Fiyatı: 1 TL (KKTC Fiyatı: 2,5 TL)
 Maşallah sayıları hızla artan süpermarketlerdeki gazete reyonları önünde, orası sanki de bir kütüphaneymiş gibi beleş modunda gazete okuyan amcalara/teyzelere gıcık oluruz eminiz birçoğumuz. Niye mi? Çünkü ille de ellerinde duran gazeteyi satın almadan; ayaküstü, ilgili gazeteyi haşır haşır elleme ve de emek hırsızlığına yeltenme bayağı tatlı gelir galiba.
Kimisi saygıyla elindeki gazeteyi alışveriş sepetine koyar, kimisi ise sanki de babasından miras kalmış gibi ilgili gazeteyle market içi turlayıp, ara ara göz atıp, patates çuvalları arasına bırakır. Hatta bir keresinde elindeki gazeteyi soğuk raflardaki yoğurtların arasına bile sıkıştıranları gördük. Bazıları daha da ileri giderek kütüphane muamelesi yaptığı gazete reyonu önünde yanında bulunanlarla iletişime geçerek hükümet kurar, bozar, koalisyon yapar kendince.
 Mâlum, Kıbrıs’ın kuzeyindeki yaşam bedeli çok yüksek. Bunun en önemli farkındalığını da Türkiye gazetelerini alırken yaşarız. İlgili gazete logoları altında “Fiyatı: 1 TL (KKTC Fiyatı: 2,5 TL)” diye belirtilen etiketlemede, KKTC’de yaşayan halk, ulaşım ve diğer maliyetleri cebinden sürekli ödediğini bilir. Başbakanlık düzeyinde maaşlar tartışıladursun, yaşam bedelimiz her alanda artmakta. Tabii bunun için de yıllardır Türkiye’den gelen mali yardımlar da aynı oranda azalmakta. İrili ufaklı kendi elimizle yarattığımız savurganlıklardan arınma zamanı çoktan geçti.
Futbolumuz da bu ekonomik darboğazdan nasibini alınca farklı açılımlara başvurduk bildik. Hâl böyleyken BAL (Bölgesel Amatör Lig) açılımı oldu bildik. Yavrucaklarımız futbolu meslek yapma aşkıyla gurbete gittiler. Bilen bilir, ağlayan annelerin döktükleri gözyaşlarına 12 Eylül hapishanelerinde şiirlerini kaleme alan şair Nevzat Çelik bile yetişemez.
Ocak 2105’te bir Antalya akşamında bu yavrucakların antrenmanında bulunma fırsatı yakaladı. Gittik ve de buğulu gözlerle izledik. Bizim adamlar buz kesmişti, biz de kardan adam modunda sahadan ayrılmıştık. Neyse, ne demişti sevgili Nevzatçık; “Bağışla beni annem, oğul tadında sana bir mektup yazamadım. Ağlayıp koklayacaktın, belki bir ömür taşıyacaktın koynunda. Kapıda adımı sorma. Beni burada arama anne, ağlama” demişti. İşte bu duygu yoğunluğundaki anne ve de sevdiklerini bırakıp ellere gitmişlerdi. Sonuç mu? Bu işin sonu ‘BAL ve daha ötesinden geri dönmek yok’ merkezli bir açıklama geldi gazeteci dostumuz Abdullah Eğilmez sevgili Musa Şanlıer’den.
Hikâye bu ya; Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde hocanın biri sınavında, öğrencilerine o günlerde devam etmekte olan bir davanın ayrıntılarını vermiş ve sonucunun ne olacağını sormuş. Tabi tüm öğrenciler harıl harıl cevap kâğıtlarını doldururken, içlerinden bir tanesi de sadece bir cümle yazarak sınavdan 100 almış. Ne mi yazmış?; “Devam eden dava hakkında yorum yapılamaz” yazmış. İşte, Türkiye Bölgesel Amatör Lig’e ilişkin amatör düzendeki Uşakspor Âlemi’ni keşke dava edebilme imkânı bulabilseydi bizim adamlar da, biz de fantastik yorumlar yapmasaydık. Neymiş?
 “8 bin TL borcumuz var ama alın bu 500 TL’yi de hakkınızı helal edin” demişler bizim bebelere. İlgili satırları okurken; “Ulan, bebeler helal etse Allah affetmez be gâvvole. Yazık, Allah bu yüzsüzleri/iki yüzlüleri bildiği gibi yapsın” dedim kendi kendime. Bereket versin İbrahim Çıdamlı ve Mustafa Yaşınses Hazretleri’ne artık profesyonel sözleşme hak’kı doğdu da en azından hiç yoktan bu helal/haram işleri gerçekleşmeyecek. İnşallah iki ay sonra BAL üstü bir yerlerde yeniden takım kovalayacak olan Musacık ve de Çağrıcık için herşeyin hayırlısı inşallah.
Son söz mü? Sözümüz bu köşeden dışarı; Eski ABD Başkanı Ronald Reagan bir söyleşide; “Siyasetteki yöneticilerin en eski ikinci meslek olduğu iddia edilir ancak giderek ilk meslekle çok yakın benzerlikleri olduğunu görüyorum ve hissediyorum” demiş. Haklı da. Gerçi bu tip spor yöneticileri için sadece kadınsal bir sıfatla nitelemek yerine “i...”i kullanmayı yeğlerim. Nokta....