.

Öneride maddeye eklenen cümle ile yasa koyucunun, Yüksek Yönetim Denetçisi’nin yetki alanını Anayasa’da öngörülenden daha fazla sınırlamasının önüne geçmek amaçlanmıştır.

Öneriyle, Yüksek Yönetim Denetçisi’ne, idari işlem, ihmal ve eylemlerin hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan başvuruların dava açma süresini durduracağı belirtilmiştir. Amaç, mahkemeye başvurmadan önce Yüksek Yönetim Denetçisi’ne başvurmayı tercih eden kişilerin bu başvurularının dava açma süresini kaçırmaları sonucunu doğurmasını engellemektir.

Öneride Yüksek Yönetim Denetçisi’nin tüm raporlarının basın ve yayın yoluyla kamuya açıklanacağı tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde belirtilmiştir.

 

18. Önerinin 18’inci maddesiyle Anayasa’nın 119’uncu maddesinin değiştirilmesi önerilmektedir.

Birinci fıkrada yapılan değişiklikle bölge bir yerel yönetim birimi olmaktan çıkarılmıştır.

Birinci fıkrada yapılan değişiklikle, yerel yönetimlerin yalnızca karar organlarının değil, yürütme organlarının da seçimle iş başına gelecekleri düzenlenmiştir. Bu değişiklikle, belediye başkanlarının ve köy ve mahalle muhtarlarının seçimle iş başına gelmeleri anayasal güvenceye kavuşturulmuştur. 

Üçüncü fıkrada yapılan değişiklikle bir kimsenin ancak üç kez belediye başkanlığı yapabileceği düzenlenmiştir.

Yeni dördüncü fıkra ile yerel yönetim organlarının ve bu organların üyelerinin görevlerinin, seçilme yeterliliğini kaybetmekle kendiliğinden son bulacağı düzenlenmiştir.

Yeni beşinci fıkra ile bir yerel yönetim organının ve organlardan birinin üyesinin görevine, hukuka aykırı işlemleriyle yerel yönetimi yıllık bütçesinin en az onda biri tutarında zarara uğratması hâlinde, içişlerinden sorumlu bakanın başvurusu üzerine, Yüksek İdare Mahkemesi kararıyla son verilebileceği düzenlenmiştir. Ayrıca, Yüksek İdare Mahkemesi, aynı yöntemle, yargılama sona erene kadar davalının görevden el çektirilmesine de karar verebilir. 

 

19. Önerinin 19’uncu maddesiyle Anayasa’nın 122’nci maddesi değiştirilmiştir.

Yürürlükteki Anayasa’da, tüzükler ve yönetmelikler dışındaki düzenleyici işlemlere dağınık biçimde yer verilmektedir. Öneriyle bu dağınıklığın giderilmesi ve düzenleyici işlemlerin normlar hiyerarşisindeki yerine açıklık kazandırılması amaçlanmıştır.

Bu noktadan hareketle, tüzüklerin yasalara, yönetmeliklerin yasalara ve tüzüklere, diğer düzenleyici işlemlerin de yasalara, tüzüklere ve yönetmeliklere aykırı olamayacağı açıkça düzenlenmiştir.

Yürürlükteki Anayasa’dan hareketle Yüksek İdare Mahkemesi düzenleyici işlemlere karşı açılan davaları kabul etmemektedir. Bu önerinin amacı, bu konudaki karmaşayı gidermek için, düzenleyici işlemlere karşı YİM’de dava açılabileceğini açıkça vurgulamaktır. 

 

20. Önerinin 20’nci maddesiyle Anayasa’ya 131’inci maddeden sonra gelmek üzere 131A maddesinin eklenmesi önerilmektedir. Yapılan değişiklikle Yükseköğretim Planlama, Denetleme, Akreditasyon ve Koordinasyon Kuruluna anayasal statü kazandırmak amaçlanmıştır.

 

21. Önerinin 21’inci maddesiyle, Anayasa’nın 132’nci maddesi değiştirilmiş ve Sayıştay, mali açıdan özerk, bağımsız bir mali denetim organı olarak düzenlenmiştir.

 

22. Önerinin 22’nci maddesi ile Anayasa’nın 143’üncü maddesinin değiştirilmesi önerilmektedir.

Birinci fıkrada, “en az 9” ibaresi aracılığıyla hem yüksek mahkeme üye sayısı artırılmış hem de yüksek mahkeme yargıcı sayısının ihtiyaca binaen yasayla artırılmasına olanak sağlanmıştır.

Dördüncü fıkradaki “nihaidir” sözcüğünün yerine “kesindir” sözcüğü önerilmektedir. Nihai karar, hukuk terminolojisinde temyize ya da istinafa açık olan karar olarak kabul edilir. Kesin kararlara karşı ise yalnızca olağanüstü kanun yollarına (muhakemenin yenilenmesi gibi) başvurulabilir. Yargıtay ve Yüksek İdare Mahkemesi kararlarına karşı istinafa ve temyize başvurulamayacağından “kesin” sözcüğünün burada daha uygun olduğu düşünülmektedir.

Yüksek İdare Mahkemesi ile ilgili 152. maddede yapılan değişiklik çerçevesinde, dördüncü fıkranın ikinci ve üçüncü paragrafı çıkarılmıştır. Yine aynı değişikliğe paralel olarak, idare mahkemesi kararlarına karşı istinaf yoluyla Yüksek İdare Mahkemesi’ne başvurulabileceği düzenlenmiştir.

Ayrıca dördüncü fıkrada, kaza mahkemeleri ve çocuk mahkemeleri ve bunlara ek olarak yasayla kurulmaları halinde ticaret ve iş mahkemeleri kararlarına karşı istinaf yoluyla Yargıtay’a başvurulabileceği düzenlenmiştir.

Beşinci fıkra, YİM ile ilgili 152. maddede yapılan değişiklik dikkate alınarak düzenlenmiştir. Bu çerçevede, YİM’de ve Yargıtay’da alanlarında uzman yargıçların görev alması sağlanmaya çalışılmıştır.

 

23. Önerinin 23’üncü maddesi ile Anayasa’nın 144’üncü maddesinin değiştirilmesi önerilmektedir. Maddeye eklenen üçüncü fıkrayla Anayasa Mahkemesi’ne siyasi partileri mali yönden denetleme yetkisi verilmiştir. Bu düzenleme, Sayıştay ile ilgili 132. maddedeki düzenlemeyle paraleldir.

Maddeye eklenen dördüncü fıkrayla Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı tanınmıştır.

Maddeye eklenen beşinci fıkra ile yargı yollar arasındaki görev uyuşmazlıklarını çözme yetkisi Anayasa Mahkemesi’ne tanınmıştır.

 

24. Önerinin 24’üncü maddesi ile Anayasa’nın 151’nci maddesinin değiştirilmesi önerilmektedir.

152. maddede, idari yargıda ilk derece mahkemesi olarak görev yapacak olan idare mahkemelerinin kurulması önerildiğinden, Yargıtay’ın bu mahkemeler tarafından verilecek kararlarda istinaf mahkemesi olarak görev yapmayacağı vurgulanmıştır.

Yargıtay’ın bir istinaf mahkemesi olarak görev yapması ve gereksiz yere dava yükünün artırılmaması amacıyla, ilk derece mahkemesi olarak görev yapamayacağı düzenlenmiştir.

Şu anda hukuk sistemimiz içerisinde olağanüstü kanun yolları (örneğin yargılamanın yenilenmesi) düzenlenmemiştir. Onun yerine certiorari, amacına çok da uygun olmayan biçimde kullanılabilmektedir. Bu eksikliği gidermek için, 2. fıkrada olağanüstü kanun yollarının düzenlenmesine anayasal temel sağlanmıştır. Yargıtay kararlarının kesin olduğu açıkça belirtilmiş ve kesin hükümlere karşı başvurulabilecek olağanüstü kanun yollarının yasada düzenleneceği vurgulanmıştır.

152. maddede, mandamus, prohibition ve certiorari emirnamelerini çıkarma yetkisinin Yüksek İdare Mahkemesi’ne verilmesi önerildiğinden, Yargıtay’a, yalnızca, görev alanıyla ilgili olan habeas corpus emirnamesini çıkarma yetkisi verilmiştir.

 

25. Önerinin 25’inci maddesiyle, Anayasa’nın 152’nci maddesinin değiştirilmesi önerilmektedir.

İdarenin, idari işlem, eylem ve ihmallerinin hiçbir hâlde idari yargı denetimi dışında bırakılamayacağı açık biçimde belirtilmiştir. Burada amaç, idari işlem, eylem ve ihmaller konusunda uzmanlaşması gereken idari yargının görev alanını güvence altına almaktır. Ayrıca fıkra basitleştirilmiş ve daha anlaşılır hâle getirilmiştir.

Yüksek İdare Mahkemesi (YİM) ciddi bir iş yükü altında olduğundan, bu Mahkeme’nin ilk derece mahkemesi olmaktan çıkarılması ve istinaf mahkemesine dönüştürülmesi önerilmektedir. Bu amaçla, kurulacak idare mahkemeleri ilk derece mahkemesi hâline getirilmektedir. Bu yolla, YİM’in iş yükü azaltılmakta ve adil ve hızlı yargılamanın önü açılmaktadır.

İdari eylemler özel hukuk kişilerinin eylemlerinden farklıdır ve bu eylemlerden doğan zararların giderilmesi için uzman bir mahkeme olan YİM’de dava açılması daha uygundur. Bu nedenle, bugünkünden farklı olarak, idari eylemlerden doğan zararların giderilmesi istemiyle açılacak tazminat davalarının idari yargıda açılacağı düzenlenmiştir.

Bugün yürürlükte olan mevzuata göre, görevsiz mahkemede dava açmak, görevsiz mahkeme sonuca varana kadar dava açma süresi kaçmış olabileceğinden, davacının dava açma hakkını ortadan kaldırabilmektedir. Bu olumsuz durumu önlemek için, görevsiz mahkemenin davayı reddetmesinden itibaren 30 günlük bir ek dava açma süresi öngörülmüştür.

Yürürlükteki Anayasa’da, idari yargıda dava açabilmek için meşru bir menfaatin karar veya ihmal yüzünden olumsuz yönde ve doğrudan doğruya etkilenmesi aranmakta, bu koşul, bazı mahkeme kararlarında, dava açma hakkını son derece sınırlı hâle getirecek biçimde yorumlanmaktadır. Değişiklik önerisi ile amaçlanan, bireylerin idarenin denetlenmesi ve hukuk devletinin gerçekleştirilmesi sürecine katılımının en önemli araçlarından biri olan idari davaların açılmasını kolaylaştırmaktır.

Değişiklik önerisi ile Yüksek İdare Mahkemesi’nin kendisine yapılan başvurular sonucunda idari işlem ve ihmalleri onaylama yetkisi kaldırılmıştır. Mahkemelerin yetkisi, hukuka aykırı idari işlemleri iptal ve idari ihmallere son vermekten ibarettir. İşlemi ya da ihmali onaylama yetkisi yargısal bir yetki değildir.

Yürürlükteki Anayasa’ya göre, bir idari işlem ya da ihmalden zarar gören bir kişinin bu zararın giderilmesini isteyebilmesi için önce YİM’de açacağı bir davayı kazanması, sonra idareye başvurması, zararının giderilmemesi durumunda da kaza mahkemesinde bir tazminat davası açması gerekir. Bu düzenleme davacılara zaman kaybettirmekte, makul sürede sonuç alınamamakta, bu nedenle çoğu zaman idare, işlem ve ihmalleriyle verdiği zararı karşılamamaktadır. Önerilen değişiklikle bu yol kısaltılmakta, idari işlemin ya da ihmalin hukuka aykırılığı iddiasıyla açılan davada bu işlem ve ihmalden kaynaklanan zararın giderilmesini istemek de mümkün kılınmaktadır. Buna ek olarak, bir kamu görevlisinin kusurundan dolayı tazminat ödemek zorunda kalan idarenin kamu görevlisine rücu etmesi zorunlu hâle getirilmektedir. Bu yolla, hem kamu görevlilerinin hukuka aykırı işlem ve ihmal yapmaktan kaçınması teşvik edilmekte, hem de kamu görevlisinin kusurundan dolayı Hazine’nin zarara uğratılması önlenmektedir.

YİM, yürürlükteki mevzuattan hareketle, yalnızca son derece istisnai durumlarda geçici emir (ara emri) vermektedir. Bu durum, birçok hâlde, mahkeme tarafından verilen nihai kararın davacının istediği hukuki etkiyi yaratamaması sonucunu doğurmaktadır. Burada amaçlanan bu sorunu ortadan kaldırmaktır.

Mahkeme kararlarının uygulanmamasından doğan zararın giderilmesi için mahkemeye başvuru konusunda yürürlükteki mevzuatta ciddi bir karmaşa vardır. Önerilen değişiklikle bu karmaşa giderilmekte, davacıya, mahkeme kararının gereklerini yerine getirmeyen idareye karşı, gereği yerine getirilmeyen kararı veren mahkemeye başvurup zararın giderilmesini isteme olanağı tanınmaktadır. Buna ek olarak, idarenin bu gibi durumlarda kusurlu kamu görevlisine kusuru oranında rücu etmesi de bir zorunluluk hâline getirilmektedir.

KKTC hukukuna Anglo-sakson hukuk sisteminden geçen, mandamus, prohibition ve certiorari emirnamelerinin idari işlem ve ihmallerle ilgili oldukları konusunda bugünkü İngiliz hukukunda herhangi bir kuşku yoktur. Bu durumda bu emirnameleri çıkarma yetkisinin Yargıtay’a değil, idare hukuku alanında uzman olan Yüksek İdare Mahkemesi’ne verilmesi daha doğru olacaktır.

İptal ve ihmalin sonlandırılması davaları varken bu emirnamelerin çıkarılmasının da mümkün kılınmasının amacı, emirnamelerin çıkarılmasına ilişkin yargılama usulünün hızlı yargılamayı mümkün kılması ve özellikle hukuka aykırılığın dosya üzerinden anlaşılması durumunda iptal ya da ihmalin sonlandırılması davası açılarak zaman kaybedilmesinin önlenmesidir. Bu nedenle, bu başvurularda, mahkeme tarafından aksine karar verilmedikçe duruşma yapılamayacaktır.

İdari yargıda dava açma süresi sıkıntılı konulardan biridir. Bir idari işlem ya da ihmal hukuka aykırıysa, bunun belli bir süre geçtikten sonra hukuka uygun hâle gelmesi söz konusu değildir. Bununla birlikte idari işlem ve ihmallere karşı, yapılmalarının üzerinden çok uzun bir süre geçtikten sonra dava açılması da hem idareye güven hem de adil yargılama açısından sorun yaratabilir. Bu düzenlemeyle, dava açma süresinin başlangıç tarihi belirlenmiş, dava açma süresinin en az 75 gün olacağı belirtilmiş, kanun koyucuya dava açma süresini belirleme konusunda bir takdir yetkisi tanınmıştır. Buna ek olarak mahkemelere de, dava açılmasında kamu yararı açısından fayda görülen durumlarda dava açma süresi geçtikten sonra açılan davaları istisnaen kabul etme olanağı tanınmıştır.

 

Geçici Madde 1. Önerinin Geçici 1’inci Maddesi ile Anayasa  Değişikliğinin Halkoylamasına Sunulacağı Gün düzenlenmiştir.

 

26. Önerinin 26’ncı maddesiyle, Yasanın yürürlüğe girişine ilişkin kural düzenlenmiştir.